Gündem

Latife Hanım'ın akrabası: Sistem değişikliği "Atatürk’e hakaret serbest" gibi algılandı

"Halifeliğin kalkmasının bir rövanşı gibi algılıyor"

10 Mayıs 2017 23:13
Hülya Karabağlı

Atatürk ile manevi kızı Afet İnan arasında ilişki olduğu iddiasında bulunan Mustafa Armağan ve programın konukları hakkında suç duyuruları yapılan tarihçilere bir tepki de Latife Hanım'ın ailesinden olan Mehmet Sadık Öke’den geldi. 

“Derin Tarih dergisinde Latife Teyzemin mektubunun bu şekilde basılması hem de televizyon programında Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan’la ilgili bu şekilde yayın yapılması, kesinlikle kabul edilebilecek bir şey değil terbiye sınırlarının dışında” diyen Öke, saldırı olarak nitelendirdiği söylemlerin zamanlamasının 16 Nisan’da kabul edilen anayasa değişikliği sonrası yapıldığını hatırlattı.

"Halifeliğin rövanşı"

Öke, “Türkiye’de bir sistem değişikliği oldu. Bir noktadan sonra bunu bazı kişiler Atatürk’ü hakaret etmek için serbesttir. 1923’ün Cumhuriyetin kurulmasını halifeliğin kalkmasının bir rövanşı gibi algılıyor. Dolasıyla da bu saldırılarını arttırmış gözüküyorlar. Mustafa Kemal’i kötüleyebilmek için ellerinde hangi kaynak varsa bunu kullanıyorlar. Ama, bu gibi şeylerle Mustafa Kemal küçültülemez. Çünkü bu bir karı koca işi, siyaset meselesi değil” diye konuştu.

Mustafa Armağan’ın yazısında büyük yanlışlıklar olduğunu anlatan Öke, “Derin Tarih’ diyorlar ama öyle değil, derinsiz tarih, bir kere çok büyük yanlışlar var Mustafa Armağan’ın aktardığı bu sayfalarda” dedi.

Derin Tarih Dergisi, mayıs ayı sayısında Mustafa Armağan’ın “Latife Hanım’ın 91 yıldır gizlenen mektubu” haberini yayınlarken Latife Hanımın eski kocasına “Çakma Napolyon” ifadesini kullandığı mektupla çıkmıştı.

Mehmet Sadık Öke’nin T24’e değerlendirmeleri şöyle:

“Derin Tarih diyorlar ama öyle değil derinsiz tarih"

Hem dergide Latife Teyzemin mektubunun bu şekilde basılması hem de televizyon programında Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan’la ilgili bu şekilde yayın yapılması, kesinlikle kabul edilebilecek bir şey değil terbiye sınırlarının dışında. ‘Derin Tarih’ diyorlar ama öyle değil, derinsiz tarih, bir kere çok büyük yanlışlar var Mustafa Armağan’ın aktardığı bu sayfalarda.

1926 yılında Şubat ayında yazılmış ve güvendiği bir dostuna gönderilmiş, bir nevi güven içeren ve içini döktüğü bir mektup bu. Hemen boşanmanın akabinde gelen bir mektup bu, elbetteki boşanmanın acısı düşünülecek olursa bu son derece hissi feveranları da içeren bir mektup bu.

“Bir tarihçinin görevi skandal yaratmak değil”

Şimdi bir tarihçinin görevi skandal yaratmak değildir, öncelikle şartları değerlendirmesi gerekir bunu “Mustafa Kemal çakma Napolyon’dur karısı böyle söylüyor” diye lanse etmek bir kere olayları hiç anlamamak demek. Bir karı koca tartışması mevcut her şeyden önce boşanmayla sonuçlanmış. Bunun öncesi var, boşanma sonrasında yaşanan acı olaylar var ondan sonra da kocasının bazı bakımlarda kendisini anlamadığını yanlış yaptığını düşündüğü ve bunları da mektup içinde ifade ettiği bazı bazı bölümler var.

