-Milletvekilleri de tekrarladı TBMM (A.A) - 10.01.2012 - CHP'nin TBMM Grup toplantısında, milletvekilleri ayağa kalkarak, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun fezlekeye konu alan cümlelerini hep birlikte tekrarladı. Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, ''aynı suçu işlediklerini'' belirterek, dokunulmazlıklarının kaldırılması için TBMM Başkanlığına başvuracaklarını bildirdi. Grup toplantısının açılışında konuşan Hamzaçebi, yargı sistemini eleştirdiği gerekçesiyle Kılıçdaroğlu hakkında dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke düzenlendiğini söyledi. Daha sonra milletvekillerini ayağa kalkmaya davet eden Hamzaçebi, Kılıçdaroğlu'nun fezlekeye konu olan cümlelerini okuyarak aynısını milletvekillerinin tekrarlamasını istedi. Milletvekillerinin söz konusu ifadeleri hep birlikte tekrarlamasının ardından Hamzaçebi, ''Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun işlediği iddia edilen suçu CHP milletvekilleri de işlemiş oldular. Biz, Cumhuriyet Savcılarının işlerini kolaylaştırmak için, onların fezleke düzenlenmesini beklemeksizin, dokunulmazlıklarımızın kaldırılması talebiyle TBMM Başkanlığına başvuracağız'' dedi. -''Şantaja teslim olan işçi sendikası olur mu?'' Daha sonra konuşmasına başlayan Kemal Kılıçdaroğlu,''Hiç meraklanmayın. Dinlemezlerse dinleteceğiz. Onlara özgürlük, hukuk, hukukun üstünülüğü nedir, öğreteceğiz. Bu ülkede herkesin demokrasi, özgürlük isteme hakkı vardır. Herkesin, arzu ettiği gibi düşünme hakkı vardır. Onlara öğreteceğiz'' diye konuştu. Kılıçdaroğlu, koşulsuz olarak asgari ücretin altına imza atan Türk-İş'e yönelik eleştirisini anımsattı. Daha sonra Türk-İş'ten kendisine bir mektup geldiğini belirten Kılıçdaroğlu, ''Mektupta diyor ki 'CHP Genel Başkanı, bu eleştiriyi yaparak (Türk-İş bizim arka bahçemiz olsun diyor.) Bu kadar sığ, bu kadar kısır, demokrasiden nasibini almamış anlayışı reddediyorum. Sadece bir meslek kuruluşu, sivil toplum kuruluşu, bir işçi sendikası değil hangi kuruluş olursa olsun, hiçbir kuruluşun hiçbir siyasi partinin arka bahçesine dönüşmesini istemiyoruz'' diye konuştu. Burada ciddi itirafın söz konusu olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: ''Türk-İş'in, hangi gerekçeyle bunu yazdığı da kamuoyuna açıklanmalı. Türk-İş, alınan zam oranının yetersiz olduğunu vurgulamış, ancak işçileri daha düşük zamma mahkum etmemek için söz konusu orana onay verdiğini açıklamış. Bu, önemli bir itiraf. 'Muhalefet şerhi olsaydı daha düşük zam vereceklerdi' diyor. Senin görevin korkuya direnmek, ayağı kalkmaktır. Asgari ücret düşükse bunu haykırmak ve söylemektir. Korku imparatorluğuna teslim olmuş, şantaja teslim olmuş. Şantaja teslim olan işçi sendikası olur mu? İnsanda biraz utanma olur. Hangi sendikaya üye olursa olsun, her işçiye, sendikası olmayan işçilere ve Türkiye'deki bütün taşeron işçilere sahip çıkan tek parti CHP'dir.'' -''Demokrasi özgür medya ile vardır'' Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü olduğunu anımsatan Kılıçdaroğlu, ''Bizim 1961 yılında kabul ettiğimiz gündür. Gönül isterdi ki bugünü bayram günü olarak kutlayalım. Gönül isterdi ki özgür basının olduğu demokratik bir ülkenin özgürlük bayramı olarak kutlayalım. Ne yazık ki içinde bulunduğumuz şartlar bize bu imkanı vermiyor'' dedi. Özgür basını, temel kurum olarak içinde barındırmayan rejime ''demokrasi'' dinlemeyeceğine işaret eden Kılıçdaroğlu, basının özgürlüğünü yitirdiği ülkede demokrasinin varlığını sürdüremeyeceğini söyledi. Demokrasinin düşüncelere, fikirlere fırsat eşitliğinin verildiği rejim olduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi: ''(Medya demokrasi ile vardır) sözü doğru değildir. Medya, demokrasi olmadığı dönemlerde de vardı. Diktatörlükle yönetilen ülkelerde de var medya. Bu tür rejimlerde, iktidardın elinin altında sopa gibidir. Önemli olan özgür, hür medyadır. Medya demokrasiyle değil demokrasi özgür medya ile vardır. Medyanın sesi hepimizin sesidir. Sivil toplumun, ezilenin, mazlumun sesidir. İzmir'de karakolda dayak yiyen kadının sesidir. O ses, kendi uçağı tarafından bombalanarak can veren 35 yurttaşımızın sesidir. Bunun için diyorum ki medyanın sesini kesmek aynı zamanda herkesin dilini kesmek demektir. Dilsiz demokrasi de örtülü diktatörlüktür. Basın özgürlüğü hepimizin özgürlüğüdür. Onları hapse atarak toplumun vicdanını susturmuş oluyorsunuz. Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin rakamlarına göre, bugün 97 gazeteci hapiste tutuluyor. Bunun 18'i kadın. Böyle bir rejim, 12 Eylül sıkıyönetim döneminde yaşanmayan bir tablonun oluşmasını sağladı. Hiçbir gazeteci, geleceğinden emin değil. Halkın özgür haber alma hakkı elinden alındı. 97 gazeteci hapiste. Seçimlerden sonra hapse giren gazeteci sayısında artış var. Şimdi çıkıp 'halkın desteği ile biz 97 gazeteciyi hapse attık' desinler bakalım. Halk size böyle bir yetki vermedi. İçerideki gazeteci, topluma yöneltilen tehdit, dışarıdaki basın mensuplarına da aba altından sopa göstermektir. Yarın senin de başına gelebilir. Hapishanedeki gazeteci sayının azlığı ya da çokluğu ile demokrasi ölçülüyorsa bizim ülkemizde demokrasi yoktur. AKP bu konuda dünya çapında rekora imza attı. Hapiste gazeteci sayısında dünya ikincisiyiz. Herhalde 'neden biz birinci' değiliz diyorlar. Bine dahi çıkarsanız CHP'yi susturamayacaksınız, biz konuşacağız.'' Gazetecilere seslenen Kılıçdaroğlu, ''İçinizden, doğruları yazarken baskıyla karşılaşmayacağınızı düşünüyor musunuz? Bu rahatlık içinde mesleğinizi icra edebiliyor muzunuz? Telefonlarınızın dinlenmediğinden emin misiniz? Böyle bir tablo her an başınıza gelebilir. Akla hayale gelmeyen suçlamalarla aylarca hapiste tutuklu kalabileceğinizin de farkındasınız. Bundan emin olmayan, 'özgür toplumdayım, başıma bir gelmez' diyen kaç gazeteci var Türkiye'de? 10 Ocak gününü Çalışan Gazeteciler Bayramı yapan 50 yıl önceki meslektaşlarınızın kahramanca direnişini, bugün gazeteci arkadaşlarıma hatırlatmak isterim. Ben, 10 Ocak 1961'de kahramanca mücadele eden, baskılara direnen o gazetecilerin önünde saygı ve hürmetle eğiliyorum.'' 10 Ocak 2012 Türkiye'sinin, basın özgürlüğü açısından 10 Ocak 1961 Türkiyesi'nin gerisinde olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, ''Bu ayıbı bu toplum kaldıramaz. Bu ayıp 21. Yüzyıl Türkiyesi'ne yakışmaz. Tarihimizden silip atmalıyız. Bu görev önce medya ve gazetecilere düşüyor. Önce onların yıpranma haklarını, sendikalarını ellerinden aldılar. Şimdi işlerini ellerinden alıyorlar. Hükümet aleyhine yazdın mı doğru Silivri'ye ... Burada ana eksenin CHP olduğunu hiçbir gazeteci arkadaşım unutmasın. Bizi eleştirseniz de sizi sonuna kadar savunacağız'' diye konuştu. -Dünün mazlumu bugünün zalimi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın geçmişte ''Ben bu davanın savcısıyım'' şeklinde sözleri olduğunu ifade eden ve Erdoğan'a ''Bir insanın şiir okuması nedeniyle hapse atılmasıyla, kitap yazdığı için hapse atılması arasında ne fark var?'' diye soran Kılıçdaroğlu, bu tablonun yaratılmasının anlaşılmaz olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu, ''Bir tek fark var. Dünün mazlumu bugünün zalimi oldu. Fark bu'' dedi. