Fehmi Koru / Yeni Şafak / 14 Eylül 2008
Medya icat oldu...
Başbakan Tayyip Erdoğan dün işin ayrıntılarına girmek yerine özüne değinerek doğru olanı yaptı; Aydın Doğan'la ve talepleriyle ilgili sarsıcı ifşaatlarda bulunmak yerine, bir medya grubunun yanlışlıkları üzerinden, medya-siyaset ilişkilerinin nasıl olması gerektiğine dair görüşlerini açıklamakla yetindi.
Medya icat oldu mertlik bozuldu. Henüz yalnızca gazeteler varken ve sektör 'basın' diye anılırken, 'gazeteci-patronlar' çıkarırdı gazeteleri ve onlar için önemli olan gazetesinin savunduğu görüşler ile itibarıydı. Gazeteciler kendilerine yakın gördükleri gazetelerde çalışır, okurlar gazeteleri görüşlerini beğendikleri yazarların hatırına alırlardı. Patronların iktidarla ilişkisi 'tahsisli kâğıt' imtiyazından fazla öteye geçmezdi.
Bugün sahnede 'gazeteci-patron' kalmadı; sonuncusu olan Dinç Bilgin 'işadamı-gazete patronu' tipine özenip farklı bir alan olan bankacılığa merak sarınca her şeyini kaybetti. Artık birden fazla gazete ve televizyonu olan, dergiler çıkaran medya grupları var ve hepsinin sahibi de esas işi gazetecilik olmayan kişiler... Medyanın yüzde 50'den fazlası tek bir patrona ait zaten: Aydın Doğan...
Tanıyanlar, Aydın Doğan'ın medyaya iyi niyetlerle girdiğine ve 1995 yılında Hürriyet'i satın alana kadar klasik bir basın patronu gibi davranmaya özen gösterdiğine tanıklık ediyorlar. Hürriyet'le başlayan yeni dönem, Aydın Doğan'ın başka alanlarda da büyüme dönemidir. Yalnızca ticarette değil siyasette de etkili bir figür olmaya çabaladığı görülüyor o dönemde. Siyaset ve ticarette eş zamanlı güçlü bir aktör haline dönüşmenin birbirini desteklediğini ise 28 Şubat (1997) sürecinde öğrenmiş olmalı.
O tarihten 2002 yılında yapılan ve sandıktan güçlü bir iktidar çıkaran genel seçimlere kadar geçen sürede Türk siyasi hayatında meydana gelen gelişmeler 'Aydın Doğan medyası'nın oynadığı merkezî rol görmezden gelinerek değerlendirilemez. Hemen her olayda belirleyici bir rol oynama çabası içerisinde oldu medya grubu; zaman zaman kartelleşip başka grupları da yanına alarak...
Bir hükümet devrildi o süre içerisinde, ikili-üçlü hükümetler kuruldu, partiler çökertildi, yeni partiler oluşturuldu. Bütün bu olaylarda askerin rolü de vardı elbette, ama Aydın Doğan'ın başını çektiği medya patronlarıyla belli başlı işadamları da en az onlar kadar etkiliydiler. Ak Parti iktidarına geçit veren Devlet Bahçeli'nin 'erken seçim' ısrarını bile, MHP liderinin, Aydın Doğan'ın partisini hükümetten uzaklaştırma niyetine sahip olduğu kuşkusuna borçluyuz.
Siyaset sahnesinde bunlar olurken ticari hayattaki varlığı da güçlendi Aydın Doğan'ın; şirketlerine şirketler kattı. Türkiye'nin sadece 'en büyük medya patronu' değil bugün, kimbilir kaç nesildir ülke ekonomisine yön veren aile holdinglerinin hepsini geride bırakarak kazandığı 'en fazla vergi ödeyen işadamı' unvanı da ona ait çoktandır...
Her işadamının daha fazla zengin olmak istemesi ve bunun için şartları zorlaması doğaldır; başkalarına tanınan imkânlar elbette Aydın Doğan'dan da esirgenmemelidir. Başbakan Erdoğan, dün, kendisine hiçbir ayrımcılık yapılmayacağını 70 milyonun önünde duyurdu. Tek bir şart koşarak: Aydın Doğan da işadamı ve yayıncı şapkalarını birbirine karıştırmamalı... İşadamı olarak kamudan bir şey talep ederken yayıncı olarak gazetelerini baskı amacıyla kullanması, ya da başkalarına uygulanan kurallardan kendisini muaf hissetmesi istenmiyor...
Bu yazıda ve Başbakan Erdoğan'ın dünkü konuşmasında hep Aydın Doğan'ın adı geçiyor, fakat yazılan ve söylenenler öteki medya patronları için de geçerli. Âdil bir yarış bunu gerektiriyor çünkü. Patronlar kendi işlerine bakarlarsa, gazeteciler de -muhtemelen- gazeteci olduklarını yeniden hatırlayacaklardır.
Dün bütün Türkiye'nin izlediği konuşma, Başbakan Erdoğan adına siyasetle medya arasındaki sınırları belirleme çabasıydı; muhatabı olan gruptan başlayarak bütün medya kuruluşları da meslekî açıdan doğruyu yanlışlardan ayıklayarak kendi sınırlarını belirlemeliler.
Tayyip Erdoğan'ın konuşmasının ana hatları benim beklentime uygundu. Bakalım, Aydın Doğan ve medyasının yöneticileri de doğru ve akılcı bir tavır alabilecek mi?