Gündem

Kobani davası | HDP'li Paylan: Mahkeme koridorlarında milletvekillerine saldırılıyor, böyle mi yargılama yapacaksınız?

16 Haziran 2021 11:15

T24 Haber Merkezi

Eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da aralarında olduğu 108 kişi hakkında açılan davada üçüncü duruşmasının üçüncü oturumu görüldü. Duruşma yarın 09:30’da devam edecek. 

Dün tahliye olan Berfin Özgü Köse, Cihan Erdal ve Can Memiş duruşmaya İstanbul’dan SEGBİS ile bağlanırken Ayhan Bilgen duruşmada hazır bulundu. 

Bircan Yorulmaz, "Sanık sıfatıyla ilk kez bulunduğum davada 38 kez ağırlaştırılmış müebbetle yargılamıyorum. Burada kendimi anlatmayı zul sayıyorum. Tamamen anayasal haklar çerçevesinde yürüttüğüm çalışmaların yargılanmasını bir hakaret olarak değerlendiriyorum. AİHM kararı sonrası söz konusu tweetlerin iddianameden çıkması gerekiyordu. Ama burada HDP yargılanıyor. Savcılık nasıl göstermek isterse istesin, bazı gerçekler değişmez. HDP’nin Meclis’in üçüncü partisi olduğu gerçeği değişmez. İddianamede yer almayanlar var. İddianamede IŞİD’in yaptığı katliam, tecavüz için tek olumsuz bir ifade yok. Bu iddianamede IŞİD yok sayılmıştır." dedi.

"PYD üyelerinin hükûmetle görüşmeleri suç olmuyor da HDP kongrelerine katılmaları mı suç oluyor?"

Yorulmaz şunları kaydetti:

"Yüzbinlerce insan IŞİD vahşetine dur demek için sokak eylemleri gerçekleştirdi. AB, duyarlılık çağrısında bulundu. Sanki Suriye’de bir insanlık vahşeti yaşanmıyorken HDP çağrı yapmış, ondan önce insanlar eylem yapmıyormuş algısı oluşturuluyor. Savcılık PYD’den geldiği ileri sürülen maili iddianameye koymuş, siz de kabul etmişsiniz. O dönem PYD Eş Başkanı Salih Müslim Türkiye'ye gelmiş ve hükümetle görüşmüştü IŞİD tehdidi altında olduğu için taşınan Süleyman Şah türbesi PYD-YPG tarafından ortak operasyonlarla güvenli bir yere taşındı. Ama şimdi PYD’nin attığı mail benimle ilgili suçlama konusu yapılmakta!  Asya Abdullah defalarca Türkiye’de programlara katılarak açıklamalar yaparken, bu iddianamede onunla çekilen bir fotoğraf suç sayılıyor. PYD üyelerinin hükümetle görüşmeleri suç olmuyor da HDP kongrelerine katılmaları mı suç oluyor?

PYD’den kendisine geldiği ileri sürülen maile dair konuşan Yorulmaz, "Mailde Kobani'de binlerce sivilin katliam tehdidi altında olduğu ve böyle giderse IŞİD’in Türkiye sınırına ulaşacağı yazıyor. Burada suç unsuru nedir? Türkiye, Kobanî’nin IŞİD’in eline geçmesini mi istiyor? Bu davada sadece bizler, HDP yargılanmıyor; yargılanan Türkiye’nin geleceğidir. Vereceğiniz karar ile Türkiye’de hak, hukuk, demokrasi, adalet olmadığına karar vereceksiniz. HDP hesabından atılan tweet demokratik bir tweetti. Ben Irak’ta savaşa hayır derken de sokağa çıktım, başörtüsü eylemlerine de katıldım. Herkes sokağa çıkarak kendisini ifade edebilir, anayasal haktır. " ifadesini kullandı. 

Av. Hürrem Sönmez: Nihayi hedef maddi gerçeğin ortaya çıkartılmasıdır. Bu iddianamede görünür bir gerçeklik bile ortaya konulmuş değil. 2 tweet, 1 mail, bir sosyal medya paylaşımı… Bütün bunlar düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir. 

