Gündem

'Kızlarda 9 yaş'ın hikmeti ve sefaleti'

Baskın Oran: Bundan sonra sevmediğim bir uluslararası ilişkiler profesörüyle tanışırsam intizar etmeyi düşünüyorum; inşallah politikacı, başbakan, hatta RTE’nin başbakanı olursun

03 Ekim 2014 12:09

Baskın Oran *

 

Eylül’de oybirliğiyle, Türkiye’de din kültürü dersleri zorunlu olmaktan çıkarılmalı hükmünü verdi. Tabii ki bağlayıcı. Ama AKP galiba henüz bilmiyor. Bakın neler oluyor:

1) Başbakan Davutoğlu kararın hemen ertesi günü (17 Eylül) konuştu: “AİHM'nin nasıl farklı kararlar verdiği malum. Avrupa’da bazı ülkelerde öğrenciler kiliselere götürülüyor. Tek bir evrensel kriter olduğu ve Türkiye’nin de buna uyması gerektiği kanaati yanlıştır” (link).

Keşke Davutoğlu uluslararası ilişkiler profesörlüğünden geliyor olmasaydı. Çünkü, “öğrenciler kiliselere götürülüyor” derken, bunun sadece kilise okullarında geçerli olduğunu derste talebelerine öğreten bir hocanın kendisinin bilmemesi imkansız. Kendisini tanırım ve sevimli bulurum. Ama bundan sonra sevmediğim bir uluslararası ilişkiler profesörüyle tanışırsam intizar etmeyi düşünüyorum: “İnşallah politikacı, başbakan, hatta RTE’nin başbakanı olursun”. Bilmiyorum bir intizar için fazla mı ağır olur.

2) Hükümet Sözcüsü B. Arınç’ın üç gün sonra söyledikleri Davutoğlu’dan epey farklı oldu: “Bu düşüncelere saygı duymamız ve AİHM kararına uymamız gerekir”(link).

3) Aynı gün (20 Eylül), Davutoğlu’na Havuz Medyası’ndan acil yardım yapıldı: Star’da ve Yeni Akit’te çıkan, “Avrupa’da sınıf geçmek için Hıristiyanlık dersi şart” başlıklı yazı (link) (link). Ayıp. Bu kadar açık yalan da olmaz. AİHM’ye imzayı inkar yetmiyor, bir de kendi Müslüman seçmenlerini aldatarak tahrik gerekiyor. Seçmen diyecek ki, “Vay! Durum böyleyken gavurun mahkemesi bize nasıl karışır!”

4) Arınç 22 Eylül günü, ortaöğretim kurumlarında öğrencilerin başörtüsü takabileceklerini duyurdu. Ortalık karıştı. Başörtüsü serbestisinin liseleri mi yoksa ortaokulları da mı kapsayacağı tartışılmaya başlandı.

 

Mecelle uygulamaya konuyor

 

5) En iyi müdafaa, hücum imiş. Ertesi gün (23 Eylül) ME Bakanı Nabi Avcı serbestiyi ilkokullara indirdi: "Öğrenci ve öğrenci velilerinden gelen yoğun talep üzerine, 5. sınıf itibariyle isteyen öğrenciler bu uygulamadan yararlanabilir, başörtüsü takabilir" (link).

Bu beklenmedik açıklamayı bazıları, AKP’nin niye 4+4+4 formülü diye tutturduğunun izahı olarak yorumlarken, 25 Eylül günlü Cumhuriyet’te Orhan Erinç zihin açıcı bir şey yazdı:

“MEB’nin türban sınırlamasını 9 yaşına indirgemesi, Mecelle’nin 986’ncı maddesini de yürürlüğe sokmuş oldu. Madde, günümüz Türkçesiyle şöyle diyor: ‘Buluğ yaşının başlangıcı erkekte tam 12, kızda tam 9, sonu ise ikisinde de 15 yaşıdır.’” (link). Buraya birkaç şey eklemeli.

