İtalya ve Fransa’nın iki güzel kadını Monica Bellucci ve Sophie Marceau’nun ‘Dönüşüm’ filmi bugün vizyona giriyor. Bellucci hayranları için bir müjde daha. Güzel yıldızın 11 Aralık’ta ‘Aşka Dair’ filmi de seyirciyle buluşacak.
Foto Galeri
Monica Bellucci, Tempo Dergisi’nde yayımlanan röportajda, bu filmde içindeki Akdeniz kadınını her zamankinden daha çok ortaya çıkardığını söylüyor.
Çocukluğunuz nasıl geçti?
‘Dönüşüm’ün son bölümünde, çocukluğumuza döndüğümüz bölümü izlerken çok etkilendim. Çünkü benim çocukluğum çok güzel geçti; ailem bana karşı her zaman çok iyiydi. Belki de bunun sebebi, hep bağımsız olmamdı. Yalnızca çocukluğun kendisi reddetmek istediğim bir şeydi. İnsanların bana ne yapacağımı söylemelerinden nefret ediyordum. Bu yüzden çabucak kadın olmak istiyordum. 14 yaşında çoktan olgunlaşmıştım. Oldukça genç yaşta, henüz okuldayken çalışmaya başladığım için, bağımsızlığımı da erken kazandım. Belki de o yüzden, film beni bu kadar etkiledi. O küçük çocuğa insanların yalan söylemesini görmek, ailem bana hiç yalan söylememiş olsa da, izlemesi çok kötü bir şey. Aileler bazen çocuklarını korumak için yalan söylemek zorunda kalsalar da, yalan yalandır.
Aktris olmak bazı şeylere bağlı olmak da demek. Bununla nasıl başa çıkıyorsunuz?
Ben kimseye bağlı değilim.
Ya yönetmenler?
Evet, ama ne yapmak istediğime, neyi istemediğime ben karar veriyorum. Elbette hepimiz, arzularımıza, eşlerimize, ailemize -sen bir gazeteci olarak, ben aktris olarak- işimize bağımlıyız. Bu yüzden diğerlerinin gözü üzerimizde. Bu çok önemli; çünkü, ancak diğerleri sayesinde kendimizi anlayabiliriz.
Rollerinizi nasıl seçiyorsunuz?
Yalnızca içgüdülerimle. Bir sürü manyakça film yaptım. Geçmişe dönüp bakıyorum, ‘Irreversible’ (Dönüş Yok), ‘Passion of Christ’ (Tutku: Haz. İsa’nın Çilesi) gibi filmlerde oynamışım. Zor olan filmler yaptım; çünkü insanın karanlık taraflarını keşfetmeyi seviyorum
Çabuk büyüyüp hemen kadın olmak istediğinizi söylemiştiniz.
Evet. Ailemdeki bütün kadınlar çok feminendi. Büyükannem 80 yaşındayken, kiliseye kırmızı ruj sürüp giderdi. Kırmızı dudaklarıyla o kadar güzel, zarif, minyon bir kadındı ki, ona bayılırdım. Şimdi hayatta değil. Ben yüksek topuklu ayakkabıların giyildiği, makyaj yapılan bir ailede büyüdüm. O takımın bir parçasıyım; o yüzden küçük bir kız çocuğu olmaya dayanamadım; hemen onlar gibi olmak istedim.
O kadar güzelsiniz ki, sanki yönetmenler sizi görünce aşk sahnesi çekmek istiyor gibi.
Bir kadının seks hayatı yoksa, kendini öldürmeli. Sonuçta ben de, bir filmde yetişkin bir kadını oynuyorum. Çocukları olan, seks yapan, sorunları olan, bazen güzel, bazen de çirkin olabilen bir kadınım. Bu filmin en sevdiğim yanlarından biri de, karakterin yaşadığı sorunları basit ve anlaşılabilir bir şekilde anlatması. Sophie’nin ve benim, karaktere yansıttığımız bir hassasiyet var. Film boyunca hep güzel değiliz.Röportaj: Lisa Harvey Fotoğraflar: Vincent Peters