Yazar Ayşegül Tözeren, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Adalet Yürüyüşü'nü değerlendirdi. Tözeren, Kılıçdaroğlu'na yazdığı mektupta, Adalet Yürüyüşü'nü Martin Luther King'in Washington yürüyüşüne benzeterek "Bir hayalim var" dedi.
Mektubun sonunda Kılıçdaroğlu'na çağrıda da bulunana Tözeren, "Kartal’dan Maltepe’ye doğru yürürken, size uzanan milyonlarca el göreceksiniz. Tutun o elleri. O tertemiz ellerin her birinin hayalleri var." diye yazdı.
Tözeren'in Kılıçdaroğlu'na yazdığı mektup şöyle:
"Kemal Bey,
Ben Adalet Yürüyüşü’ne katılmış olan yüz binlerdenim. Siz bu mektubu okurken, uzun yürüyüşünüzü tamamlıyor ve İstanbul’a adım atıyor olacaksınız. Yürüyüşün 17. gününe birlikte başlamış, son etabın öncesinde görüşme fırsatı da bulmuştuk. Bir arkadaşımızın tişörtünde yazan “Bezdum” sözüne takılmıştınız, “Bezmuyacağız” demiştiniz. Bezmemek mümkün mü diye düşünmüş olmalıyım o anlarda… Bu ülkede öldürülen herkesle birlikte öldük biz Kemal Bey… Suruç’ta, 10 Ekim’de, Güven Park’ta, Beşiktaş’ta ve Soma’da. Birçoğu için adalet platformu kuruldu. Neden bu platformlara gerek duyuldu, Sayın Kılıçdaroğlu? Adalet sürekli talep edilmesi gereken bir şey midir, yoksa doğal hak mıdır? Adalet bize doğru hiç gelmez mi, hep biz mi ona doğru yürümek zorundayız? Eskiden gazetecilerin, yazarların kitaplarını, romanlarını konuşur, iyi olmuş, iyi olmamış diye aramızda çekiştirirdik de… Şimdi kırık bir sesle mahkemedeki savunmalarını konuşuyoruz. Adalet taleplerini. Ama sözümüzü tuttuk işte Kemal Bey. “Bezmaduk.” Adalet için yürüyenleri karşılamak üzere geldik. Aslında kalbimizdeki, ruhumuzdaki adalet denen açık yaraya şifa olsun diye kucaklıyoruz sizleri…
Sayın Kılıçdaroğlu,
Kilometrelerce yolda en önde yürüdünüz. Güven Park’tan siz çıkarken, yanınızdaki kalabalığı cılız bulmuş, yürüyüş sırasında azalmasından korkmuştum. Ama diyorsunuz ya, cesaretimizle birlikte, sayımız da arttı. Tam da öyle oldu. Binler on binler oldu, yüz binler oldu, milyonlar olacak. O milyonlar arasında sadece seçmenleriniz yoktu. Ancak, söylemek gerekir ki, parti örgütlerinizden de, seçmenlerinizden de çok kişi vardı. Onların da zihnen ve bedenen en önündesiniz. Siyasi parti ayrımı yapmadan, adalet için yürümek isteyen herkesle kol kola yürüdünüz. Roboski için Adalet platformuyla, hem de tutuklu bir vekilin, bembeyaz başörtülü annesiyle bir avaz slogan attınız: “Hak, hukuk, adalet!” Siz o gün partinizin en önünde olduğunuzu gösterdiniz aslında. Sizi her fırsatta siyasi lince tâbi tutmaya çalışanlara rağmen. Nâzım der ya, “Bıraksın peşimizi kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!” Bıraksınlar! O günden beri siz partinizin genel başkanı değilsiniz sadece, liderisiniz de. Koltuktan başka hayali olmayanlara karşı, siz, başka bir hayalimiz var dediniz. Adalet gibi, özgürlük gibi… Sonsuz kavramlardan.
