Cumhuriyet yazarı Miyase İlknur, Maraş katliamının 38. yıldönümü nedeniyle "Kıyımın 38. yılında Maraş'ın kadınları" başlıklı kaleme aldığı yazı dizisinin ikinci bölümü yayınladı. Katliamın tanıklarının ifadelerini aktaran İlknur, "'Hangi mezheptensiniz?' diye sordular. İsmail ağır yaralıydı, konuşamıyor, cevap veremiyordu. Sonra İsmail’in bacağından sürükleyerek sokağa çıkardılar. Bir süre sokakta dolaştırdılar. Sonra tekrar eve getirdiler ve evde öldürdüler. O sırada eşi Zeynep Nergiz, İsmail’in üzerine atıldı ve cesedine sarılıp ağlamaya başladı. Acımadan Zeynep’e de ateş edip öldürdüler. Cesetlere sopalarla vurmaya devam ettiler. Biz fırsattan yararlanıp dışarı kaçtık ve Mehmet Baltacı’nın evine sığındık. Sonra askerler gelip bizi kışlaya götürdü" diye yazdı.
Maraş katliamından: Hamileyim, bari beni öldürmeyin
Miyase İlknur'un Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (24 Aralık 2016) nüshasında "Maraş'ın yiğit kadınları" başlığıyla yayımlanan yazı dizisinin ikinci bölümü şöyle:
Maraş katliamında en büyük tahribat ve saldırı Yörük Selim Mahallesi’nde oluyor. Yine kadınlar mağdur oluyor. Kimi öldürülüyor, kiminin eşi ve çocukları öldürülüyor, bir başına kalıyor.
Komşuları için kendini ortaya attı
Yusuflar Mahallesi Neşeligün Sokak’ta ikamet eden Fatma Şengül, mahkemede savcılık ve mahkeme iddianamesinde kendisini saldırganların elinden ev sahibi Şerife Karaaslan’ın kurtardığını belirtiyor. O gün can pazarında birçok erkek evine saklanıp kapısını kimseye açmazken, komşularını koruma adına kendisini ortaya atanlardan yiğit bir kadın Şerife Karaaslan. Saldırganlar, Şengül ailesinin evinde kimseyi bulamayınca ev sahibi Şerife Karaaslan’ın kapısına dayanırlar. Karaaslan, bu grubu “Bizde kimse yok” diyerek geri gönderir. Bir süre sonra yeniden dayanırlar kapıya ve bu kez zorla ev sahibinin evine sığınan Fatma Şengül’ü alıp götürürler. Hikâyenin gerisini Fatma Şengül’ün ifadesinden okuyalım:
“Beni alıp yakındaki Yeşil Cami’ye götürdüler. Burada benden salavat getirmemi istediler. Salavat getirince beni bıraktılar. Şerife Karaaslan’ın evine geldim. Bir süre sonra bu kez başka bir grup geldi ve “Burada Alevi varmış yakacağız” diye bağırdılar. Ev sahibim Şerife Karaaslan bu gruba benim Müslüman olduğumu söyledi. Saldırganlar bu sefer de pencereye çıkıp “eşhedü” çeksin dediler. Pencereye çıkıp “eşhedü” çekince beni alkışladılar.
Saldırgan grup bu sefer Ali Akıncı’nın evine hücum etti. Eşyalarını dışarı çıkarıp yaktılar. Akşama doğru bir komşusuna saklanmış olan Ali Akıncı ev sahibim Şerife Karaslan’a gelip beni sordu. “Gitti” deyince evine doğru yürümeye başladı. Ancak saldırgan bir grup etrafını sardı. “Salavat getir bakalım Müslüman mısın” diye sordular. Ali Akıncı “Ben Müslümanım demesine rağmen “eşhedü” çekmeyi beceremediği için vurmaya başladılar. Şerife Karaaslan, saldırgan gruba “Adam zaten yaşlı ve hasta, bırakın evine gitsin” demesi üzerine onu bıraktılar. Fakat saldırgan gruptan bazı kişiler “Adamı neden bıraktınız. Alevi kendiliğinden ayağınıza gelmiş, neden öldürmüyorsunuz?” diye itiraz etti. Ali Akıncı’yı evinin oraya götürüp öldürdüler.
