Gündem

Kulis: AKP'ye gelen anket sonuçlarında, 'evet'ler, 'hayır'ları geride bırakmakta zorlanıyor

"Erdoğan ve Yıldırım, kampanya yoğunluğunu büyük şehirlere verebilir"

29 Mart 2017 11:00

Hürriyet yazarı Murat Yetkin, 16 Nisan'da yapılacak halk oylamasına ilişkin olarak AKP Genel Merkezi'ne gelen ankette 'evet' oylarının, 'hayır' oylarını geride bırakmakta zorlandığını ileri sürdü. Yetkin, "Bu durum AK Parti’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım’ın geride kalan günlerde kampanya yoğunluğunu büyük şehirlere vermesine ve büyük şehirlerde izlediği kampanya çizgisini yumuşatmasına neden olabilir" ifadesini kullandı.

Murat Yetkin'in "Siyasi kulislere göre; AK Parti Genel Merkezine gelen anket sonuçları" başlığıyla yayımlanan (29 Mart 2017) yazısı şöyle:

AK Parti Gençlik Kolları, ülke çapında milyonlarca genç seçmene birer mektup göndermeye başladı geçtiğimiz günlerde.

Mektup, “Türkiye’yi siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda yüksek hedeflere ulaştıracak, ülkemizin gücüne güç katacak yeni bir sürecin başındayız” cümlesiyle başlıyor.

Ve veda cümlesi dışında şu cümleyle bitiyor: “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyetler seviyesine ulaşma hedefine, bu [Anayasa] değişikliğine 16 Nisan’da diyeceğiniz “Evet” ile yeni bir heyecanla ve daha büyük sorumluluklarla sahip çıkmanızı istiyorum.”


İmza: Binali Yıldırım, AK Parti genel Başkanı, Başbakan.

Bu bilgi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 27 Mart akşamı Habertürk televizyonundaki canlı mülakatında söyledikleriyle aynı zaman dilimine denk geldi.

O gün Alman Bild gazetesi, hem Almanca, hem Türkçe başlıkla “Atatürk olsa hayır derdi” manşetiyle çıkmıştı.

“Ne alakası var bunun Atatürk’le” diye tepki gösterdi Erdoğan. “Tam aksi, ben desem ki Atatürk kalksa bu düzenlemeye, kendisi de böyle yaşadığı için ‘Evet’ derdi. Çünkü Atatürk bizim yapmak istediğimizi yaptı.”

Burada benim vurgulamak istediğim Atatürk’ün gerçekten Erdoğan’ın yapmak istediğini mi yaptığı değil. Atatürk’ün İstiklal Savaşına öncülük ettiği devirde dünyadaki demokrasi anlayışı da çok farklıydı. Mesela kadınların oy hakkı yoktu, genç Türkiye Cumhuriyeti seçme ve seçilme hakkını ilk tanıyanlardan olmuştu. Bir iki defa çok partili rejime geçme girişimi olduğunu da biliyoruz; Hitler, Mussolini, Stalin’in çağıydı yaşanan, unutmamak lazım.

Vurgulamak istediğim, Mustafa Kemal’in ülkeye işgalciler ve onun işbirlikçisi Osmanlı hanedanı tarafından dayatılanları kabul ederek değil karşı çıkıp “hayır” diyerek Atatürk olabildiği de değil. İsteyen Erzurum, Sivas Kongresi kararlarına bakabilir Nutuk’u okuyabilir, kabulleniş değil direniştir çökmekte olan bir imparatorluktan bir cumhuriyet ortaya çıkaran. Ama konumuz bu da değil.

Konumuz şu ki, yakın zamana dek ne Cumhurbaşkanı Erdoğan, ne AK Parti ileri gelenleri, söz etme gereği olduğunda Atatürk yerine Gazi Mustafa Kemal demeyi tercih ederlerdi. (Doğrusu Yıldırım bu eğilimin dışındaydı.)

Bunun bir nedeni soyadı kanunu çıktığında Mustafa Kemal’in aldığı Atatürk soyadını İslami-muhafazakâr kesimin bir sıfat olarak kabullenmedeki güçlük olabilir.

Bir diğer nedeni İslami-muhafazakâr kesimin Atatürk’ün istiklal savaşıyla işgalcileri def etme önderliğini takdir ederken, Osmanlı hanedanı ve hilafeti bitirip, din ve devlet işlerini birbirinden ayıran laik sisteme geçişini kabullenmekte çektikleri güçlük olabilir.