Sizi, biraz da görünüşünüzden dolayı, Gandhi’ye benzettiler. Sakin, barışçıl ama kararlı. Oysa dünyadaki adalet arayışı tarihinde Gandhi’nin yolu o kadar uzundur ki… 63’teki Martin Luther King’in tarihi konuşmasına uzanan, bizim coğrafyamızda 97 yılına imzasını atan “Sürekli Aydınlık için Bir Dakika Karanlık” eylemini hatırlatan. Sonra 2013’teki Duran Adam.
Gandhi’ye benzeyen sadece görünüşünüz değil, Adalet yürüyüşüne saldırılar olduğunda, sadece alkışlayın, taş atıldığında gül atılmış kabul edin dediğinizde de o uzun yürüyüşçüyü akla getirdiniz. Onun sözlerini: “Kalplerimizi ve ellerimizi temiz tutmamıza izin verin. Böylece bütün dünyanın önünde adalet isteyebilelim...” Ancak yalnız Gandhi değil, Martin Luther King’in de sözleri yaşama bakışınıza ayna tutuyor. Siz de onun gibi ne uğruna olursa olsun, insanların tırnağına bile zarar gelmesin istiyorsunuz. O nasıl Petrus Köprüsüne gelmiş, geçmemişse siz de bu ülkenin siyahı olduğunuzu hissetmenize rağmen, o köprünün başına defalarca geldiniz ama geçmemeyi tercih ettiniz. Bu yüzden referandum gecesi olduğu gibi, Martin Luther King gibi korkaklıkla suçlandınız. Ama siz de, onun gibi rüyanızdan hiç vazgeçmediniz. Eşit hak, eşitlerin hukuku, adalet ve eşitlik rüyanızdan. İnsan her yaşta bir şey öğreniyor. “Çocuksun sen daha bize göre” diyeceksiniz. Olsun yolun yarısını geçtim, insan yolun yarısında da öğreniyor… Cesaret, aslında rüyalarından hiç vazgeçmemekmiş.
Benim de bir hayalim var, Sayın Kılıçdaroğlu…
Yolunuz yaralarla doluydu.
Uzun yürüyüşünüze Güven Park’tan başladınız, Ankara’dan… Gençlerin ucuz bombalarla öldürüldüğü bir kentten. Ölmesin artık kimse bu ülkede. Cahit Sıtkı Tarancı başlar ya, “Memleket isterim” diye…
“Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.”
Nihayet olsun.
Biz başka bir yerde değil, ne pahasına olursa olsun memlekette yaşamak isteyenlerdeniz.
Uzun yolunuzda cezaevleri vardı. Cezaevlerinde gazeteciler, siyaset insanları. Elbette yargılanabilir herkes, hukuk kuralları herkes için, ama adalet de herkes için olmalı… Adalet ve özgürlük bir hayalden ibaret kalmamalı!
Dilovası’ndan geçtiniz. Kesif bir koku duymuşsunuzdur. Fabrikalardan yayılan… Her gün işçiler ölüyor bu ülkede biliyorsunuz. Okul masrafını çıkarmak için inşaatlarda çalışanlar, kışı geçirebilmek için her koşulda çalışmaya mahkûm mevsimlik işçiler ölüyor. Mahkûm mudur her koşulda çalışmaya insan! Hakça ücret, insani çalışma koşulları bir rüya mıdır?
Yürüyüşünüzün sonuna doğru Pippa Bacca’nın öldürüldüğü yerden geçtiniz. Binlerce kadınla birlikte… Pippa Bacca hatırlarsınız, Barış Geliniydi. İtalya’dan başladığı yolculuğu, Kocaeli’nde son buldu. Tecavüz edildi, boğularak öldürüldü. Ben kadınlar için de adalet istiyorum, zorla evlendirilmek istenen çocuklar için de… Barış gelinlerinin öldürülmeyeceği bir ülke hayal ediyorum. Yoksa bu da mı suç?
Kartal’dan Maltepe’ye doğru yürürken, size uzanan milyonlarca el göreceksiniz. Tutun o elleri. O tertemiz ellerin her birinin hayalleri var.
Adalet gibi…
Özgürlük gibi…
İş gibi…
Aş gibi…
Bazen de aşk gibi…
Yaşamak gibi!…"