Birincisi, bu dinsel hüküm Hz. Muhammet’in Hz. Aişe’yi 9 yaşındayken almasının da kökeni. Hadislere göre, Aişe 6 yaşındayken 50 yaşındaki Hz. Muhammed’le nişanlanmış, ama 9 yaşında evlenmiş; Wikipedia bu hadislerin dipnotlarını altı İslam kaynağına dayanarak vermekte (link). Bu arada, Aişe’nin yaşının ilk âdet gördüğünden itibaren sayılmaya başlandığını söyleyenler de var.

Diyelim ki, sıcak iklimli Arabistan’da kızların 9 yaşında âdet görmesi (ve bunun Ortaçağ’daki sonuçları) normal. Ama merak ediyorum; çok daha kuzeyde olan Türkiye’de, büyüklerimizin çevresinde kız çocukları 9 yaşında mı âdet görüyor?

İkincisi, AKP’liler bunu “giyim-kuşam özgürlüğü” diye takdim ediyorlar ve içime fenalıklar geliyor. Çünkü “başı açık bulunur” ibaresi yerine şimdi “yüzü açık bulunur” deyip bir yandan başörtüsü serbest bırakılıyor, bir yandan da yasaklar genişletiliyor: “siyasi sembol içeren simge, şekil ve yazıların yer aldığı fular, bere, şapka, çanta ve benzeri materyalleri kullanamaz; saç boyama, vücuda dövme ve makyaj yapamaz, pirsing takamaz, bıyık ve sakal bırakamaz” (link). “AKP tipi” özgürlük anlayışı bu olsa gerek: Kendine özgür.

Üçüncüsü, değiştirilen madde şöyle bitiyor: “Okul öncesi eğitim kurumlarında ve ilkokullarda (1, 2, 3 ve 4. sınıflar) okul içinde baş açık bulunur”. “Başı açık”tan “yüzü açık”a kolayca geçivermiş olanların, “İlkokullarımızda eşitliği ve standart uygulamayı sağlamak amacıyla” deyip, bu cümleyi yeni bir yönetmelik değişikliğiyle kaldırıvermeleri güç olur mu?

 

Mescit, laboratuvardan daha puanlı

 

Dördüncüsü, ilkokul 5’e başörtüsü getirilmesi münferit bir olay değil. Şunlarla birlikte düşününce mide bulandırıyor: Bir: Anaokulu ve ilkokullara mescit: 26 Temmuz tarihli yönetmelikte şöyle diyor: “okulöncesi eğitim ve ilköğretim kurumlarında talep edilmesi halinde ibadet ihtiyaçlarını karşılayacak uygun mekan ayrılabilir”. Özel okullar da buna dahil (link). İki: İbadethanelere fazla puan. Özel okullarda beş değişik seviye var ve belli kriterlere göre puan alıp ücret talep ediyorlar. Bunlar şimdiye kadar laboratuvar, spor alanı vs. idi, şimdi ibadethane eklendi. Bir de, ne kaa ekmek o kaa köfte menüsü yollamışlar: İhtiyaca cevap verecek büyüklükte ibadethane 6 puan; 20 m2 ve üzeri 13 puan; 40 m2 ve üzeri 20 puan kazandırıyor. Merak ediyorsanız, bu puanlar kimya, fizik ve biyoloji laboratuvarları için 5, 10 ve 20 mertebesinde.

Devam edelim. Üç: Ara sınıflara düşük puanla öğrenci yerleştirme: Önemli liselerin ara sınıflarında kontenjan boşluğu olduğu takdirde taban puana bakılmaksızın başvuran öğrenciler, puan sıralaması yapılarak kabul edilecek. Dört: Yaygın tasfiye. 75 puan ve üstü alamayan 7.000 müdür gitti. 42.793 müdür yardımcısı her an koltuklarını terk edebilir (link). Beş: Mevcut okullar içinde imam-hatip okulları açılıyor, o olmazsa imam-hatip sınıfları. Ebeveyn sürekli protesto gösterisi yapıyor. Altı: TEOG Alevileri imam-hatiplere yerleştiriyor ve tabii büyük tepki topluyor. Yedi: Üniversiteye giriş sınavları kaldırılıyor. Öğrenci, lisede aldığı notlara göre TEOG benzeri bir sistemle üniversiteye başvuracak. Yani, ortaöğretime hakim olan üniversitelere de hakim olacak. YÖK’ü mumla arayabiliriz. (link).

