Gündem

Mehmet Ali Birand: Barış ümitleri yok edilmiştir

Taksim Meydanı'ndaki saldırı bir eylem mi yoksa bir provakasyon mu?

02 Kasım 2010 02:00

T24 - İstanbul Taksim Meydanı'nda pazar günü polise yönelik yapılan bombalı saldırıyı kimsenin üstlenmemesi saldırının bir eylem mi veya provokasyon mu olduğu tartışmalarını da beraberinde getirdi. "Taksim’deki canlı bomba olayının gerisinde kim var? Acaba kendine PKK süsü verenler mi, yoksa gözdağı vermek isteyen gerçek PKK mı? Veya provokasyon peşinde koşan bazı karanlık güçler mi?" var diye soran Hürriyet gazetesi yazarı Mehmet Ali Birand, bu saldırıyı gerçekleştirenlerin başında ilk akla gelenin PKK olduğunu söylerken, "Bugün barış ümitleri yok edilmiştir" dedi.


Mehmet Ali Birand'ın Hürriyet gazetesinde "Provokasyon mu, gözdağı mı?" başlığıyla yayımlanan (2 Kasım 2010) yazısı şöyle:


Provokasyon mu, gözdağı mı?

Taksim’deki canlı bomba olayının gerisinde kim var? Acaba kendine PKK süsü verenler mi, yoksa gözdağı vermek isteyen gerçek PKK mı? Veya provokasyon peşinde koşan bazı karanlık güçler mi?

Taksim olayı bekleniyordu. Zira pazar günü, PKK’nın ateş-kes kararını vermesi gerekiyordu.  Neresinden bakılırsa bakılsın, istenilen yere çekilebilinecek bir saldırı.

Birkaç senaryo var:

PKK gözdağı mı vermek istedi?

İlk akla gelen, PKK’nın, Ateş-Kes kararını verirken Türk kamuoyuna bir mesaj vermek istemesi.

“Ateş kesiyoruz, ancak bakın gerekirse sizi nasıl rahatsız ederiz...” mesajı mı?

“Ateş kesiyoruz, ancak istediğimiz anda yine her yeri kana bulayabiliriz...” mi denmek isteniyor?

Eğer bombanın arkasında gerçekten PKK varsa, bu adamların barış peşinde koşmadıkları, BDP’nin etkisizleşmesini istedikleri sonucunu çıkarabiliriz.

Bugünkü ortamda bakarsak, barıştan kim söz edebilir? Hangi hükümet adım atabilir?

BDP’nin hangi yaklaşımı benimsenebilir?

Bugün barış ümitleri yok edilmiştir.

Provokasyon olabilir mi?

Bu bombayı PKK’ya mal etmek isteyen gizli bazı eller işin içine girmiş olabilir. Kamuoyunu PKK’ya karşı tahrik etmek, hesapları karıştırmak istenebilir.

Sonuç olarak, terör hepimizi tekrar uyardı. Kürt sorununda ciddi ve somut adımlar atılmadıkça, bu olayların devam edeceği gözümüze sokuldu.


*   *   *


Laik sistemi yok edin, Türkiye önemsizleşir

Bizler, Türkiye’nin uluslararası camiadaki öneminin, sadece stratejik konumundan kaynaklandığını konuşuruz. Öyle bir yerdeyiz ki, Amerikalısı da  Avrupalısı da, bizimle dost geçinmek isterler, diye düşünürüz.
 
Gayet tabii,  konumun önemi var.
 
Gayet tabii, böyle bir coğrafyada oturan ile herkes dost kalmak veya dost olmak ister. Ancak her şey bununla sınırlı değildir.
 
Türkiye’yi, uluslararası kamuoyunda “farklı” yapan diğer önemli unsurlar nelerdir biliyor musunuz ?

