Politika

Oktay Ekşi: 'Zulüm imparatorluğu' kurdunuz

'Silivri’den bir Guantanamo, bir Belene, bir Evin, bir Ebu Gureyb yarattınız.Kısaca bir “zulüm imparatorluğu' kurdunuz'

06 Ağustos 2012 16:45

HÜLYA KARABAĞLI / Ankara

CHP İstanbul Milletvekili Oktay Ekşi, milletvekili seçildikten 19 ay sonra kaleme aldığı makalesinde, “Silivri’den bir Guantanamo, bir Belene, bir Evin, bir Ebu Gureyb yarattınız. Kısaca bir “zulüm imparatorluğu” kurdunuz" diye yazdı. Zulmün sonuna geldiğini söyleyen Ekşi, “Ama zalim tam 'Tüm çatlak (!) sesleri boğduk' dediği gün aslında o sessiz ortamdan rahatsız olur. Çünkü kendisini kabristanda hisseder.Ama artık son noktaya gelinmiştir ve duyabileceği tek ses kalmıştır:İsyancıların sesi!İşte bugün Türkiye’de o noktayı yaşıyoruz. Siz de o isyan seslerini duyuyorsunuz" dedi.

Oktay Ekşi’nin 'Bu ülkeyi yönetenlere açık mektup' başlıklı yazısı şöyle:

 

Bu ülkenin yönetimini üstlenenler!

Hiçbir ayrım gözetmeden hepinize hitap ediyorum:

Bunu yaparken, faili bulması için acaba suçluya mı başvuruyorum diye düşündüğümü itiraf etmeliyim.

Ama yine de bu ülkeyi sevdiğinizi ve “çağdaş medeniyeti” yakalamayı en az benim kadar istediğinizi düşünüyorum. Bu yüzden belki beni anlarsınız umudunu taşıyorum.

Bu ülkenin yöneticileri!

Biliniz ki elinizde ve sayenizde Türkiye Cumhuriyetinin nerdeyse tüm kurumları çökmek üzere!

Bakın:

Adalet mahvoldu.

Yıllardır sahte belgelerle ve organize iftiralarla sürdürmekte olduğunuz davalar tek kelimeyle “çürüdü.” Bunlardan “adil” kararlar çıkacağına güvenen tek kişi kalmadı.

Dünyanın en büyük ve en uyduruk çetesini “Ergenekon” adıyla siz icat ettiniz. Uyduruk olmasaydı bir tek “üye kaydı” bulurdunuz. Ne onu ne de “bir numara” dediğiniz çete başını buldunuz. Kendisinden vaz geçtik, adını bile bulamadınız.

Çünkü zaten yoktu.

Çete üyesi dediğiniz insanların çoğunun masum olduğu o kadar yaygın bir kanı haline geldi ki, aralarında suça bulaşmış birkaç kişi var ise, onlara  verilebilecek cezanın bile haksız olacağı izlenimini siz yerleştirdiniz.

Silivri’den bir Guantanamo, bir Belene, bir Evin, bir Ebu Gureyb yarattınız.

Kısaca bir “zulüm imparatorluğu” kurdunuz.

Ama artık onun da sonu geldi…

Nereden mi anlıyorum?

Zulme insanlar bir süre katlanır. O sırada ötekiler korkup susar.

Zalim, itirazlar kesilinceye kadar baskısını sürdürür.

Aynen uzunca bir süredir Türkiye’de gördüğümüz gibi.

Ama zalim tam “Tüm çatlak (!) sesleri boğduk” dediği gün aslında o sessiz ortamdan rahatsız olur.

Çünkü kendisini kabristanda hisseder.

Ama artık son noktaya gelinmiştir ve duyabileceği tek ses kalmıştır:

İsyancıların sesi!

İşte bugün Türkiye’de o noktayı yaşıyoruz. Siz de o isyan seslerini duyuyorsunuz.

Bakın döneminizin “terör sanığı” Eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ, sahnelenen maskaralıkların bir parçası olarak görünmemek için kendini savunmaya dahi tenezzül etmiyor.

Prof. Dr. Mehmet Haberal bir yanardağ gibi patlayarak ayağa kalkıyor, uğradığı haksızlığı, hukuksuzluğu gazetelere verdiği ilanda açıklayarak muhataplarını yerin dibine sokuyor.

Gazeteci Soner Yalçın, en insafsız müfterilerin bile “silah”la, “bomba” ile, “cinayet”le, hatta herhangi bir “eylem”le suçlayamadıkları kadar güvenli geçmişini ortaya koyup, aklı, vicdanı olan herkesi göreve çağırıyor.

Ve siz belki de “bu sesleri ne duyan ne de tepki veren olur” diyorsunuz.

Oysa öyle değil:  

Siyasi iktidarı eleştiremeyen gazeteler, bir süredir Ergenekon  mağdurlarının insan hikâyelerini yayımlıyorlar.  Türk silahlı kuvvetlerinin en parlak subaylarının “askeri sırları fuhuş karşılığı bir takım fahişelere verdiği” suçlamasının ne adi bir iftira olduğunu ortaya koyuyorlar.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin en üst komuta kadrosuna -ve bizzat Türk Silahlı Kuvvetlerimize- “terörist” damgası vurulmasına isyan etmeyen kalmadı.

Türkiye’de devlete karşı gerçek komplonun sahte belge üretim merkezlerinde hazırlandığı iyice ortaya çıktı.

Artık zulmün dikiş tutmadığı aşamaya geldik.

Bundan sonra baskı amaçlı önlemlerinizin işe yaramadığını göreceksiniz.

Bundan sonra, “gerçeğin” –her zaman olduğu gibi- “yalana” ve “iftiraya” galip geldiğini göreceksiniz.

Bundan sonra “aklı, bilimi, hukuku” hiçbir “menfaat” hesabının, hiç “tarikat” baskısının yenemeyeceğini göreceksiniz.

Aklınız varsa Beşar Esad’ı değil kendi hukuksuzluklarınızı görünüz. Yıktığınız kurumları onarınız. Hukuku, adaleti geri getiriniz. Onlara ihtiyacınız olacağını unutmayınız.