Süheyl Aygül
suheyl.aygul@turkkariyer.com
Türkiye’de herkes mobbing (psikolojik yıldırma) kelimesinin ne olduğunu son dört senedir iyice öğrendi, ancak tam olarak ne olup ne olmadığını öğrenemedi. Artık herkes herşeyi mobbing diye çağırır hâle geldi. İş hayatında herkes mobbing’e uğrar ve mobbing yapar şeklinde yaygın bir yanlış algı da aldı başını gitti. Benim kitabımda da nâçizane “beyaz yakalı vebası’’ diye çağırdığım bu kavramın en dibine indiğimizde karşımıza Avusturyalı bir hayvanbilimci olan Konrad Lorenz çıkıyor. Adı geçen etoloji uzmanımız 1960’lı yıllarda ilk olarak kullanmaya başladığı mobbing ile anlatmaya çalıştığı şey; “küçük hayvan gruplarının büyük bir hayvana karşı toplu şekilde atağa kalkması durumuydu’’. Yıllar sonra sözkonusu kavramın hayvanların dünyasından çıkarak iş dünyasına yıldırım gibi çakılacağı ve vereceği zarar ve yıkımları kimse tahmin etmemişti süphesiz…
Lorenz’den sonra özellikle Amerika merkezli yürütülen örgütsel araştırmaların ışığında, işyerlerinde başarısı, bilgisi ve olumlu tavırları nedeniyle sevilen bir çalışana, bazı kişilere tehdit oluşturduğu düşlenerek bir ya da birkaç kişinin çeteleşerek uyguladığı kasıtlı yok etme amacı taşıyan, sistematik ve asgari altı ay, ortalama 15 ay süren duygusal eziyet taşıyan vakalara ve yıldırmalara (çalışanın olanakları, eğitimleri, bütçesi kısıtlanması, yükselmesinin engellenmesi, toplantılara çağrılmaması, dedikodu yaratarak sanal anlaşmazlıklar karakterize edilmesi gibi…) mobbing adı verildi.
Peki eğer mobbing buysa, nelerle karıştırılmaya başlandı ve neden yanlış algılara sahip olmaya başladı? İsterseniz bunların üzerinde duralım.
-“Bullying’’ ile karıştırıldı. Oysa bullying okullardaki örgütsel şiddet vakalarına, mobbing iş yerlerindeki vakalara denir. Bullying’de çocuklardan kurulu bir grubun yalnız bir çocuğa tavır alıp zarar vermesini tanımlamak için kullanılır ve sıkca mobbing ile karıştırılır. Bullying içinde fiziksel şiddeti barındırırken, mobbing daha sofistike tavırların benimsendiği, fiziksel değil psikolojik baskı ve yıldırma politikalarının takınıldığı iş yeri psikolojilerini tanımlamada kullanılır.
-“İşyeri stresi” ile karıştırıldı. Beyaz yakalılar arasındaki rekabet, kişisel hırslar, kaprisler iş hayatının kaçınılmaz bir parçasıdır ve bu hiçbir zaman sıfırlanmaz. Amerikalıların “ofis politikası’’ dedikleri bu tip sürtüşmelerin bir minimumda tutulmasına çalışılır. Hep biliriz ki, tartışma ve kıskançlık insanın doğasında vardır ve gelir geçer; bu tür davranışlar mobbing’in kaynağını oluşturmazlar. Buna ancak “işyeri stresi’’ denebilir. Mobbing’de davranışın kaynağı olarak olaya değil, kişiye odaklanılmakta ve sistematik bir “yok etme” amaçlanmaktadır.
-Bir “başarısızlık bahanesi olarak” özellikle karıştırıldı. Performansı düşük, potansiyeli ve yetkinlikleri sınırlı çalışanlar da başarısızlığını içsel değil dışsal nedenlere bağlayarak mobbing’e uğradığını sıklıkla belirtmeye başladı. Ancak, mobbing mağdurlarının azımsanamayacak bir çoğunluğunun üstün özelliklere sahip; zeki, yaratıcı, başarı odaklı, kendilerini işine adamış, iyi eğitimli, idealist kişiler olduğu görüldü. Özellikle yaratıcılık tarafı gelişmiş olan kişilerin, getirdikleri yeni fikirleri, yabancı dilleri ve vizyonları yüzünden, taşların fazla oynamamasını isteyen, gelenekçi, idare-i maslahatçı eski yöneticiler tarafından yıldırma politikalarına maruz bırakıldığı anlaşıldı.
Mobbing’i kelime olarak herkes çok sevdi, kulağa çok hoş geldi. Oysa, mobbing, bırakın şirinlik olmasını kimi zaman öldürücü bile olabildiği saptandı. Mobbing’de sözkonusu olan düello formatı değildi. Mobbing; sinsi, sofistike bir psikolojik kuşatma ve pusu kurma süreciydi. Mobbing insanlık suçuydu ve sadece maruz kalan kişiyi değil, ailesini, dostlarını, çalıştığı kurumu her şeyi etkilediği anlaşıldı. Nasıl mı?