- İslam dünyasının,  işleyen tek  laik demokratik  parlamenter sistemine sahip olması ve cumhuriyetini 87 yıldır yaşatabilmesi.
- Son derece canlı ve güçlü bir ekonomiye sahip olması.
- Dev bir ordu sayesinde, hem caydırıcılığının yüksek olması, hem de bölgedeki barışa katkıda bulunması.

Bu üç unsur, ancak demokratik laik bir sistemle sağlanabilmektedir.

Bundan dolayı farklı muamele görür.

Bundan dolayı, NATO üyesidir, Avrupa Konseyi'nin kurucu üyesidir.

Bundan dolayı, Avrupa Birliği'ne aday ülke olarak kabul edilir.

Bundan dolayı, bölgenin bir istikrar adasıdır.

Bundan dolayı, tek adam rejimleri veya bir aile tarafından yönetilen ülkelerden oluşan İslam dünyası için bir model ülkedir.


Laiklik dışında, Türkiye'nin ne cazibesi vardır ki...

Türkiye’nin laik sistemini eritin ve yavaş yavaş yok edin, bir süre sonra göreceksiniz ki, ülkenin farklılığı veya uluslararası alandaki cazibesi de yavaş yavaş eriyecektir.

Sorarım sizlere, tek partili veya tek liderli bir yönetime sahip Türkiye’ye kim ilgi gösterir ki...
Dini devletle, şeriat hukuku ile yönetilen bir Türkiye’nin diğer müslüman ülkelerden ne farkı kalır?

Ancak bunu yaparken, laikliği bir bağnazlığa da dönüştürmemek gerekir. Başörtülüleri eğitim hakkından yoksun kılmak, türbanı bir umacı haline sokmak da, eninde sonunda ters teper. Bugün olduğu gibi, gereksiz iç çekişmeler yaşanır.

Her şeyi ölçüsünde uygulanan bir laik sistem, Türkiye’nin şansıdır.


*   *   *


AB, asıl şimdi çok daha gerekli

2004 yılından bu yana, Avrupa Birliği projesini yerden yere vuran, bunun Türkiye’nin bölünmesine ve bağımsızlığını kaybetmesine yol açacağı gibi, dünyanın en saçma gerekçesiyle karşı çıkan ulusalcılarımıza sesleniyorum...
 
Kendilerini milliyetçi diye adlandıranlara haykırıyorum...
 
Silahlı Kuvvetlerimizle birlikte hareket edenlere bağırıyorum...
 
Bugün gelinen noktadan memnun musunuz?
 
Memnun  olmadığınıza göre, AB projesine karşı çıkmış olmaktan pişmanlık duyuyor musunuz?
 
Bugün Avrupa Birliği'nin ne kadar önemli olduğunu, laik sistemi sağlıklı şekilde sürdürebilmenin en önemli güvencesinin AB projesi olduğunu artık kabul ediyor musunuz?
 
Laikliği, hukukun üstünlüğünü, yani demokrasiyi, artık Silahlı Kuvvetleri darbeye davet ederek savunamayacağınızı, ancak ve de ancak Avrupa Birliği sayesinde garantiye alınabilineceğini nihayet anlayabildiniz mi?
 
Eğer yukarıdaki sorularıma EVET yanıtı veriyorsanız, o zaman hemen harekete geçin ve kamp değiştirin.
 
Henüz geç değil.


Daniel Cohn- Bendit size yardımcı olabilir...
 
Eğer hala bir tereddütünüz varsa, Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu'nun, İstanbul Hilton’da dün başlayan ve Çarşamba günü bitecek olan “Avrupa’daki Türkiye” adlı konferansına katılın ve dinleyin.
 
Yeşillerin Başkanı Daniel Cohn-Bendit’in inisiyatifi, Helene Flautre, Joost Lagendijk, Monica Frassoni, Rebecca Harm, Heidi Hautala, Gianni Buquicchio, Marc Pierini gibi önemli isimlerin yorumlarını izleyin.
 
Türk uzmanlarla tartışmalarına tanıklık edin.
 
Belki dünyanız genişler ve daha farklı düşünürsünüz.