Niye bıraktınız, bu öldürülecekti
Aynı olayda bir de zalim bir kadın portresine tanık oluyoruz. Tanık Hüseyin Denizdolduran, sokakta kalabalık bir grubun Ali Akıncı’yı yolda durdurarak “Sen nesin?” diye sorduklarını, Ali Akıncı’nın da “Aleviyim” demesi üzerine saldırganların, “Allah belanı versin defol git” dediğini, maktul Ali Akıncı 100 metre kadar uzaklaştıktan sonra Fatma Ö’nün topluluğa “Allah sizi kahretsin, niçin bıraktınız, asıl öldürülecek adam buydu” deyince topluluğun maktülü tekrar yakalayarak evine sokup öldürdüğünü belirtiyor. Burda azmettirici olan Fatma Ö. iddianamede 198 No’lu sanık. Soyadını biz bilinçli olarak yazmadık. Bu utanç verici olayda çocukları varsa, torunları utansın istemedik. Fatma Ö. Dava sonucunda 2 yıl hapis 50 TL. de para cezasına mahkûm edildi.
Sizin hesabınızı sonra göreceğiz
Metin ailesinin kızları sınıf arkadaşları Hacer Büyükköse’nin evine sığınır. Hacer’in anneleri onları saklar. Ancak bir süre sonra saldırganlar oraya da gelirler. Olayı Nursel ve Songül Metin şöyle anlatırlar mahkemede:
“Saat 11.30’da evimize saldırdılar. Korkudan hepimiz banyo ve tuvalet arasına sığındık. Evin camlarını taşlarla kırıp içeriye gazlı meşale attılar. Yatak odasına attıkları bombanın patlamasıyla yangın çıktı. Söndürmeye çalışırken, bu sefer kurşun yağmuruna tutulduk. Babam Süleyman Metin dışarıya bakarken kurşunla karnından yaralandı. Kapıyı açtılar ve hepsi birden içeri doluştu. Babam, ‘Teslim olduk, daha ne istiyorsunuz?’ diye sordu. Saldırganlardan biri elindeki tüfeğin arka kısmıyla babama vurmaya başladı. Arkasından da silah sesi geldi. Annem ‘Öldürdünüz’ diye bağırınca saklandığımız yerden çıktık.
Babam kanlar içinde yerde yatıyordu. Saldırganlar, küçük kız kardeşim Hürriyet’in babama sarılarak ağlamasına gülüşerek dalga geçiyorlardı. Kapıya çıktığımızda saldırgan grup bizi sürükleyerek sokak sokak gezdirmeye başladı. Pijamalarımızı iki kez indirdiler ve utanç verici hareketler yaptılar. Topluluğun başında bulunan Mahmut Doğan, elinde et keseri olduğu halde ‘Sizin hesabınızı daha sonra göreceğiz’ diyerek topluluğu tahrik ve idare ediyordu. Çerkezler semtine geldiğimizde içlerinden bir iki kişi ‘Müslüman olan kızlara dokunmasın’ demesi üzerine Ramazan Purkaya bizi onların elinden aldı. Bizi evine götürdü. Daha sonra babasını ve annesini almaya gittiğinde biz de arkadaşımız Hacer Büyükköse’nin evine sığındık. Oraya da gelip tehdit ve hakaretlerini sürdürdüler. Ama biz askeri araçlar gelip bizi alıncaya kadar orada bekledik.
Onları niye kayırıyorsun?
Fatma Ö. gibi dava sonucunda iki yıl hapis cezası alan Naime T. de mahalledeki Alevi evlerini saldırganlara gösteren ve kalabalığı kışkırtan kadınlardan birisi. Sakarya Mahallesi’nde Habibe Özdemir’in evini saldırganlara gösteren de o. Özdemir’in saldırıya uğraması olayında tanıklar Naime T’nin olaydaki kışkırtıcılığını şöyle anlatıyor:
“23.12.1978 günü sabah saatlerinde gruplar Çınarlı Camii önünde toplandılar. Oradan III. Selim sokağa gireceklerken evinin balkonunda oturan Torun Mehmet’in kızı Naime T.’nin bu topluluğu durdurarak sokaktaki Alevi evlerini tek tek gösterip “yakın, öldürün” diyerek alkışladı. Topluluğun içindeki ihtiyarların “Yazık dokunmayın, dul kadındır” demelerine rağmen saldırganlar Habibe Özdemir’in evini taşladılar. Saldırganlar yollarına devam ederek Musa Suna’nın evine doğru gittiler. O taraftan silah sesleri ve dumanlar çıkınca çocukları alarak kaçtık. Gece köye gittik. Döndüğümüzde evimiz yakılmıştı.”
