Politika

Meclis Genel Kurulu'nda CHP'li Gök'ten İnönü vurgusu: Bugün, bu koltuklarda hep beraber oturabiliyorsak onlara borçluyuz

"Türkiye Cumhuriyeti yedi düvele karşı kanla kazanılan Kurtuluş Savaşı sonucu kurulmuş bir devlettir"

09 Ekim 2018 19:56

CHP Meclis Başkanvekili ve Ankara Milletvekili Levent Gök, yeni yasama yılı çalışmaları kapsamında ilk kez yönettiği genel kurul oturumunun açış konuşmasında son tartışmalarla ilgili, Cumhuriyetin  kurucularının, kurucu kadrolarının iç siyaset tartışmaları içine çekilmesini doğru bulmadığını söyledi.

Gök, "Türkiye Cumhuriyeti emperyalizme ve yedi düvele karşı kanla kazanılan Kurtuluş Savaşı sonucu kurulmuş bir devlettir. Dünyada eşi görülmemiş bu savaşın kahramanları Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve silah arkadaşlarıdır. Bugün, bu koltuklarda hep beraber oturabiliyorsak onlara borçluyuz" diye konuştu.

Yeni yasama yılında sorunla gördüğü alanlardan biri olarak Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine işaret eden Gök, “Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin önce yetki yönünden incelenerek Anayasa'nın 104/17'nci maddesindeki sınırlara uyup uymadığı denetlenmelidir. Bu bakımdan, Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle kanunlar arasındaki çatışmaları önlemek açısından açılan iptal davalarını bir an önce sonuçlandırmalı ve normlarını ortaya koymalıdır” dedi.

CHP’li Meclis Başkanı Gök’ün, genel kurul oturumunu açarken kürsüden konuşması şöyle:

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bugün Genel Kurulu ilk defa yönetmem sebebiyle bazı görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasa değişikliğinden sonra gerçekleştirdiğimiz bu yeni yasama dönemi ve yeni yasama yılında sorunlu gördüğüm alanlardan bir tanesi Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile kanunlar arasındaki gri alanlardır. Bir örnekle konuşmama açıklık getirmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, demokrasinin ön koşulu olan kuvvetler ayrılığı, yürütmeden bağımsız bir yasama, yasamadan bağımsız bir yürütme ve yasama ve yürütmeden bağımsız bir yargı organını gerektirir. Temsilî liberal demokrasinin kuramcısı John Locke ve Montesquieu'den bu yana bu böyle kabul edilir, demokrasi bu temeller üzerine kurulur, böyle yürütülür, istisnalarına "demokrasi" denmez. Demokrasiyi kurmak, kuvvetler ayrılığı ilkesini kurumsallaştırmaktan, demokrasiyi kurulu iktidarın çoğunlukçu anlayışına karşı korumakta, bağımsız ve tarafsız yargının yasamanın ve yürütmenin faaliyetlerini denetlemesinden geçmektedir. Yasama faaliyetlerinin denetim yetkisi bu amaçla özel olarak kurulmuş Anayasa Mahkemelerine bırakılmıştır.

Değerli milletvekilleri, anayasa hukuku ve anayasa yargısı anayasal metinlerle sınırlı değildir. Bunların üzerinde sadece kurulu iktidarları değil, kurucu iktidarları da bağlayan, ahde vefa, iyi niyet, hukuk devleti ve hukuk güvenliğinin karşılanması, kanunların geriye yürümezliği, devletler hukukunun iç hukuktan üstünlüğü gibi hukukun evrensel ilkelerinin var olduğu kabul edilir. Demokratik rejimlerde Anayasa Mahkemeleri Anayasa'ya uygunluk denetimlerini anayasal devletin temel organ ve ilkelerini ortadan kaldırmaya yönelik olası eğilimlere karşı korumak ve insan haklarını güvenceye almak amacıyla yaparlar. Böyle bir denetim çoğunluk iktidarının artan etkinliğine karşı zorunlu bir karşı güç olarak kendisini gösterir. Çoğulcu demokratik toplumu nitelendiren ilkeler Anayasa Mahkemelerinin tanıması ve koruması altındadır. Bu bağlamda Anayasa Mahkemeleri, çoğunluk iktidarına karşı demokrasiyi korumak, devletin organları arasında dengeyi gözeterek hakemlik yapmak ve özgürlük rejimini koruyup genişletmek işlevlerini yerine getirmek durumundadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği Anayasa'nın ve kanunların üzerinde herhangi bir kural olmamalıdır. Kanunlarda kabul edilen yeni Anayasa'ya uyum sağlayacak değişiklikler yapma konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkarılan yetki kanunu kapsamında eski Hükûmetin çıkardığı KHK'lerle yapılan düzenlemeler çoğunlukla yeni Anayasa'ya uyum sağlamaktan öte, Anayasa'ya göre kanunla düzenlenmiş konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacağı için Cumhurbaşkanına kararnamelerle düzenleme yapabileceği boş alanlar yaratmaya yönelik olmuştur. Örneğin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanunu'nda yapılan değişikliklerle Millî Saraylar Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı olmaktan çıkartılmış ve idari yapısı kapatılmıştır. Ondan sonra çıkartılan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bu Millî Sarayların Cumhurbaşkanlığına bağlanmasının yolu açılmıştır.