Ve en vahimi: Bütün bunlar “Ben yüzde 51’im, istediğimi yaparım” Türkiyesi’nde cereyan ediyor. Yakın gelecek karanlık.

6) Evet, en iyi müdafaa, hücum imiş. 28 Eylül tarihli Yeni Akit karma eğitime saldırıyor: “Karma Eğitim Tacizi Tetikliyor” (link). Buna en uygun cevap, şimdilerde en sağlam muhalefeti yapan Ahmet Hakan’dan geliyor:

“Ey paçavra! ‘Küçük bir kız çocuğunu taciz etmek’ ile suçlanan ve senin de kıyasıya müdafaa ettiğin bir yazarın vardı. Onu kim ve ne tetiklemişti ki? Bi' deyiver hele” (link). Bahsettiği yazar, şu anda bu suçtan yatan ve gazetesi Yeni Akit tarafından cansiperane savunulmuş Hüseyin Üzmez.

Aynı 28 Eylül günü, Yeni Şafak’tan bir salvo daha: “Erasmus değil ‘Orgasmus’ Projesi” (link). “Erasmus bursu alan öğrenciler arasındaki gayr-ı meşrû ilişkiden” bir milyon çocuk doğmuş, bunun mumunu tutmak da yazar Yusuf Kaplan’a düşmüş.

Tabii, bu “haber” yine aynı gün Yeni Akit’te de çıkıyor (link). “Paralel”lik dikkatinizi çekti mi? “Yeni Türkiye” terimi bu iki gazetenin “Yeni”sinden geliyor olmasın?

 

Ve, Erdoğan tüy dikiyor

 

7) En iyi müdafaa’nın hücum olduğu kesin. Erdoğan, AİHM’ye saldırılara tüy dikiyor:

Bu, yanlış bir karar. Dünyanın hiçbir yerinde zorunlu fizik dersinin, zorunlu kimya, zorunlu matematik dersinin tartışma konusu olduğunu göremezsiniz. Ne hikmetse zorunlu din kültürü ve ahlak dersi her zaman tartışma konusu olur. Zorunlu din kültürünü kaldırırsanız onun yerine uyuşturucu, şiddet, ırkçılık gelir” (link).

Buna en iyi cevabı yine A. Hakan, “Din dersi niye zorunlu olamaz?” diye sorup veriyor: “Çünkü ebeveynlerin çocuklarına başörtüsü taktırma hakkı olduğu gibi, din dersi verdirmeme hakkı da vardır. Çünkü tek tip zorunlu din dersiyle başka türlü inançlara açık ve ağır haksızlık yapılmaktadır. Çünkü din dersi istemeyene değil, isteyene verilir. Çünkü din seçilir fizik, kimya, biyoloji, matematik seçilmez” (link).

Ben de ekleyeyim: Sultanbeyli’de her köşe başında 5 ila 7 TL arası satılan Bonzai’nin kaldırımda öldürdüğü gençler zorunlu din dersine itiraz edenlerin mi, yoksa dar gelirli ve dindar ailelerin mi evlatları? Hatırlaması çok elem verici ama, daha 17 yaşındayken uyuşturucudan kaybettiğimiz Vildan Kutlular, Nur cemaati liderlerinden Mehmet Kutlular’ın kızı değil miydi? (link).

Tabii, cumhurbaşkanımızın haberi de yok Taliban’ın, Hizbullah’ın, IŞİD’in Müslüman olduğundan. Danışmanlarımız uyuyor mu?

 

*Baskın Oran'ın bu yazısı Agos'taki köşesinden alınmıştır.