Avukatlar ve sanıklar, provokasyonların mahkeme üzerinde baskı yarattığına dair tepki göstererek engellenmesini istedi.

"Burada bir güvenlik yok, mahkeme koridorlarında milletvekillerine saldırılıyor"

Garo Paylan: Burada bir güvenlik yok, mahkeme koridorlarında milletvekillerine saldırılıyor. Böyle mi yargılama yapacaksınız? Biz bir açıklama dahi yapamıyoruz!

Duruşmaya 13:30’a kadar ara verildi.  HDP’liler “HDP susmadı susmayacak” sloganları ile salondan ayrıldı.

Av.Atilla Bahçıvan:Salon dışındaki olay beni ilgilendirmez’ dediniz. Ama adliye salonunun kapısının önünde olanlar da sizi ilgileniyor. Mahkeme yine de ‘benim sorumluluğumda değil’ diyorsa biz suç duyurusunda bulunacağız. Giren çıkanların kaydı yapılmıştır

Zeki Çelik: Söz konusu tweet bir suç unsuru taşımıyor. Bu dosyadan üzerime atılı iki suçlamadan birisi MYK adına atılan tweet, diğeri de yorumsuz yaptığım sosyal medya paylaşımlarımdır. İsnat edilen hiçbir suçlamanın yasal dayanağı yoktur. 

Av. Fikret Aktaş: Söz konusu tweetin suç unsuru olmadığı AİHM tarafından ortaya konulmuştur. Bu tweetin bir suç isnadı kabul edilmesi anayasaya aykırıdır.

Günay Kubilay: Biz gözaltına alındığımız andan itibaren “MYK toplantısına katılanlar-katılmayanlar” denilerek psikolojik savaş ile karşı karşıya kaldık. Sanki HDP illegal bir toplantı organize ediyormuş algısı oluşturuluyor. HDP MYK yasal ve meşru bir organdır! Günay Kubilay: Ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgiye sıkışmış Kobanî’nin insanlığa açılan tek kapısı Mürşitpınar’dı. Ne var ki, Türkiye hükümeti Kobanî’ye “insani yardım koridoru” açılmasına izin vermiyordu.

Kubilay şunları kaydetti:

"IŞİD, artık elindeki ağır silahlarla, yalnızca Irak’ta ve Suriye’de değil, Türkiye’yi de içine alacak şekilde bölge ölçeğinde yıkıcı ve öldürücü barbar bir güç olarak öne çıkıyor, IŞİD karşıtı dünyanın öncelikli gündemi haline geliyordu. IŞİD saldırılarından doğrudan etkilenen Türkiye’de AKP hükümeti Suriye iç savaşının doğrudan bir tarafıydı. Esad’ın devrilmesini istiyor, Esad rejiminin yıkılması için ÖSO adı altında savaşan radikal İslamcı grupları destekliyordu.

Kaotik bir ortamda Kobanî’den yükselen çığlığı duymak, sadece büyük bir trajediyle yüz yüze kalmış Kobane’li Kürtlere elini uzatmak, yüreğini açmak değildi. IŞİD karşısında “ya insanlık, ya barbarlık” ikilemi arasına sıkışmış herkesin insanlığı seçmesiydi.

HDP MYK çağrıyı yapmadan iki ay önce neler yaşanıyordu.  Irak’ta Telafer ve Şengal’de insanlar boğazlanıyor, kız çocukları kaçırılıyor, kadınlara tecavüz ediliyor, Musul ve Rakka’da kurulmuş köle pazarlarında satılıyordu. Büyük bir insanlık trajedisi yaşanıyordu.  HDP sadece Kobanî’de yaşanacak bir vahşetin önlenmesini değil, aynı zamanda çözüm sürecinin de kesintiye uğramadan sürdürülmesini istiyordu. Bu duyarlılık, çağrı sonrasında da gösterilmeye çalışılmış, dengeli bir politika izlenmiştir.

