Ekonomi

Merkez Bankası faizleri politik baskı nedeniyle mi artırmadı?

Hürriyet yazarı Uğur Gürses: Bu durum, zaten finansal koşulları olumsuz seyreden Türkiye’nin diğer gelişen ülkeler arasında kötü yönde ayrışmasını getirecek

23 Aralık 2015 12:44

Hürriyet yazarı Uğur Gürses, FED’in faiz arttırma kararı sonrası Merkez Bankası’nın faizleri sabit tuttuğunu açıklamasını, “Merkez Bankası’nın 1 Kasım seçimleri sonrasında tamamen politik baskı altına girdiğinin teyidi oldu” şeklinde değerlendirdi.

Merkez Bankası’nın “Beş aydır anlattığı sadeleştirmeye neden başlayamadığına dair tatmin edici bir açıklama yok” diyen Gürses, “Bu durum, zaten finansal koşulları olumsuz seyreden Türkiye’nin diğer gelişen ülkeler arasında kötü yönde ayrışmasını getirecek” ifadelerini kullandı.

Uğur Gürses’in Hürriyet’te “Merkez sadeleştiremeden karıştırdı” başlığıyla yayımlanan (23 Aralık 2015) yazısı şöyle:

Temmuz'dan beri 5 aydır para politikasını kademeli olarak sadeleştirerek normalleştireceğini anlatan Merkez Bankası, bunu son üç aydır da FED'in faiz artırımına endekslemişti.

Düne kadar mali piyasalara bakarsanız ‘yarım puanlık bir artırım yapılarak’ normalleşmede ilk adım atılacaktı.

Dün ‘dağ fare doğurdu’. Doların faizini koşarak artıran banka, kendi parası için hiçbir adım atamadı.

Sadeleşme, herkesin anladığı şekli ile ‘kulağı tersten göstermeden’ yüzde 7.50’lik politika faizinin, piyasaya sürülen paranın ortalama faizi olan yüzde 8.85’lik efektif faize yaklaştırılması idi.

Temmuz’daki koşullara göre kademeli olması anlaşılabilir bir yoldu. Ancak Temmuz’dan bu yana koşullar daha kötüleşti.

Bu sadeleşmenin hemen yapılması gereği ortaya çıktı. Dün, Merkez Bankası kademeye bile giremedi.

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı para politikasında kademeli sadeleştirmeye gidileceğini ilk kez 31 Temmuz’da yılın üçüncü Enflasyon Raporu’nu açıklarken bahsetti. O günkü koşulları anımsatalım; yıllık enflasyon yüzde Temmuz ayında yüzde 6.81, çekirdek enflasyon da yüzde 7.31’de idi.

Erdem Başçı’nın o gün Enflasyon Raporu çerçevesinde açıkladığı yılsonu enflasyon tahmini ise orta noktası yüzde 6.9 olmak üzere,  yüzde 6.0 ile yüzde 7.8 aralığında idi.

Ekim sonundaki son Enflasyon Raporu çerçevesindeki tahmin ise orta noktası yüzde 7.9 olmak üzere yüzde 7.4 ile yüzde 8.4 aralığına yükseltilmişti.

Peki, bugün neredeyiz? Aralık ayında sıfır artış olsa bile, yıllık enflasyon yüzde 8.6 olacak.

Çekirdek enflasyonun mevsimsellikten arındırılmış artış eğilimi yüzde 12’lere ulaştı.

Bu durum Merkez Bankası’nın enflasyon teknik notlarında da var. Sadeleştirmenin açıklandığı Temmuz sonunda, Merkez Bankası’nın tahminlerine göre enflasyon Temmuz’dan Aralık ayına hiç değişmeyecekti.

Bu açıdan bakarsanız kademeli bir sadeleşme normal kabul edilebilirdi.

Oysa öyle olmadı; manşet enflasyon yüzde 6.8’den yüzde 8.6’ya, asıl çekirdek enflasyon ise yüzde 7.3’den yüzde 9.2’ye zıpladı.

Temmuz sonundan bu yana enflasyon kabaca 2 puan yukarı gelirken, sadeleştirmeyi kademeli ve FED’in arkasından gelerek yapacağını ilan eden Merkez Bankası’nın efektif faizi yüzde 8.50’lerde idi.

Yani enflasyon koşarken, Başçı faizi normal yere getirmek için bile ‘mehter marşı’ ile yürüyor.

Dün normalleşme ya da sadeleşme için ortalama fonlama faizine yani yüzde 8.85’lik efektif faize çoktan çıkarma kararı alınmalıydı.

Tam da yukarıdaki gerekçeyle. Merkez Bankası tahmin edilebilecek nedenlerle faizin ‘tabelasını’ bile değiştiremedi.

Beş aydır anlattığı sadeleştirmeye neden başlayamadığına dair tatmin edici bir açıklama yok.

Toplantı sonrasındaki açıklamada, “Kurul, küresel para politikalarındaki normalleşmenin başlaması ile birlikte oynaklıklarda gözlenen düşüşün kalıcı olması halinde önümüzdeki toplantıdan itibaren para politikasındaki sadeleşme adımlarına başlanabileceğini değerlendirmiştir” deniliyor.

Yani ‘tuzu kuru olan biziz, sular durulsun’ hikâyesi sunuluyor. Bu tam bir skandal.

FED faiz artırdığında FED’in bastığı paranın faizini koşarak içeriye yansıtan Merkez Bankası, enflasyonda 2 puanlık artışa rağmen kendi bastığı paranın faizi için küresel oynaklığın sakinleşmesini bekliyormuş.

Bu durum, zaten finansal koşulları olumsuz seyreden Türkiye’nin diğer gelişen ülkeler arasında kötü yönde ayrışmasını getirecek.

Bunun yansıması bekleyişler yoluyla döviz kuruna yansıyacak. Bu, son 12 ayda portföy girişlerinin çıkışa geçtiği bir dönemde iyi bir hikaye değil.

Nisan-Haziran arasında 4 üyesinin görev süresi dolacak olan karar alıcı Para Politikası Kurulu, kısa vadeli faizleri tabelada bile yukarı çekmekten kaçınırken, uzun vadeli faizlerin düşüşüne de takoz koymuş oldu.

Bu fotoğraf, Merkez Bankası’nın 1 Kasım seçimleri sonrasında tamamen politik baskı altına girdiğinin de teyidi oldu.