T24 - Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, üçlü zirveden memnun kaldığını söyledi. “Vatandaşlarımız bilmeli ki toplantıda açık seçik, güven duygusuyla konuşulmuştur, paylaşılmıştır” dedi. Cumhurbaşkanı kurumlarda hata yapanların hukuk içinde ayıklanacağını hatırlattı, “Ancak ayıklanırken keyfilik de olmaz” uyarısında bulundu.
Cumhurbaşkanı balyoz operasyonu nedeniyle tedirginlik yaşayan iş dünyasına, “Türkiye bütün bu sorunları aşar, büyük resmi bozmayalım, kendi ayağımıza kurşun sıkmayalım” diyerek moral verdi. Abdullah Gül’ün Hürriyet gazetesinden Enis Berberoğlu'nun sorularını yanıtladı.
İvedik’te iş dünyasına moral verdiniz.
Türkiye’nin birinci sorunu, bizim hepimizin birinci meselesi Türkiye’yi ekonomik ve sosyal olarak güçlü yapmak. Yani nihayetinde bu ülkenin vatandaşlarını mutlu yapmak, bunun da yolu zengin yapmaktan geçiyor. Ve ayrıca birinci sınıf demokrasiden geçiyor. İş adamlarında gördüğüm dinamizm gerçekten inanılmaz bir şekilde. Herkes böyle adeta tekeden süt çıkartıyor, büyük bir yarışları var. Dünya büyük bir ekonomik kriz yaşıyor. Kriz şaka değil tabi belki çabuk atlatılıyor ama, dünya buhranı dediğimiz 1929’dan sonraki en büyük kriz oldu bu. Bu kriz şüphesiz Türkiye’yi de çok etkiledi, onun için geriledik. Büyümemiz eksi beş verdi. Şimdi bu krizden ekonomik krizden ilk çıkmaya aday ülkelerden birisi Türkiye. Göstergeler bunu gösteriyor. Şimdi İvedik Organize’den geldim. Belki yüz bin kişi çalışıyor orada. Dedilerki geçen sene Ağustos sonunda, Ağustos, Eylül falan 7-8 milyon kw saatken elektrik tüketimi şimdi Ocak ayından on milyon altıyüz bin kw saate çıktı dediler.
Mücadele gergin olabilir
Yani üretim yeniden başlamış
Elektrik tüketimi şunu gösteriyor ki üretim başlamış. Yani şimdi biz bu krizden en hızlı, süratli çıkmaya aday bir ülkeyiz ve bu başlamış vaziyette. Krizden çıkarken kendi ayağımıza kurşun sıkmamamız lazım açıkçası. Onun için nedir, genel siyasi istikrar çok önemli yani. Daha doğrusu siyasi istikrar demeyim, Türkiye’nin istikrarı diyeyim yanlış anlaşılmasın. Türkiye’nin istikrarı çok önemli. İstikrar derken aman yanlış anlaşılmasın, Siyasi mücadeleler olacaktır. Bazen bunlar gergin de olacaktır tabii ki. Ama Türkiye’nin istikrarı büyük resmini bozmamamız lazım. Türkiye’nin büyük resmi bozulursa Türkiye’nin değeri azalır. Yani dışarıda da azalır. Türkiye’nin ihracatçının da, yatırımcının da gelenin gidenin de, Türkiye’de üretenin de hepsini etkiler bu. Bugün Türkiye’nin büyük resmi gerçekten çok iyi. Yıllar sonra Türkiye yani böyle bir dünyada iyi bir resim verirken bunu bozmamamız lazım.
Görmezden gelemeyiz
Ama problemler de eksik olmuyor.