İsadivanlı Mahallesi’nde eşyaları dışarıya çıkarılıp yakılan öğretmen Mehmet Şeker ve ailesine yapılan saldırıyı “Gavur malı mı yakıyorsunuz, yazık günah yapmayın” diye kınayan ve saldırıya engel olmayan çalışan Gülizar Olgan da saldırganların hedefi oluyor. Davada kendisi de sanık olan ancak daha sonra beraat eden Gülizar Olgan’a saldırganların “O...u onları niye kayırıyorsun, kendi evlatlarını içeride tutuyorsun” diye bağıranlardan biri de Dereli Köyü’nün muhtarıdır.
Mağdur kadın anlatıyor: "Allah'ını seven vursun" diye bağırıyorlardı
Naciye ve Habibe Ünver: 23.12.1978 sabahı saat 09.00 sularında saldırgan grup evimizi bastı. Komşumuz Osman Küçükbese’nin evine gittik. Hepimiz bir odada gizlenmeye çalışıyorduk. Bir grup saldırgan da saklandığımız evi bastı. Saklandığımız odanın kapısını içeriden kilitlemiştik. Kapının kilidini ve kapıyı taradılar. İçeride bulunan Mehmet Ünver alnından vuruldu. Kapıyı kırıp odaya daldılar. İçeride bulunan Ünver ailesinin erkeklerini alıp dışarı çıkardılar. Yol üzerinde “Allah’ını seven vursun” diye bağırıyorlardı. Topluca taş, sopa, balta ile vurmaya başladılar. Malik Ünver’i öldürdüler. Bu sırada Mehmet ve Karısı Döndü Ünver kaçarak komşumuz Nebahat Albez’in evine sığınmaya çalışıyordu. Arkasından koşan saldırganlar her ikisini de yakalayarak öldürdüler. Malik’in cesedinin yanına götürdüler. Mehmet ve Döndü Ünver, saldırganlara “Her ikimizi de birden öldürün” diye yalvardılar. İkisini de önce sopa ve taşlarla vurdular, sonra da silahla öldürdüler. Dışarıdaki kargaşadan yararlanarak ben ve Habibe Ünver, polis Yaşar Altınkesen’in evine sığındık.
5 yaşından 90 yaşına kadar kimseyi koymayın
Hatun Köse: Hepsinin elinde tahra, satır, nacak, silah ve sopa vardı. Topluca yürüyüşe geçtiler. “Durmayın 5 yaşından 90 yaşına kadar kimseyi sağ koymayın. Komünist Alevileri öldürün, kim bunları öldürürse cennetlik olacaktır” diyorlardı. Korkumuzdan Mehmet Polat’ın evine sığındık. Sığındığımız bu eve de saldırdılar. Bu sırada askerler yetişti ve saldırganları uzaklaştırdılar. Saldırganların cephaneliğe doğru yürüdüğü haberi gelince askerler oraya doğru koşuşturdular. Askerler gidince saldırganlar ateş etmeye başladılar. Yerlerde sürünerek kaçmaya çalışıyorduk. Mağaralı Deresi’ni geçtik. Molla Tabak’ın evine kendimizi güç bela attık. Bu sırada içeri girmekte olan Hüseyin ve karısı Fatma Baz vurularak öldürüldü. Fatma Baz’ın kucağındaki 6 aylık Yılmaz da kurşunla vurularak öldürüldü. Evin etrafını sardılar. Her taraftan yağmur ve dolu gibi kurşunlar geliyordu. Topluca hücuma geçtiler. Korku içinde birbirimize sarıldık. Tam içeri girecekleri sırada askerler yetişti, bizi alıp askeri kışlaya götürdüler. Bizler de esirler gibi ortada kaldık.
