Gezi Parkı'nda başlayan ve tüm Türkiye'ye yayılan eylemler, parkın 15 Haziran'da polis tarafından boşaltılmasıyla yeni bir aşamaya evrildi. İlk olarak Çarşı'nın Abbbasağa Parkı'nda toplanma kararı alması, sonrasındaysa bu girişimin birçok şehirde sayısı 100'ü aşkın park forumuna dönüşmesiyle eylemler başka bir boyut kazandı.
Taraf'tan Tuğba Tekerek, forumlara en başından beri katılan Pınar Yanardağ, Taksim Dayanışması’nın bileşenlerinden SYKP üyesi Ahmet Saymadi ve Müşterekler’den Begüm Özden Fırat’la forumlara dair konuştu.
Begüm Özden Fırat, "kurumsal siyaset dışında bir siyasal alan açılıyor, yeni bir siyasal dil oluşuyor" diyerek forumların siyaset yapma biçimine ve demokrasi anlayışına getirdiği yeniliği vurgularken, Pınar Yanardağ "çok gelişmiş bir anlama ve dinleme kültürü"nün varlığından söz ediyor. Ahmet Saymadi de benzer görüşte: "Farklı siyasi eğilimdeki insanlar birbirini anlama noktasında bir imkân buldular."
Tuğba Tekerek'in röportajının tamamı şu şekilde:
Abbasağa Parkı’ndaki forum en canlı forumlardan. Neler konuşuluyor orada?
Pınar: O kadar kalabalık ki amfi tiyatroya giremeyen birçok insan var. Biz orada küçük forum oluşturduk. Hemen herkes, katılımcı ve yerel siyasetin çok önemli olduğunu vurguluyor. Burada da hep yüzde 10 barajının düşürülmesi gündeme geliyor. Anayasa, barış süreci, kentsel dönüşüm, HES’ler... Gündelik hayatımızı etkileyen sorunların hepsi bu forumlarda bir anda konuşulur hâle geldi.
Bunun dışında, mücadelenin ekonomik alanda da bir tavra dönüşmesi gerektiği söyleniyor. AVM boykotları en çok konuşulan şeylerden biri, “Semt pazarından, mahalle bakkalından alışveriş yapalım” diyor insanlar. “Katılımcı demokrasiyi sadece tek bir alanda gerçekleştirmeye çalışmayalım. Yaşamımızın tamamını dönüştürecek bir şeye evriltelim” gibi bir eğilim yoğun olarak var.
Maçka Parkı’nın gündemi ne?
Begüm: Orada tartışılan şeyler de çok benzer. Bütün parklarda iki farklı düzlem var. Birincisi; mahallenin ihtiyacı ne, biz bu parkı nasıl kullanabiliriz. Mesela, parkın belli bölgesine çiçek dikmek önerildi ya da “çay herkesi biraraya getiriyor” fikrinden yola çıkıp çayhane kurulması önerildi. Diğer düzlemdeki öneri ise çatı partisi kurma, yüzde 10 barajının düşürülmesi. Örgütlenme tartışması da çok fazla. “Bunca yıldır örgütlenmeden korktuk, şimdi iyi ki var bu örgütlü gruplar” deniliyor ama bu örgütlenme modelinin aşılması gerektiğini de söylüyorlar. Hakikaten kurumsal siyaset dışında bir siyasal alan açılıyor, yeni bir siyasal dil oluşuyor.
Parklarda farklı görüşlerin yanyana olması gerilim yaratmıyor mu?
Ahmet: Bence süreçteki en kıymetli şey bu: Farklı siyasi eğilimdeki insanlar birbirini anlama noktasında bir imkân buldular. Ve bu imkânı sonuna kadar kullanmak istiyorlar. Mesela ben Edirne’deki foruma gittim. Orası daha ulusalcı bir yer, herkes CHP’li nerdeyse. Ben biraz Kürt hareketinden bahsettiğimde, “Alanda onlar da vardı” dediğimde şunu görüyorum: İnsanların hâlâ önyargıları var ama bunu kırmaya yönelik bir çabaları da var. Park bunun kapısını açtı. Edirne’de LGBT haklarından bahsedilirken, parkta teyzeler vardı. En azından anlamaya çalışıyorlar. Ya da şunu gördü parkta insanlar, bir Alevi’nin, bir LGBT’nin haklarını talep etmesinin kendisine hiçbir zararı yok sadece herkes daha özgür olacak. Bu insanlar hiç yan yana gelmemişti daha önce. İlk kez bu kadar geniş ve yalın bir zeminde biraraya geliyor.
O kalabalıkta, o kadar farklı insan gerçekten birbirini dinleyip anlıyor mu?
Pınar: Çok gelişmiş bir anlama ve dinleme kültürü var. Bu nasıl oldu, ne zaman oldu, bilmiyorum... Ama galiba biz o kadar sessizleştirilmiş, o kadar yalnızlaştırılmışız ki, Gezi Parkı bu açıdan bir kırılma yarattı. Bütün ifade kanallarımız tıkanmış olduğu için ben şu an parklarda, doğrudan demokrasinin en özgün örneklerinden birinin yaşandığını düşünüyorum.