Çoğulcu olan ve özgür olan, hürriyetin olduğu ülkelerde problemler olacaktır açıkçası. Bugün de yaşıyoruz tabii ki. Bunları da görmemezlikten gelemeyiz, bugün yaşanan problemleri. Ama bu problemler nasıl çözülür? Beğenelim, beğenmeyelim. Değiştirmeyi de istesek bugün bir anayasamız var. Değiştirilene kadar bu bizi bağlar. Bugünkü hukuk sistemimiz, kanunlarımız beğensek de beğenmesek de değiştirene kadar bunlarda hepimizi bağlar. Dolayısıyla, yanlışlar, noksanlıklar, haddini aşanlar neyse bütün bunlar bugünkü yargı sistemi içerisinde bunlar muhakkak ki neticelenecektir, çözülecektir. Bunların itiraz mevkileri hep var, mercileri var. Gecikmeli de olsa nihayetinde neticelenecek ve neticelendiğinde de hepimizin kabul etmek zorunda olduğu bir sistem var. Bu sistem değiştirilemez mi, evet değiştirilebilir.
Böylece yargı reformuna geldik herhalde.
Şu bir gerçek ki yargı reformu Türkiye’de herkes bunu söylüyor. Yüksek mahkemeler de söylüyor yargı reformunu, herhangi bir şekilde hukukla bir meselesi olan da söylüyor. Türkiye ile ilgili hazırlanan raporlar da bunu gösteriyor. O bakımdan Türkiye bir yargı reformunu yapmak zorunda. Bunu ne kadar hızlı yaparsak o kadar çok tabii yararımıza olur. Ama yargı reformu yaparken bu bir kavgaya kurban gitmemeli, bir siyasi mücadelelerin kurbanı olmaması gerekir yargı reformunun. Çünkü yargı hepimizi etkileyecek olan bir şeydir. Onun kestiği parmağın acımaması gerekir. Acımaması için de hepimizin iyi olması için, nasıl iyi olacaksa buna çok katkı vermek gerekir. Tabi yüzde yüz katılmayabilir herkes, ama kamuoyu vicdanının kabul edeceği bir anlayışta olması gerekir. Bunda da esas AB müktesabatıdır bizim için. Tam üye olmak isteyen bir ülke tabii ki AB müktesabatını üstlenmek zorundadır. Bu bizim için objektif bir ölçü olur.
Büyük kısım mutabık
Ölçü AB olmalı diyorsunuz?
Bunu da göz önüne alarak şu anda hazırlanmış bir yargı reformu var. Bütün yüksek mahkemeler, askerler de, askeri mahkemeler de dahil hep oturmuşlar, barolar konuşmuşlar. Büyük bir kısmı da mutabakatlar. Benim gördüğüm açıkçası hakimler savcılar yüksek kurulunda değişiklik nasıl olacak? Her şey buraya bağlanmış vaziyette. Ben Yargıtay başkanını da , Danıştay başkanını da, Anayasa Mahkemesi başkanını da, onları da dinledim. Tabi Anayasa Mahkemesi ile ilgili değişiklikler de yargı reformunun ayrı bir parçası. Hepsinde şunu gördüm. Herkes konuşmaya hazır ve sakıncaları, itiraz ettikleri noktaları açıklıkla konuşabiliyor. Adalet bakanını çağırdım onunla da konuştum. Sayın başbakan ile de tabii paylaştım. Şimdi Adalet bakanına ben “tekrar yüksek mahkemelerinin başkanlarıyla birer görüşme yapın” dedim.
Adalet Bakanı bugün başladı görüşmeye.
Öyle mi? İyi. Çünkü heyetler arasında konuşma ayrı oluyor, ikili konuşma ayrı oluyor. Ben şuna da inanıyorum sorunlu meseleler daha önceden halledilirse ve ondan sonra sunulursa daha kolay oluyor. Biliyor musunuz biraz perde arkası, background çalışmalarını iyi yapmak gerekiyor. Burada ümit ederim ki bir noktaya gelir Türkiye. Tabii diğer noktada şu var; unutmayalım ki yine sivil, asker meseleleri, özellikle işte son yaşadığımız şeyler.
Perşembe devlet günü
Üçlü zirveden memnun kaldınız mı?
