T24- Yazar Ezgi Başaran, IMF Başkanı Dominique Strauss-Khan'ın tcavüz girişimiyle suçlanmasının ardından eşi Anne Sinclair'in "Suçlamaların doğru olduğuna bir saniye bile inanmadım" ifadesini eleştirdi. "Sadece aldatılmak değil, tecavüz gibi en büyük insanlık suçunu işlediği iddiası varken, Anne gibi bir kadın niye ama niye böyle davrandığını" soran Başaran, "yüksek statülü kocalarının yediği haltlara karşı" bu tavrı takınan kadınları Hillary Clinton’ın mirasyedileri olarak tanımladı.
Başaran'ın Radikal gazetesindeki köşesinde yayımlanan (19 Mayıs 2011) yazısı şöyle:
* Kimse hikayenin ikinci kadını Anne’i düşünmüyor. Gerçekten ne hissediyor diye merak etmiyor. ‘İyi de Anne kim?’ diye sorsaydınız, evet bu soruyu birkaç hafta önce sorsaydınız, cevap başka olurdu…
* IMF’nin patronu Dominique Strauss-Khan geçen hafta New York’taki Sofitel otelinden apar topar havaalanına doğru yola çıkmadan…
* Bindiği uçağın first-class koltuğundan elleri kelepçeli vaziyette, mahkemeye götürülmeden…
* Otelin temizlik görevlisi bir kadına tecavüz ettiği iddiasıyla meşhur Rikers cezaevine konulmadan…
* Biz tüm bunları bir HBO dizisi gibi izlemeden kısa süre önce, Anne Sinclair başka bir kadındı. Sadece Kahn’ın 20 yıllık karısı deyip geçmezdi Fransızlar onun için…
* Tüm bunlar olmadan önce Anne Sinclair, Fransız halkı önünde kazandığı bilmem kaçıncı sosyal başarısının keyfini sürüyordu: Paris Match dergisinin IFOP adlı araştırma şirketine yaptırdığı ankete göre Fransızların yüzde 65’i first lady olarak Carla Bruni’yi değil, Anne’i tercih etmişti.
* Anne Sinclair, Fransa’nın en popüler TV gazetecisiydi. Larry King’in daha dobra, daha canlı, daha zeki versiyonu gibi düşünebilirsiniz. 13 yıl boyunca Prens Charles’a da sordu, Sarkozy’ye de. Madonna’ya da sordu, Gorbaçov’a da… Avrupa standartlarına göre rekor sayılabilecek kişi tarafından izlendi her bir programı.
* Bu, gazeteci haliydi. Şimdi kocasının başına gelen meşum olay karşısında ‘eş’ haliyle tanıştık. E biraz şaşırdık. İki gün önce kısacık bir basın açıklaması yaptı: “Kocama yöneltilen suçlamaların doğru olduğuna bir saniye bile inanmadım.”
* Susup bekleyebilirdi. Aslında Fransızların onu Bruni’den daha çok tercih etmesinin altında yatan ‘sağlam, zarif ve zeki kadın’ kalıbına göre de beklemesi beklenirdi. Ama hayır. O başka tür bir kalıptan, hemencecik başka tür bir kadına dönüştü.
* Böyle bir tip var zaten. Hillary Clinton’ın mirasyedileri. ‘Kocam yapmadım diyorsa yapmamıştır’ kadınları. Yüksek statülü kocanızın yediği haltlara karşı takınacağınız tavır bellidir. Eş durumunuzun getirdiği norm, Fransızca söylemek gerekirse ‘de rigueur’, ona destek olduğunuzu göstermektir.
* Halbuki ne münasebet, bence. Kocan seni aldattıysa boşanıp boşanmamak kendi bileceğin iştir. Ama niçin son 20 yılda çeşitli olaylarda şahit olduğumuz gibi seni aldatan adamın yanında basın toplantısına çıkarsın yahut da destek mesajları yollarsın gazetelere dergilere…
* Başa dönersek… Anne gerçekten ne hissediyor? Fransızlara göre kocasından daha büyük bir ‘celebrity’ olan bu kadın, kocasının namını koruyarak kendi namını mı garantiye alıyor? Saçma.
* Ortada sadece aldatılmak değil, tecavüz gibi en büyük insanlık suçunu işlediği iddiası varken, Anne gibi bir kadın niye ama niye böyle davranır? Marazi bir aşk mıdır bu mesela? Kafası yatan varsa bana bir zahmet anlatsın.