Forumlarda insanlar AKP karşıtlığında mı birleşiyorlar?
Ahmet: Hayır, bence orada birleşmiyorlar. Gezi’nin başlangıcında insanları biraraya getiren “Düşmanımın düşmanı dostumdur” mantığıydı. Şimdi aslında biz o düşman olmasa da dost olabilirmişiz algısı tam anlamıyla oturdu. Yarın insanlar AKP’yi devirmiş olsalar bile, oturup birbirlerini dinleyecekler bence.
Peki, bu durumda AKP seçmeniyle foruma katılanlar arasında kutuplaşma oluşuyor mu?
Ahmet: Cihangir’de konuşan herkes söze “Cahil AKP’liler” diye başlamayalım diyor. “Onlar da beraber yaşadığımız insanlar.” Bizi onlara başbakan anlatmasın, “onlara kendimiz derdimizi anlatalım” diyor.
Pınar: Abbasağa Forumu’nda da en çok vurgulanan şeylerden birisi bu. “Kesinlikle bizim itiraz ettiğimiz AKP’ye oy verenler değil” diyor insanlar. “Onlara yönelik aşağılayıcı tutumu da eleştirmeliyiz. Biz ötekileştirildiğimiz için buradayız ve bizim kimseyi ötekileştirme gibi bir lüksümüz yok.”
“Hükümet gidene kadar sürdürelim mücadeleyi” diyenler var mı?
Begüm: Var. Ama bu gittikçe azalan bir eğilim. İnsanlar daha çok şunu fark ettiler istifa etsin ya da etmesin bizim kazandığımız şey hakikaten farklı bir siyaset yapma biçimi. Tabandan, doğrudan demokrasinin araçlarını kullanmaya çalışmak... Bence her şey çekildiğinde Gezi’den elimizde özyönetim meselesi ve bir de dayanışma ağları meselesi kalacak, ki bu da şahane bir şey.
Bu forumların çırağı olmak lazım
Forumlardan nereye gitmeyi hedefliyorsunuz?
Begüm: Beğenirsin beğenmezsin, bazen söylenenlerden fenalık geçirebilirsin. Ama orada bir akıl var ve bir yere gidiyor. Hakikaten oranın çırağı olmak lazım. Hiçbirimizin daha önce tanık olmadığı bir şey bu. Çok da romantize etmeden hakikaten orada ne olduğunu çözmeye çalışmak lazım. Yön belirleyemeyiz hiçbirimiz. Her şey ortadan kalktıktan sonra bu tür forumların somut şekilde devamı sağlanırsa, bu bile çok önemli bir şey. Burada toplumsal bir şey yaşanıyor, ille siyasi bir dille ifade edilmesi gerekmiyor.
Ahmet: Forumların çırağı olmak gerektiği fikrine katılıyorum. Dahası Gezi direnişinde ortaya çıkan politik aklı, dinamiği anlamayan, bunun üzerine tahakküm kurmaya çalışan solun üzerine hep beraber Fatiha okuyabiliriz. Öte yandan bu hareketin içinde kendini örgütlemeye çalışan, kendini hareketin önüne değil arkasına koymaya çalışanlar ise önümüzdeki dönemde çok başarılı olabilir.
İnsanlar harekete yön vermeye çalışanlara tepki gösteriyor mu?
Begüm: Şöyle anlatayım. Gezi’de yapılan son forumda megafon lazımdı biz megafon götürdük. “Şöyle çember olursak birbirimizi daha iyi duyacağız” dedik. Gruptan hemen “Kim verdi sana o megafonu, sen kimsin” sesleri yükseldi
Ahmet: Cihangir forumunda da, üç beş kişi önceden biraraya gelip moderatör seçmiş. Forum başlayınca genç, çok da iyi niyetli bir kadın arkadaş, “Forumu, şöyle yapacağız” diye anlatmaya başladı. İnsanlar nasıl bağırıyor, “Kim sana bu yetkiyi verdi, çabuk iner misin?” Böyle bir ortamda bir örgütün forumun arkasında kendini örgütlemesi yapacağı en kötü şey.
Bundan sonra Gezi’ye tekrar girmeyi hedefliyor musunuz?
Begüm: Bence mahalle parkları bize önemli bir alan açtı. Tam da krize düşüldüğü “Gezi’de duruyoruz ama buradan nereye sıçrayacağız” tartışmalarının yapıldığı anda parkı boşaltmak zorunda bırakılmamız önemli bir imkân yarattı, direnişi çok merkezli bir hale getirdi. Şu anda yapılması gereken o parkları çoğaltmak ve ele avuca gelir hale getirmek.
Ahmet: Parkın içinde bir nöbet çadırı kuralım meselesi Taksim Dayanışma’nın hâlâ gündeminde. Ama bana kalırsa biz parkı kazandık, bu saatten sonra parkta bir şey olmaz.
Begüm: Polis çekilse bile gizli bir göz hep oraya bakıyor ve bir şey olsa tekrar binler oraya toplanır.