Cumguriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer'le Suriye devlet başkanı Beşşar Esed görüşmesi hakkında konuşan Akşam gazetesi yazarı Hüsnü Mahalli, görüşmeye katılamayan gazeteciler Ertuğrul Özkök, Mehmet Ali Birand ve Amberin Zaman için, "Gelmek isteyip de gelemeyen meslektaşlarımızın durumu gerçekten içler acısı" dedi.
Hüsnü Mahalli'nin Akşam gazetesinde "Havadan sudan..." başlığıyla yayımlanan (7 Temmuz 2012) yazısı şöyle:
Havadan sudan...
BBC'de çalıştığım dönemlerde Avrupa ülkelerinde görev yapan meslektaşlarım beni çok kıskanırdı. Çünkü Türkiye ve sorumlu olduğum çevresi ülkeler haber kaynarken onlar deyim yerindeyse 'sinek avlıyordu'. Avusturya'da görev yapan arkadaşım Sami 'Biz dört yılda yapılan seçimleri haber yaparken sen her gün dört haber yapıyorsun' diye takılırdı. Ben ise o sıralar hem Türkiye içinde hem de çevresinde dolaşıp duruyordum. Yani ben bu çevrede ne kadar savaş ve kargaşa olduysa hepsinin tanığıyım. Bu ise bir gazeteci için müthiş bir zengilik. Yani Türkiye merkezli bu coğrafyada görev yapan, dış politika konularına meraklı bir gazeteci mesleğini sever ve dürüst olursa müthiş iş yapar ve uzmanlaşır. Ama asla sağda solda gördüğünüz uzmanlardan olmaz. Coğrafyayı tanımak, sevmek ve tüm gerçeklerini anlamak ise müthiş heyecan vericidir. Hele bu gazeteci gördüğü, yaşadığı ve anladığı şeyleri olduğu gibi, hiçbir hesabı olmaksızın ve birilerini rahatsız edeceğini bilmesine rağmen yazıp anlatıyorsa. Çünkü gerçekleri anlatmak çoğu zaman pek kolay olmaz. Bu ise mesleğine karşı dürüst olan bir gazeteci için çok moral bozucu bir durumdur. Bir düşünün bir vatandaş olarak herhangi bir olayın tanığı oluyorsunuz ama mahkemeye çağırdığınızda herhangi bir nedenden dolayı bildiklerinizi anlatmıyor, anlatamıyor ya da yanlış anlatıyorsunuz. Böyle bir durumda birileri gelir ve size ''İnsanlık öldü mü be kardeşim' der. İnsanlığın ölüp ölmediğinin kriteri ise bir gazeteci için doğruları söylemektir.
***
Örneğin Cumhuriyet Gazetesi'nden Utku Çakırözer'in Esad ile röportajıyla ilgili olarak herkes kendine göre bir yorum yaptı, yapıyor. Bu yorumların birçoğunda benim adım geçti. Yani sözde ben bazı gazetecilere 'Gelin sizi Esad'a götüreyim' demişim... Oysa bu örgütlü bir yalandır. Ya cehaletten ya da talimatla söylenen bir yalandır. Çünkü Türkiye'de birçok gazeteci Esad ile görüşmek için istekte bulunmuş ve zaman zaman beni arayarak yardımcı olmamı istemiştir. Bunu yalnızca şimdi için değil son on yıl için de söylüyorum. Bu yolla Türkiye'deki tüm önemli meslektaşlarımız Esad ile görüşmüş başkaları da yine aynı yolla Suriye'ye gidip diğer yöneticilerle söyleşi yapmıştır... Hatta bazıları Sayın Davutoğlu'nun önermesiyle Esad tarafından kabul edilmiş ya da Suriye'ye gitmiştir. Yani Şam'a giden herkes ister Esad'ı sevsin ya da sevmesin bir gazeteci olarak gitmiş ve Esad ile konuşmuştur.
***
Tıpkı Utku arkadaşımız gibi. Yani Utku böyle bir dönemde Esad ile görüşerek müthiş bir gazetecilik yapmış ve tüm dünyanın kendisinden ve gazetesi Cumhuriyet'ten söz etmesini sağlamıştır. Ancak bu röportajın tüm detay ve koşulları ortadayken görüşmeyi isteyip sonra da vazgeçen meslektaşlarımızın tavrıyla ilgili medyada çok şey yazıldı ve söylendi. Polemikten hoşlanmadığım için diğer meslektaşlarımızla ilgili olarak şimdilik bir şeyler söylemiyorum. Ama söylenmesi gereken bir tek gerçek var o da gelmek isteyip de gelemeyen meslektaşlarımızın durumu gerçekten içler acısı. Çünkü bu arkadaşlarımızdan hiçbiri Esad'a giderek onun propagandasını yapacak ne konumda ne de yapıda değildir. Hepsi de çok değerli meslektaşlarımız. Esad ile röportaj yapan Utku arkadaşımız bir gazeteci olarak Esad'a sorulması gereken tüm soruları sordu. Esad da bir başkan olarak yanıtlarını verdi. Bu söylemleri okuyan herkes kendi akıl ve mantığıyla Esad'ın dediklerini değerlendirdi. Bazılarına göre kıyamet koptu ise o da onların sorunu. Bu bazılarının içinde bazıları da bu kıyametin içine beni de çekmek istedi. Oysa Esad'a ulaşmak için hep benim yardımımı isteyen meslektaşlarım çoğu zaman diğer bölge liderlerine de ulaşmak için beni aramışlardır. Örneğin Kaddafi. Türkiye'de Kaddafi ile görüşen belki de tüm gazetecileri Libya'ya ben götürdüm. Talabani, Barzani, Lübnan'ın öldürülen başbakan Hariri, Hamas lideri Meşal, Hizbullah lideri Nasrallah için de birçok meslektaşım benden yardım istedi. Bu liderlerden hoşlanmayanlara isterseniz bir isim daha ekleyeyim: Mısır Cumhurbaşkanı Mübarek. İnanmayanlar Güneri Cıvaoğlu'na sorabilir. Yani beni 'Esad'ın adamı' olarak suçlayanlar yukarıda saydığım liderleri de ekleyebilirler. Ben ise saydığım tüm liderlerin yanı sıra Türkiye dahil bu coğrafyanın tüm ülke, parti ve örgütlerinin liderleriyle de görüştüm ve hiçbirinin adamı olmadım. Çünkü ben başta Türkiye olmak üzere bu coğrafyanın tüm ülke ve halklarını seven yalnızca bir gazeteciyim ve beni iyi tanıyan gerçek gazetecilerin dostuyum.