Gelinen noktada AK Parti’nin “Evet” kampanyasına Atatürk’ü dayanak yaptığını, onun söz ve hedeflerine başvurduğunu görüyoruz.

Bu en azından benim için memnuniyet verici bir gelişme. Çünkü bir ülkenin kurucu önderiyle bu kadar didişmesi iyi bir şey değil, kimseye bir hayrı da dokunmuyor. Düşünsenize daha iki ay kadar önce ders kitaplarından Atatürk bahsinin azaltılması tartışmasıyla meşguldük.

Ama sandığa şurada 18 gün kala AK Parti kampanyasında benzeri başka değişiklikler de göze çarpıyor.

AK Parti Genel Merkezine yeni anket sonuçları geldikçe “evet” kampanyasının biçim değiştirdiğine tanık oluyoruz.

Siyasi kulise yansıdığı kadarıyla “Evet” oyları İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz’de önde görünüyor. Seçim olsa tulum çıkaracak kadar… Ama bu seçim değil. AK Partinin yüksek oy oranlarına sahip olduğu o bölgelerde nüfus o kadar yüksek değil.

Nüfus batıda ve büyük şehirlerde…

Mesela ülkenin 80 milyonluk nüfusunun neredeyse beşte biri İstanbul ve civarında yaşıyor.

Resmen açıklanmasa da AK Parti’ye gelen anketlerde İstanbul’un yanı sıra, Ankara, İzmir gibi yüksek nüfuslu şehirlerde “Evet” oylarının “Hayır” oylarını geride bırakmakta zorlandığı görülüyor, kuliste konuşulana göre.

Bu durum AK Parti’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım’ın geride kalan günlerde kampanya yoğunluğunu büyük şehirlere vermesine ve büyük şehirlerde izlediği kampanya çizgisini yumuşatmasına neden olabilir.

Yüksek sesle verilen mesajlar belki Anadolu’nun nispeten küçük şehirlerinde yankı buluyor ama büyük şehirler çatışma söyleminden kaçınıyor artık.

Erdoğan mesela dün ani bir kararla Sarıyer’deki Cumhurbaşkanlığı konutundan Samsun’a gitmek üzere Atatürk Havalimanına yola çıkmışken, Hacıosman metro istasyonunda aracını durdurdu.

Beraberindekilerle önce bir “Evet” çadırına uğradıktan sonra, “Hayır” çadırına yöneldi.

Sonra Samsun’da –doğrusu etkileyici bir- kitleye hitap ederken çadırda geçirdiği on-on beş dakika süreye dair bazı bölümler anlattı.

Anlaşılan oradaki CHP’lilere hitaben “Lideriniz yalancı” deyince benzeri bir tepki almıştı ama oraya fazla girmedi.

Buna karşın neden “hayır” dediklerini, ne istediklerini sorunca “Çağdaş Türkiye yanıtını almış ve buna kızmıştı Cumhurbaşkanı.

“Şu anda çağdaş bir Türkiye yok mu?” diye Samsunlularla, Hayırcı çadırda duyduklarına tepkisini paylaştı Cumhurbaşkanı. “Ne istiyorsunuz? İşte yollarımız, köprülerimiz, okullarımız, hızlı trenimiz, hastanelerimiz… Söylediği lafa bakın!”

Sözü daha çok uzatmayalım.

Elimizde güvenilir veriler olmasa da öyle anlaşılıyor ki, Türkiye’deki seçmenin yarıya yakını, modern bir devletin vatandaşına zaten sağlamak zorunda olduğu yol, köprü, okul, hastane gibi hizmetleri, çağdaş Türkiye olmak için yeterli görmüyor.

Çünkü bu hizmetler demokrasiyle ilgisi olmayan, mesela Suudi Arabistan, ya da Çin gibi ülkelerde de var; yani sadece alt yapı hizmetleri bu ülkeleri modern, çağdaş devletler sınıfına dâhil etmiyor.

Kaldı ki modern, çağdaş devletlerin vatandaşına sağlamak zorunda olduğu temel hizmetler arasında can ve mal güvenliği, adil yargı ve hak ve özgürlüklerin tam gözetilmesi gibi unsurlar da var.

Yine de kampanyanın geldiği aşamada bu tür cepheler arası etkileşime, diyaloga sahip olması memnuniyet verici.

Belki aynı şekilde hakaretten uzak, sözlü karşılık verilmesini CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu bir “Evet” çadırına daldığında da görmek mümkün olur.