-Mobbing sadece yapılan çalışan ile sınırlı kalınan, mağdurun işten ayrılmasıyla biten basit bir süreç değildir. Mağdur, farkında olsa da olmasa da, önemli bir psikolojik zarar görmektedir. Major depresyon durumuna yoğun olarak şahit olunmaktadır. Mobbing’in yıkıcı başarısının mağdur açısından gözardı edilen bir diğer önemli tarafı da, çalışanın kendinden şüphe etmesine neden olabilmesidir. Mobbing’e maruz kalanlar genellikle idealist insanlar olduğu için, her suçu kendilerinde ararlar. İsveç’te yapılan bir araştırmada mobbing’e uğrayan kişilerin yüzde üçünün intihar ediyor ya da PTSD (Post Traumatic Stres Disorder) yani travma sonrası stres bozukluğuna uğruyor ve bir daha hiçbir yerde çalışamaz hale gelebiliyor olduğunu göstermiştir.
-Mobbing sonucunda sadece mağdur çalışan değil ailesi de büyük sıkıntı ve stres yaşıyor. Nasıl çalışanın başarısı tüm ailenizi mutlu ediyorsa, yaşadığı psikolojik travma da tüm sevenlerini üzüp etkilemektedir. İnsanoğlu, iç içe geçen rollerin bileşimi olduğu unutulmamalıdır. Her çalışanın evde bir baba veya anne, eş, sevgili rolü bulunabilir.
-Mobbing’e, çalışanın işyerinden ayrılması olarak bakıp ilgisiz kalan kurumlar da, görünen ve görünmeyen önemli zararlara uğruyor. Bu tür uygulamalar hiyerarşi içinde yaşayan ve yeterince yatay olmayan çok sayıda beyaz yakalı çalıştıran piramit örgütlerde sıklıkla yaşanageliyor. Öncelikle mobbing sürecinin başlangıcında yaşam enerjsinde tıkanıklık baş göstermeye başlayınca, başta depresyon ve diğer patolojik durumlar ortaya çıkmaya başladığında , kurumların sağlık giderlerinde de önemli artışlar meydana gelmektedir. Çalışan için konsantrasyon, düşünce üretimi, yaratıcılık, iş veya müşteri odaklı çalışmak bu aşamadan sonra zaten mümkün olamamaktadır. Bunun sonucunda da, iş kalitesinde önemli düşüşler, müşteri kayıpları ve bilançoya yansıyan zararlar yaşanacaktır. Yıldırma sürecinin, çalışanın istifası ile sonuçlanması halinde entellektüel sermaye erozyonu ve kurum kültüründe yozlaşma , çalışanın istifa etmemesi durumunda ise hizmet akdinin feshedilmesi nedeniyle kuruma karşı açılacak davalar yüzünden hukuksal giderlerde artış yaşanmaktadır. Ayrılan çalışanın yerine yeni eleman istihdamı ve eğitimi de ayrı bir maliyet kalemi olarak kurumlara çıkan faturayı kabartmaktadır.
Son araştırmalara göre, mobbing’in genel olarak açılımı yapıldığında; mobbing uygulayanların en önemli çoğunluğunun “bir üst yönetici’’ olduğu, kadın ve erkeklere aynı oranda mobbing uygulandığı, erkek yöneticiler sayıca fazla olduğundan mobbing yapanların orta ve son kariyer dönemindeki eğitimli erkekler olduğu, ama kadınlar yönetici olduklarında mobbing’de erkekleri aştığı, erkeklerin mobbingi yakın oranlarda erkek ve kadınlara, kadınların ise ezici bir ağırlıkla kadınlara uyguladığı anlaşılmış. Kurumsal yapı olarak bankacılık, kamu, eğitim, sağlık sektörü ve aile şirketleri genelde en yaygın mobbing yapılan ortamlar olduğu ortaya çıkmış.
Avrupa Birliği ve ABD ortalaması olarak baktığımızda, çalışanların yüzde 16’sının mobbing’e maruz kaldığını görüyoruz. Bu oranla ilgili olarak bu rakamın ülkemizde asgari iki katına yakın olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar ülkemizde mobbing İş Kanununa girmeyi başaramamış olsa da Borçlar Kanununda yer bulmuştur. Başbakanlık Genelgesi ve komisyon kurulması gibi iyi niyetli çabaların ötesinde daha alınacak çok yol var diye düşünüyorum.
Avrupa’da ağır hasar yaratan vebadan kurtulan kentlerde bir veba heykeli bulunur. Beyaz yakalı vebası diye adlandırdığım bu hastalıktan kurtulmak için, belki de iş merkezlerinin, plazaların yoğun olduğu yerlerden birinde bir mobbing heykeli dikilmeli ki, herkes mobbing’in zararlarını ve yıkımlarını anımsasın ve bu insanlık suçu hiç unutulmasın…