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un tutuklanmasına da değinen Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: ''Her şeyi düşünürdük de bir şey aklımıza gelmezdi. En sonunda o da oldu. Artık bizim de bir terörist Genelkurmay Başkanımız var. Her şeyimiz vardı bir bu eksikti. Ben samimi söylüyorum, özel yetkili mahkemelerin savcılarının daha yaratıcı olduğunu düşünüyorum. Biraz düşünelim belki daha iyi espriler bulurlar. Daha farklı konulardan da insanları içeri alabilirler. Şimdi bir espri bekliyorum, yeni bir espri. Bir ülkenin Genelkurmay Başkanı terörist olursa, o ülkenin Başbakanı ne olur?. Bizim güzel bir lafımız var onu da söylemekten kendimi alamıyorum, Allah size akıl, fikir, izan versin. Nereden çıktı bu? Bu iddianamelerin ciddiyetinin ne olduğunu daha iyi öğrendik. Bunların ne kadar büyük palavraların eseri olduğunu daha iyi öğrendik. İnsaf denen bir şey var. Onları ciddiyete davet edelim diyorum ama içimden geldi, söylemekten kendimi alamıyorum mizah dergilerine havale ediyorum.'' Başbuğ'un AK Parti iktidarında görev yaptığını, iktidarın onayı ile terfi ettiğini, uyum içinde çalıştığını ve zamanı geldiğinde emekliye ayrıldığını belirten Kılıçdaroğlu, bütün bu süreçlerden sonra karşılaşılan tabloya anlam veremediğini söyledi. Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: ''Burada iki ihtimal var. İhtimallerden birisi şu, Sayın Başbakan İlker Başbuğ'un terör örgütü yönettiğini biliyordu. Fakat işlem yapmadı. Bu açıkça bir suçtur. Siz terör örgütü kuran bir teröristle, Genelkurmay Başkanı ile nasıl çalışıyorsunuz? Devletin bütün bilgilerini nasıl paylaşıyorsunuz? İkinci ihtimal şu, Sayın Başbakan İlker Başbuğ'un bir terör örgütü yönettiğini bilmiyordu. Bu daha büyük bir ayıp ve büyük bir gaflet. Nasıl olur siz böyle bir şeyi bilmezsiniz? İstihbarat örgütleriniz var, çalışmalarınız var, MİT var. Size bilgi veren pek çok çevre var. Batının egemen güçleri var senin danışmanlığını yapan, sana yol gösteren. Bir ihtimal daha var, o da 'Ben bunu biliyordum, terör örgütünün başındaydı ama gücüm yetmediği için sesimi çıkarmadım. Şimdi gücüm yetiyor, sesimi çıkarıyorum'. O zaman sormak gerekiyor, demek ki bütün mahkemeler senin emrinde. Ne zaman istiyorsa davayı o zaman açıyor. Şimdi bir daha Sayın Başbakan'a soruyorum: 'Sayın Başbakan siz bu davanın hala savcısı mısınız, değil misiniz? Çıkıp bir anlatın. İnsanların özgürlüklerinin, şeref ve haysiyetlerinin söz konusu olduğu bu kadar önemli bir konuda herkesi sorumlu davranmaya, demokrasi, hukuk ve adalet ilkelerine bağlı kalmaya davet ediyorum. Bu, CHP'nin yürekten bir davetidir. Bu davet hukukun üstünlüğü üzerine dile getirilen bir davettir. Bu davet, çocuklarımızın geleceği için çok önemlidir. Hukuka inanacağız, hukukun üstünlüğüne inanacağız, kamu vicdanına ve halkımıza inanacağız. Bizim bu davetimize, toplumun her kesiminin kulak vermesini isteriz.'' -''Özel Yetkili Mahkemeler