 Sosyo-psikolojik bir teste tabi tutalım. İnsanları sokağa HDP’nin çağrısı mı dökmüştür, Erdoğan’ın “Kobanî düştü düşecek” sözü mü? “HDP çağrısı” sonucu çıkarsa ben alacağım cezaya razıyım. Çağrıda bırakınız şiddeti, şiddetin iması dahi yokken, barışçıl eylemlere ve demokratik protestolara şiddet bulaşmış olmasının sorumlusu sokağa çıkan insanların güvenliğini sağlamayan siyasi iktidardır. HDP iktidar değil ki sorumlu tutuyorsunuz!

 Şiddetin iması dahi bulunmayan bir çağrı söz konusuyken, devlet “kağıttan bir şato mu”dur ki, politik bir eleştiri yapıldığında, demokratik bir protesto rüzgarı estirildiğinde birliği ve bütünlüğü bozulsun? Biz MYK olarak Kobanî’ye insani yardım koridoru açılması için çağrı yaptığımızda yasama, yürütme, yargı kendisini tehlike altında mı hissetti? Et ve Süt Kurumu, bakın siz gelmişsiniz müşteki olarak, siz tehlike altında mı hissettiniz kendinizi?

Her şeyi istemek nedir? Biz gazeteci Hafız Esad’la röportaj yapıyor diyor ki; “%96 ile seçildiniz. Bir devlet başkanı bundan başka ne ister?” Hafız Esad diyor ki; “Geriye kalan %3,37’nin isimlerini ister.”

-12 Ocak 2016’da İstanbul-Sultanahmet’te 12 kişi,

-19 Mart 2016’da İstanbul-Beyoğlu’nda 4 kişi,

-28 Haziran 2016’da İstanbul Atatürk Havaalanı’nda 45 kişi,

-20 Ağustos 2016’da Antep-Şahinbey’de 40’ı çocuk 56 kişi,

-1 Ocak 2017’de İstanbul-Beşiktaş’ta 39 kişi yaşamını yitirdi.

Böyle trajik tablonun siyasi sorumluluğu bütün uyarılara kulaklarını tıkayan, olup bitenlere göz yuman ve zamanında önlem almayan dönemin siyasi iktidarın omuzlarındadır. Kobani’den 6-7 ay gibi kısa bir zaman diliminden sonra, IŞİD Türkiye’de de toplu katliamlara yöneldi.

-5 Haziran 2015’te Diyarbakır’da HDP mitinginde 5 kişi,

-20 Temmuz 2015’te Urfa-Suruç’ta 33 kişi,

-10 Ekim 2015’te Ankara Gar Meydanı’nda 103 kişi,

-12 Ocak 2016’da İstanbul-Sultanahmet’te 12 kişi,

-19 Mart 2016’da İstanbul-Beyoğlu’nda 4 kişi,

-28 Haziran 2016’da İstanbul Atatürk Havaalanı’nda 45 kişi,

-20 Ağustos 2016’da Antep-Şahinbey’de 40’ı çocuk 56 kişi,

-1 Ocak 2017’de İstanbul-Beşiktaş’ta 39 kişi yaşamını yitirdi.

Acıları biraz da olsa hafifletecek olan, bu zamana kadar hamaset yerine olayların bütün yönleriyle aydınlatılmış, hakikatin açığa çıkarılmış, gerçek sorumluların yargılanmış ve adaletin yerini bulmuş olması olabilirdi. Bu olayları HDP’yi karalamak için kullananların döktükleri timsah gözyaşlarını bir kenara bırakacak olursak; hepimiz acılarla yoğrulmuş bu topraklarda doğduk. Gerçek olan şudur: “Ateş düştüğü yeri yakar.” Gerisi hamasetten ve siyasi istismardan başka bir şey değildir. 6,5 yıl geçtiği halde bu olaylarda kesin olarak kaç kişinin öldürüldüğünü bile bilmiyoruz.

Erdoğan konuşmalarında 53 diyor. Hükümet Demirtaş başvurusunda AİHM’e 50 bildirmiş. Bu davanın iddianamesi 37 diyor. Hangisi doğruyu söylüyor? Biz hangisine inanalım!"