Hiç karnınıza yumruk yediniz mi? Berlinale’nin Panorama bölümünde gösterilen „Die Fremde“ –„Yabancı“ adlı film, işte bu etkiyi yapıyor. Yumruk yiyeceğiniz ilk sahneden belli ve kaçış yok.
Evlenip Almanya’dan İstanbul’a giden Umay, koca şiddetinden kaçarak, Berlin’e anne babasının yanına sığınıyor. Ancak ailesi, şerefleri lekelendiği gerekçesiyle genç kadını dışlıyor. Umay’ın kendi hayatını yaşama kararı ise, bir anlamda ölüm fermanına attığı imza anlamına geliyor.
Filmin yönetmeni, Almanya’daki Türk asıllı yönetmenlerden Züli Aladağ’ın Avusturyalı eşi Feo Aladağ. Senaryoyu da kaleme alan Aladağ, yola çıkış noktasını şöyle anlatıyor:
„Bundan altı yıl önce Uluslararası Af Örgütü’nün kadınlara karşı şiddet kampanyası için reklam spotları çekmiştim, Ben spotlar için araştırma yaparken, Alman medyasında da „namus cinayetleri“ konusu gündemin ön sıralarına çıktı. Konunun derinine indiğim zaman, temelinde, olduğumuz gibi sevilme ihtiyacımız olduğunu gördüm. Bu yüzden ben de kayıtsız şartsız sevgi üzerine, kendi sınırlarını aşıp, başkasına elini uzatmanın bazen sanılandan kolay olduğunu gösteren bir film yapmak istedim.”
Tercih toplumdan yana
“Die Fremde” birçok genç kadının içinde bulunduğu çıkmazı gözler önüne seriyor. Umay, yeni bir hayata başlayabilmek için, kocasından kaçıp baba evine sığındığında, annesi “sen çok şey istiyorsun” diye çıkışıyor ona, Umay ise “çok az şey istemekten iyidir” cevabını veriyor. Baba evini terketmek zorunda kaldıktan sonra çalıştığı işyerinin sahibesi, genç kadını uyarıyor: “Annen baban, toplum ile senin aranda seçim yapmak zorunda kalırlarsa toplumu seçerler.” Fakat Umay bunu kabullenmek istemiyor.
Erkekler de toplum baskısı altında eziliyor
Filmde hikayesi anlatılan, sadece erkeklerin baskısı altında ezilen kadınlar değil. Dışarıda, kapının önünde bekleyen canavar misali, toplum baskısı erkekleri de kapana kıstırıyor.
Feo Aladağ, çözüm olarak çocuklara sevgiyi öğretmemiz gerektiğini söylüyor ve gerçek sevgiyi bilen bir insanın diğerini öldürmeye elinin varmayacağını vurguluyor.
Kekilli karşısına sarışın bir Avusturyalı çıkınca şaşırmış
Filmin başrolünde ise “Duvara Karşı” ile ünlenen Sibel Kekilli var. Kekilli, senaryoyu okuduktan sonra Feo Aladağ’ın bir Türk olduğunu sanmış, zira hikâyenin cok detaylı işlendiği, arkasında ciddi bir birikim ve araştırmanın olduğu dikkatini çekmiş. Karşısına sarışın bir Avusturyalı kadın çıkınca da epey şaşırmış. Kekilli, belki de namus cinayeti konusunun olduğu gibi anlatılmasında, Aladağ’ın farklı bir kültür çevresinden gelmesinin ve yargılamayan bir dil kullanmasının rolü olduğunu vurguluyor.
Genç oyuncu, kadınlara yönelik şiddet konusunda Alman hukuk sisteminde de yapılması gereken değişiklikler olduğunu belirtiyor:
„Bu yıl ilk kez bir vakada, baba da hüküm giydi. Bunun çok önceden başlaması gerekirdi. Namus cinayeti tanımlamasını kullanmak bile istemiyorum ama, hepimiz „namus cinayeti“ sözkonusu olduğunda, ailenin küçük oğlunun hüküm giydiğini ve diğerlerinin serbest bırakıldığını biliyoruz.“
Yılın en önemli filmlerinden biri olmaya aday
Federal Kriminal Dairesi, Almanya’da her yıl yaklaşık 70 namus cinayeti vakası olduğunu tahmin ediyor. Dünya çapında bu sayı 5 bine varıyor. İstatistiklere girmeyen vaka sayısının ise 10 bin ila 100 bin olduğu belirtiliyor.
„Tatort“ adlı Almanya’nın en sevilen polisiye dizisinde de bir süre önce namus cinayeti konusu işlenmiş ve bu, ülkede yaşayan Türkler arasında ciddi protestolara yolaçmıştı. Yönetmen Aladağ, kendi filmine de böyle tepkiler gelmesinden çekinmediğini, eğer insanlar sokağa dökülürse, bunun diyalog açığının bir göstergesi olacağını belirtiyor.
Ancak Berlin’in ünlü Zoo Palast sinemasında yapılan prömiyer ölçüt alınırsa, filme ilgi ve destek de büyük olacak. Perde kapandığında neredeyse 15 dakika alkışlanan „Die Fremde“, Almanya’daki Türkler, hatta Türkiye’deki Türkler için yılın en önemli filmlerinden biri olmaya aday.