iktidarın elindeki sopa''- Demokratik hukuk devletinde vatandaşların hukuk ve adalet karşısında eşit olduğunu, unvanlarına, kariyerlerine, mevkilerine, rütbelerine göre değerlendirilemeyeceklerini belirten Kılıçdaroğlu, bunun anayasa güvencesi altında olduğunu hatırlattı. ''Demokratik hukuk devletlerinde Devlet Güvenlik Mahkemeleri, Özel Yetkili Mahkemeler gibi garabetlerin'' olmayacağını ifade eden Kılıçdaroğlu, ''Özel Yetkili Mahkemelerin iktidarın elindeki bir sopa olduğunu, özgürlükleri kısıtlamak, insan hakkı ihlallerini meşrulaştırmak için elinde bulundurduğu bir sopa olduğunu hepimizin bilmesi gerekir. Demokrasilerde bu tür uygulamalara yer yoktur'' diye konuştu. Tutuklanan kişinin eski bir Genelkurmay Başkanı olmasının önemi bulunmadığını, çok farklı kesimlerden vatandaşların hukuksuz şekilde tutuklandığını savunan Kılıçdaroğlu, çiğnetilmemesi gereken şeyin, hukuk olduğunu vurguladı. Kılıçdaroğlu, ''Ben herkesi, kişileri değil, önce hukuku savunmaya çağırıyorum. Kişiler 'şudur, budur' hiç önemli değil. Ama bu ülkede adalet bozulursa, hukuk çiğnenirse, tuz kokmuş demektir. Tuzu kokutmamak, bu ülkedeki 74 milyon insanın hakkıdır ve görevidir. Herkesi göreve davet ediyorum'' diye konuştu. -''Kimse, 'bunlar sivil mahkemelerde yargılanıyor' demesin''- Eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un tutuklanmasına ilişkin haberin basın yayın organlarına ''ilk kez bir genelkurmay başkanı sivil savcı tarafından tutuklandı'' şeklinde yansıdığını belirten ve bu yaklaşımı eleştiren Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti: ''Özel Yetkili Mahkemeleri nasıl sivil bir mahkeme olarak adlandırırsınız? Orada görev yapan savcıyı nasıl sivil bir savcı olarak adlandırırsınız? Siyasi otorite karar verecek, gereğini onlar yapacak. Siz bunlara yargı mı diyorsunuz? Yine söylüyorum: Silivri'de bir çadır tiyatrosu kurulmuş orada sözde adalet dağıtıyorlar. Adalet dağıtmıyorlar orada. Eğer sivillik emir komuta sisteminin dışında bir yapıyı ifade ediyorsa, özel yetkili mahkemeler ve onların savcılarına sivil demek en hafif deyimiyle bir hukuk ayıbıdır. Onlar sivil falan değildirler. Onlar askeri mahkemeler ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinden çok daha ağır, çok daha taraflı. Ve açıkça söylemek gerekirse o mahkemeler, bu Özel Yetkili Mahkemelerden daha sivildi. Onun için kimse bize 'bunlar sivil mahkemelerde yargılanıyor' demesin. Orası bir toplama kampıdır. Almanya'nın toplama kampının 21. yüzyıl versiyonudur. Orada, o toplama kampında sadece bizim ülkemizin insanlarını değil, demokrasiden, özgürlükten, hukukun üstünlüğünden, düşünce özgürlüğünden yana olan dünyadaki bütün kuruluşları Silivri'ye davet ediyorum. Gelin tiyatroyu orada görün bakalım.'' -AK Parti'de yer ayırsınlar Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grubunda yaptığı konuşmada, ''Çekmeceden bir dosya çıkarıyorsun, ertesi gün işleme koyuyorsun, eski Genelkurmay Başkanı'nı terörist diye tutukluyorsun. Bu ilk olay değil, ne zaman AKP sıkışsa, çekmeceden bir dosya çıkıyor. Dosyayı çıkaran, özel yetkili mahkemeler. Özel yetkili mahkemeye, AKP Genel Merkezinde bir kat ayırtsalar, belki ilişkiler daha rahat sürdürülür'' görüşünü savundu. CHP'nin, darbecilere, demokrasi ve hukuk devleti düşmanlarına, asgari cuntalara, bugün oluşturulmak istenen sivil diktatörlüğe sonuna kadar karşı olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, hiçbir gücün, demokrasi yollarından alıkoyamayacağını söyledi. Kılıçdaroğlu, hiçbir baskıya, korkuya, şantaja boyun eğmenin, kitaplarında bulunmadığını dile getirdi. Kemal Kılıçdaroğlu, bireysel olarak hiç kimsenin avukatı olmadığını, kişileri savunmanın kendisinin meselesi olmadığını belirtti. İlkelerle ilgili olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, demokrasinin, hukuk devletinin, milletin, yaşayan çocukların, çöpten kağıt toplayanların avukatı olduğunu ifade etti. -''Adalet arıyorum''- Kılıçdaroğlu, herkesin evrensel hukuk içinde yargılanmasını savunduğunu, bireylere yöneltilen suç ne olursa olsun, hukukun üstünlüğü çerçevesinde yargılanmasından yana olduğunu dile getirdi. Kılıçdaroğlu, ''Birilerinin talimatıyla 'al içeri', birilerinin talimatıyla 'kaşının üstünde gözün var, tutun bunu...' Bu kişi kim olursa olsun, biz onun destekçisi olacağız. Hukukun üstünlüğünü savunacağız. Çünkü, ben adalet arıyorum'' diye konuştu. Mahkeme kararlarının, yargılamanın hukuka uygun olması gerektiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, sözlerini, ''Suçlama da hukuka ve toplum vicdanına uygun olmalı. Bizim aradığımız hukukun üstünlüğüdür. Hukukun üstünlüğü olduğu yerde boynumuz kıldan incedir. Gider orada adam gibi yargılanırız. Hiçbir sorunumuz yok. Ama kan davasına dönüşen bir yargılama süreci, Türkiye'ye, topluma asla güven vermez. Biz güvenmiyoruz. Bu yargılama düzenine, hukuk düzenine asla asla, toplu iğne ucu kadar güvenmiyorum, oradan adalet çıkmaz'' diye sürdürdü. -''Bu ülkenin çivisi çıkmıştır''- Kılıçdaroğlu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel'in, terör örgütünün kandırdığı gençler için ''Terörist demeye dilim varmıyor. Çünkü, onlar da bu ülkenin çocukları'' deme inceliğini gösterdiğini söyledi. Kılıçdaroğlu, ''Bu devletin savcısı, bir önceki Genelkurmay Başkanı'na da terörist suçlamasında bulunabiliyorsa, bu ülkenin çivisi çıkmıştır. Geldiğimiz nokta budur'' dedi. Bazılarının buna normalleşme dediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, sözlerine şöyle devam etti: ''Böyle normalleşme olmaz. Normalleşme, birinin diğerinden intikam alması demek değildir. Normalleşme, demokratik kuralların işlediği sistemdir, güçler ayrılığı, yargı bağımsızlığıdır. Normal olan; özgür basındır. Bir ülkede, suç işlediğine inanılan kişileri linç etmek, normalleşme sayılmaz. Bunca asırlık devlet geleneğine, demokrasi birikimine sahip olan bir ülkede, yargının bir siyasi kan davasına dönüşmesini normalleşme olarak kabul edemeyiz. Yargının, gündem saptıracak bir piar aracına dönüştürülmesi ayıptır, buna meydan vermeyeceğiz, her yerde, her zaman karşısında olacağız.'' -''Başkalarına emanet edenlerin sonu''- Kılıçdaroğlu, Uludere'de 35 vatandaşın nasıl, neden öldürüldüğünü sormaya devam edeceklerini söyledi. Kemal Kılıçdaroğlu, nereden geldiği hala açıklanamayan bir istihbarat üzerine Uludere'de 35 kişinin öldürüldüğünü, arkasından emekli Genelkurmay Başkanı hakkında ''terörist'' suçlaması yapılarak tutuklandığını, arkasından da Anamuhalefet partisi liderinin dokunulmazlığının kaldırılmasının istendiğini anımsattı. Kılıçdaroğlu, ''Hepsi 12 güne sığdırılıyor, yarın ne olacağını kimse kestiremiyor. Bu nasıl bir tezgahtır? Kim ne yapmak istiyor?'' diye sordu. Uludere olayının, ''yanlış istihbarat'' diyerek, geçiştirilemeyeceğini ifade eden Kılıçdaroğlu, Gülyazı Köyü'nde Alay Komutanını açığa alarak, bu olayın örtülemeyeceğini belirtti. Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: ''Türkiye, bu olayın sorumlularını en kısa zamanda yargı karşısına çıkaramazsa, başımıza gelecekleri düşünmek bile istemiyorum. İlk gün sorduğum soruyu tekrarlıyorum; siz bu istihbaratı nereden aldınız? MİT Müsteşarı, 'biz vermedik' diyor. Genelkurmay Başkanı, 'bize istihbarat geldi, gereğini yaptık' diyor. İkisinden birisi ya doğruyu söylüyor ya söylemiyor ya da halktan gizlenen başka şey var. Bu istihbaratı Heron'lardan mı yoksa İncirli'ye konuşlanmış insansız hava araçlarından mı aldınız? Yani İsrail'den mi Amerikan'dan mı aldınız? Niye gerçeği açıklamıyorsunuz? Oysa bu organlar gerçeği, istihbaratın nereden geldiğini biliyor. Yoksa bunu açıkladığınızda ülkenin güvenliğinin ihale edildiği odakların halk tarafından öğrenileceğinden mi korkuyorsunuz? İşte kendi güvenliğini, başkalarının istihbaratına emanet edenlerin sonu, işte geldikleri bu noktadır. Sen bırak soruşturmayı, istihbaratı nereden aldın açıkla. Bu olay İngiltere, Almanya, Fransa, Japonya'da olsaydı ne olurdu? Hemen o yetkililer görevden alınır, sorumlu olan Milli Savunma Bakanı istifa ederdi. Bizde edebilir mi? İstifa edebilmesi için demokrasiyi bilmesi, içşelleştirmesi, halkına saygı duyması lazım. En önemlisi ar damarının çatlamamış olması lazım. Basit soruyu sordum, vereceğin tek cümle, bu istihbaratı sana kim verdi? Korkudan açıklayamıyorsun, cesaretin yok açıklamıyorsun. Çünkü, ülkenin istihbaratını başka güçlere teslim ettin sen.'' -''Nerelerde kurgulandığını biliyorum''- Kemal Kılıçdaroğlu, dokunulmazlığının kaldırılması için hakkında fezleke düzenlenmesini de değerlendirdi. Suçunun, ''adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs'' olduğunu anımsatan Kılıçdaroğlu, ''Bunların adil yargısı, basılmamış kitabı toplatan yargıdır. Bunların adil yargısı, parasız eğitim isteyen üniversite öğrencilerini aylarca hapiste tutan adil yargıdır. Eski Genelkurmay Başkanı'nı terörist diye tutuklamayı akıl etmek, yine ilk kez bu adil yargılama yapan arkadaşlara nasip olmuştur. Biz bunların adil yargılamalarının ne olduğunu çok iyi biliriz; önümüzde Deniz Feneri davası varken adil yargılamadan mı söz ediyorsunuz?'' diye konuştu. ''Benim dokunulmazlığa ihtiyacım yok'' diyen Kılıçdaroğlu, dokunulmazlığının kaldırılmasını talep eden dilekçesini gösterdi. Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı: ''Grup toplantısından sonra göndereceğim. Ben korkuyla siyaset yapanlardan değilim, halkı için yola çıkanların kitabında korku yoktur, böyle bir şey olamaz zaten. CHP Genel Başkanı ile hesaplaşmak mı istiyorsunuz, kaldırın dokunulmazlığımı. Ben yola çıkarken, dokunulmazlığa güvenerek yola çıkan birisi değilim. Bu oyunun nerelerde kurgulandığını da çok iyi biliyorum. Egemen güçlere taşeronluk yapanların tehditlerine boyun eğmem. Ben sizin özel yetkili mahkemelerinizden korkmam. Beni özel yetkili mahkemelerinizle yıldıramazsınız, onların savcılarıyla yıldıramazsınız. Siz kim oluyorsunuz, kime diz çöktürmek istiyorsunuz. Ben sizden, sizin ağababalarınızdan da çekinmem. Ben yalnızca kendi ulusumun emrindeyim. Ben sadece kendi milletimin önünde eğilirim. Beni hapse atmak değil, darağacına da çıkarsanız söyleyeceğim budur.''