Sayın milletvekilleri, yetki kanunu Bakanlar Kuruluna bakanlıkların ve kamu kuruluşlarının teşkilat kanunlarını düzenleme konusunda yetki vermektedir; Bakanlar Kurulu bu yetkiye dayanarak KHK'yle yasama organının yani Meclisin teşkilat yasasını değiştiremez. İşte, bu arada, Anayasa Mahkemesince yapılacak Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin denetimi önem arz etmektedir çünkü Anayasa Mahkemesinin yapacağı Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin denetimi yasaların denetiminden farklıdır. Yasaların esas denetiminde sadece yasanın maddi bakımdan Anayasa'ya uygunluğu inceleme konusu olurken, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin önce yetki yönünden incelenerek Anayasa'nın 104/17'nci maddesindeki sınırlara uyup uymadığı denetlenmelidir. Bu bakımdan, Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle kanunlar arasındaki çatışmaları önlemek açısından açılan iptal davalarını bir an önce sonuçlandırmalı ve normlarını ortaya koymalıdır.

Değerli milletvekilleri, Millî Sarayların Meclisten alınarak Cumhurbaşkanlığına bağlanmasının çok başka, özel bir yönü de bulunmaktadır. Bildiğiniz gibi, saltanat ve hilafetin kaldırılmasına paralel olarak Osmanlı'dan kalan saray ve kasırlar millet adına Türkiye Büyük Millet Meclisinin yönetimine bırakılmıştır. Bu, egemenlik anlayışındaki dönüşüme paralel bir uygulamadır. Padişahın iradesinin hâkim olduğu bir sistemden halkın iradesinin esas olduğu yeni bir sisteme yani cumhuriyete geçerken padişaha ait olan saraylar da halk iradesinin temsil edildiği Meclise bırakılmıştır. Bu, çok değerli bir dönüşümdür, anlamı çok büyüktür; bir devrim tasarrufudur. Şimdi ise kültür mirasımızın bu varlıklarının Cumhurbaşkanına bağlanması Meclisimizin düşünmesi ve tekrar geri alması gereken en önemli hususların başında gelmektedir.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyetimizin kurucularının, kurucu kadrolarının iç siyaset tartışmaları içine çekilmesini doğru bulmuyorum. Türkiye Cumhuriyeti emperyalizme ve yedi düvele karşı kanla kazanılan Kurtuluş Savaşı sonucu kurulmuş bir devlettir. Dünyada eşi görülmemiş bu savaşın kahramanları Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve silah arkadaşlarıdır. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Bugün, bu koltuklarda hep beraber oturabiliyorsak onlara borçluyuz. Bugün yurdumuzun bağımsızlığını, bayrağımızın özgürleşmesini onlara borçluyuz. Modern Türkiye'nin kurucuları düşmana karşı hayatlarını ortaya koyarken herhâlde "Keşke Kurtuluş Savaşı'nda mağlup olsaydık, Yunan galip gelseydi." diyen bir zihniyetle karşılaştırılmayacak kadar saygı ve vefayı fazlasıyla hak etmişlerdir. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Kurucu önderlerimize ve Kurtuluş Savaşı kahramanlarımıza azami saygı ve vefayı göstermek başta devleti yönetenlerin görevidir. Bu vesileyle Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve silah arkadaşlarını saygı ve minnetle anıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bir önemli sorun da yüksek mahkeme Yargıtay tarafından -Anayasa ihlali olarak gördüğüm- Anayasa'nın 83/4'üncü maddesinin uygulanmamasına ilişkin kararlardır. Bildiğiniz gibi tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma Meclisin yeniden dokunulmazlığının kaldırılmasına bağlıdır. Mahkemelerin bu hükmün aksine Anayasa'yı ihlal eden kararları karşısında Türkiye Büyük Millet Meclisi de kendi üyelerine yönelik Yargıtayın ve mahkemelerin bu ihlal kararları karşısında kendi hukukunu dolayısıyla Parlamentonun hukukunu korumak durumundadır.