“Latife Hanım üzerinden Atatürk’e saldırıyorlar”

Şimdi bunları hiçbir şekilde dikkate almadan bu mektubu popüler bir tarih dergisine basmak son derece yanlış ve maksatlı. Atatürk’ü saldırmak, karısı üzerinden saldırmak. Bakın karısı da böyle düşünüyor, iyi bir asker değil, demek istiyor.

 “Bu mektup daha önce akademik bir çalışmada ortaya kondu”

Bu mektup Rıfat Bali tarafından ilk önce akademik çalışmada ortaya kondu, İngilizce bir çalışmaydı, çok uzun zamandır bilinen bir şey. Mal bulmuş magribi gibi üzerine de atlamanın bir anlamı yok. Fakat şunu belirtmek istiyorum bu mektubun içinde olaylar gerçekleri bir dereceye kadar yansıtabilir ancak şunu unutmamak gerekir ki boşanmış ve acı bir kadının bakış acısından olayları yorumlanmış bir halidir. Mesela Mussolini denilen bir kadın var, evliliğin son üç ayında çok büyük zorluklara sebep olmuş. Ama olabilir olmaz diye bir şey yok. Bunu bir arkadaşıyla paylaşıyor, kocam bundan etkileniyor diyor. Bunda bir acayiplik yok. Kocasını etkilendiği kişilerle ilgili olarak orada bir yorum yapıyor o da kocasının boşanmasını istemeyen içmesini yorulmasını istemeyen bir kadının iki defa kalp spazmı geçirmiş bir adam için sağlığı riskli olan bir insan için karısının bunları istemesi son derece normal.

“Mektubun aslı ortada yok”

Olayları irdelemeden ‘çakma Napolyon’du’ falan demek yanlış bir şey. Elbette Latife Teyzem entelektüel bir insandı ama 25 yaşında evlendi ve 27 yaşında boşandığını dikkate almak lazım. Kocasının 40 yaşında olduğunu kendisinden büyük olduğunu ve kuşak çatışması olduğunu görmek gerekir.

 Mektubun içindeki anlatım üslubu olarak Latife Teyzeme ait bir mektup gibi gözüküyor. Ama mektubun aslını bilmiyorum çünkü mektubun aslı ortada yok. Bir gazetede basılmış olan bölümler var. Yani dolasıyla mektup bir bütün gibi verilmiş ama ne gibi konuların içinden cımbızla çekildiği bütünsellik yapılarak Türkiye Cumhuriyetini ve Mustafa Kemal’i 1926 yılında da karayabilmek için yapılmış bir çalışma da olabilir. Olmayabilir değil. Mektubun bütününü bilmiyoruz. Yani bana kalırsa mektubun birinci kısmı ile ikinci kısma arasında çok büyük kopukluk var.

Mahkemeye çıkacağım boşanmayla denilen ilk kısmıyla kocasıyla ilgili fikirlerini öne sürdüğü kısım arasında bir kopukluk var bazı parçalar alınmış ama bir kompleks içinde değerlendirilmediği için çünkü mektubun aslı olmadığı için bu konuda bir şey söylemiyoruz.

Türkiye’de bir değişiklik meydana geldi bir sistem değişikliği oldu. Bir noktadan sonra bunu bazı kişiler Atatürk’ü hakaret etmek için serbesttir 1923’ün Cumhuriyetin kurulmasını halifeliğin kalkmasının bir rövanşı gibi alıyorlar. Dolasıyla da bu saldırılarını arttırmış gözüküyorlar. Mustafa Kemal’i kötüleyebilmek için ellerinde hangi kaynak varsa bunu kullanıyorlar. Ama, bu gibi şeylerle Mustafa a Kemal küçültülemez. Çünkü bu bir karı koca işi, siyaset meselesi değil yani. Bugün bir kadın kocasına kızar en ağır şeyi söyler yarın, ertesi gün kocam, canım ben bilmem beyim bilir der. Latife Teyzem de ‘Ben Mustafa Kemal’in hayatını yazacaktım ama o kadar büyüktü ki bir kitaba sığmayacağını anladığım için yazmaktan vazgeçtim” demiştir.