Memnun kaldık doğrusu. Biliyorsunuz bizim Perşembe günleri devlet günümüzdür. Başbakan, Genel Kurmay Başkanı, MİT müsteşarı ile düzenli görüşürüz. Aslında herkesin şunu fark etmesi lazım. Bu görüşmeler bazı dönemlerde hiç yapılmazdı biliyorsunuz. Hatırlayın sizler hep söylerdiniz. Bizim dönemde çok düzenli bir şekilde bu görüşmelerimizi hep yapıyoruz. Şimdi tabii ister istemez bu son dönem savcılara da, yargıya da intikal etmiş olaylar tabiî ki çok önemli olaylar. Biz bunları çok rutin meseleler olarak göremeyiz. Gerçekçi de olmak durumundayız. Dolayısıyla şöyle düşündüm; bu seferki toplantımızı üçümüz bir beraber yapalım diye düşündüm ve o şekilde davet ettim ve çok da iyi oldu doğrusu. Yani bütün vatandaşlarımız bilmeli ki biz kendi aramızda her şeyi çok açık seçik büyük bir karşılıklı güven duygusu içerisinde konuşabiliriz ve paylaşıyoruz. Yani önemli olan zaten budur. Tabi devlet adamlığı sorumluluğu içerisinde ne konuştuk, ne yaptık, bunları konuşamayız.
Kanunun üzerinde olamaz
Şimdi şu bir gerçektir, bütün kurumlarımıza baktığımızda, kurumlarımız küçük kurumlar değil bunlar, büyük kurumlardır. Çok sayıda insan var. Çok sayıda insan olan bu kurumlarımızın içerisinde yanlış yapanlar çıkabilir açıkçası. Bu mümkündür. Tabiî ki kimsenin de kanunlarımız ve anayasamızın üzerinde olma konumu yoktur. Eğer böyle kurumlar içerisinde yanlış yapanlar olursa, yanlış yapanlar yine hukuk sistemimiz içinde ayıklanmalıdır. Bunlar ayıklanırken hiçbir zaman keyfilik de tabiî ki olamaz. Ama hukuk sistemimiz içinde bunlar ayıklanmalı. Burada çok önemli bir şey söylüyorum. Diyorum ya kurumlarımızda çok büyük şeyler vardır. Baktığımızda silahlı kuvvetlerde bildiğim kadarıyla yüzyirmi bin civarında subayımız var. Subay, astsubay vardır. Veya yargıya baktığımızda bildiğim kadarıyla 12 bin tane hukuk adamı var. Siyasete baktığımızda 550 milletvekili veya milletvekili olmayan önemli siyaset aktörleri vardır. Kurum ve kişiler farklı tabii.
Şimdi burada çok önemli olan nokta şu; eğer bu kurumlar içerisinde yanlış yapanlar varsa asla bunlar bahane edilerek bir istismar konusu yapılıp kurumlarımızın aleyhinde kurumlarımızı yıpratacak, kurumlarımızın prestijini güvenirliğini sarsacak bir ortam kesinlikle hazırlanmamalı. Bu kesinlikle çok yanlıştır. Hele bir de kendini çıkıp konuşma imkanı olmayan, kendini açık bir şekilde savunma imkanı olmayan kurumlarımız söz konusu ki haksızlık yapmamak gerekir kimseye. Çıkıp da her şeye cevap veremeyecek kurumlarımız vardır. Dolayısıyla onu da düşünerek çok daha herkesin sorumlu hareket etmesi gerektiğine inanıyorum. Böyle olunca zaten her şey durulacaktır.
Yani Türkiye bu sorunları aşar mı?
Türkiye bu sorunları kesinlikle aşacaktır. Enis bey şuna inanın ben epeydir özel sektörle görüşüyorum. Yani sanayiciler, işadamları, ihracatçılar onlarla. İşte büyük TÜSİAD’ından tutun da küçük orta işletmelere kadar hepsinde inanılmaz dinamizm var. İş dünyasının dinamizmi inanın ki bizim devlet kurumlarımızın anlayışının çok ötesine geçmiş vaziyette. Çünkü hepsi elini taşın altına koyuyor.