Cesetlere sopalarla vurmaya devam ettiler
Elif ve Gülizar Nergiz: Yusuflar Mahallesi Hekimoğlu sokakta oturuyoruz. 23.12.1978 günü öğleden sonra ellerinde balta, satır, tabanca, sopa ve Kuran bulunan saldırganlardan bir grup “Allah’ını seven Alevileri öldürsün” diye bağırarak yürüyorlardı. Evimize saldırdılar. Önce dış kapıyı kırarak içeri girdiler. Biz korkumuzdan evin bir köşesinde saklanmaya çalışıyorduk. İçeri girdiklerinde İsmail Nergiz’in başına balta ile vurdular, yere yıkıldı. “Hangi mezheptensiniz?” diye sordular. İsmail ağır yaralıydı, konuşamıyor, cevap veremiyordu. Sonra İsmail’in bacağından sürükleyerek sokağa çıkardılar. Bir süre sokakta dolaştırdılar. Sonra tekrar eve getirdiler ve evde öldürdüler. O sırada eşi Zeynep Nergiz, İsmail’in üzerine atıldı ve cesedine sarılıp ağlamaya başladı. Acımadan Zeynep’e de ateş edip öldürdüler. Cesetlere sopalarla vurmaya devam ettiler. Biz fırsattan yararlanıp dışarı kaçtık ve Mehmet Baltacı’nın evine sığındık. Sonra askerler gelip bizi kışlaya götürdü.
Kadında can var, ölmemiş
Leyli Ünver: Öldürülen solcu öğretmenlerin cenazesini camiye almadılar. Hükümet ve polis dedi ki, “Dükkânlarınızı kapatıp evinize gidin.” Saat 07.00’de evlerimize çekildik. Babamız, “Bari gelin hep birlikte çay içelim.” Çayı hazırladık, içemeden saldırdılar. Başka bir eve saklandık. Analığım kaçamadı, avluda kaldı ihtiyar. Evi ateşe verdiler, ev ateş alınca analığım, “İbrahim, Abdullah beni kurtarın” diye bağırdı. İkisi de koştular ama Abdullah vuruldu. Ortanca oğlum Malik’i kucağıma aldım. Açılan ateşle Malik kucağımda öldü. Bey de ben de yaralıydık. Hep saçma yarası. Büyük oğlan geldi. “Gelme” dedim ama geldi. Bir de 7.5 aylık bebeleri var. Bebekleri kapıp komşuya saklandım. Komşumuz bizden değildi Sünni bir polisti. Sonra dışarıya çaya koştum. Mahmut’u vurup boklu çaya atmışlar. Yaralıydı, “Ölüyorum” dedi. Çaydan çıkardık. Bir eve gittik, saklasınlar bizi diye. İçeri almadılar. İbrahim valiliğe gitti. Vali, “Daha olayı savuşturmadık ne dolaşıyorsun, evine git” demiş. Geri geldi. Bir kalabalık geldi motorla. Biz motora bindik; hastaneye götürsün diye ama “Hastaneye götürmeye yetkim yok” dedi. Sağlık ocağına gittik. Orada da saldırıya uğradık. Beyimin ağzına silah tuttular. “Ağzını aç” deyip silahla ağzından vurdular. Büyük oğlum İbrahim de kucağımda öldü. Ben yaralı yaralı sürünerek içeri girip saklandım. Sakallı bir adam gördü, saklandığım odanın kapısına dayandı. Yaralıydım ama adam beni ölü sandı. “Şu sarmutayı kocasının üstüne atın” diye dışarıdakilere verdi beni. Üstümüzdeki paraları, dükkânın anahtarını, her şeyi aldılar. Gerisini hatırlamıyorum. Bir asker “Kadında can var, ölmemiş, cenazelerin arasına atmayın” dedi. Duyuyorum, ama konuşmaya dilim dönmüyordu. Hastaneye götürdüler. Oradan helikopterle Adana’ya. Ameliyat ettiler, 15 gün hastanede kaldım.”