CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 16 Nisan'da halk oylamasına sunulacak anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak "AKP'li seçmene seslenmek isterim. Mesela o yetkilerin bana verilmesini ister misiniz? Yüzde 90'ı ‘Bu kadar yetki verilir mi?' der. Bana dahi olsa bu kadar yetkinin verilmemesi lazım. Hepimiz insanız, hepimiz hata yapabiliriz. O hatanın faturasını 80 milyon kişi ödeyecek" dedi.
Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk'ün, Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarına yer verdiği (7 Nisan 2017) yazısı şöyle:
Kemal Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz'la ilgili, “Kontrollü darbe” iddiasının arkasında durdu. “Darbe girişiminden Cumhurbaşkanı'nın, Genelkurmay Başkanı'nın ve MİT Müsteşarı'nın
haberi var ama Başbakan'a haber vermiyorlar. Neden? Çünkü darbe girişiminin ayrıntılarının ortaya çıkmasını istemiyorlar” suçlamasını yaptı.
CHP Genel Başkanı dün Kahramanmaraş'taydı. İki şehit ailesine başsağlığı dileğinde bulundu. Kur'an‐ı Kerim okundu, dualar edildi. Sonra salon toplantıları başladı. Bu toplantılar sadece CHP'lilerin geldiği toplantı değil, bazı siyasi partilerin, il yöneticilerinin ve parti üyelerinin de bulunduğu toplantılardı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Çetin Osman Budak, Gaziantep Milletvekili Akif Ekici de, Kılıçdaroğlu'nun yanındaydı. Partinin Kahramanmaraş adayı eski RTÜK Üyesi Ali Öztunç, tüm baskılara rağmen muhtarların da toplantıya geldiğini anlatıyordu. Kılıçdaroğlu, son dönemde gündeme getirdiği “kontrollü darbe” iddiasını, yeni sorularla ve bazı belgelerin tarih ve sayısını vererek sürdürdü. Kılıçdaroğlu, uçakta soruları şöyle yanıtladı:
Açığa çıkmasını istemiyorlar
15 Temmuz darbe girişiminin araştırılmasıyla ilgili Meclis'te komisyon kuruldu. Bu komisyon darbenin ayrıntılarının ortaya çıkmasına engel oldu. İki kritik isim olan Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı'nı TBMM'ye getirmediler. Hükümet bunu istemedi. Parlamento'nun 15 Temmuz darbe girişimini araştırması kadar daha önemli ve doğal ne olabilir? Hükümet kendi emrindeki iki kilit ismin darbe komisyonuna gidip açıklama yapmasını engelledi. İstemedi. Neden? Darbenin ayrıntılarının ortaya çıkmasını neden istemedi? Cumhurbaşkanı bunun üzerine niçin gitmedi? Darbeden biz de şikayetçiyiz. Kimler nerede oturup planlar, programlar hazırladılar?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş'a Ankara Temsilcimiz Saygı Öztürk, Hürriyet yazarı Abülkadir Selvi, Vatan Gazetesi Ankara Temsilcisi Murat Çelik, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Erdem Gül ve Basın Müşaviri Okan Konuralp ile birlikte gitti.
Hükümetin nasıl haberi yok?
Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı'nın ifadesi var. İfadesinde ‘TSK'da kriz ve olağanüstü durumlarda ‘personel kışlayı terk etmesin emri verilir' diyor. Bu emir niçin verilmedi? FETÖ iddianamesini yazan Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen hangi bilgilere ulaştı ki, iktidarı rahatsız etti ki görevden alındı? Darbeden önce 6.6.2016 tarihli 24769 ve sayılı iddianame var. O iddianamede, FETÖ/PYD'nin darbe teşebbüsünde bulunma tehlikesinin açık ve yakın olduğunu, TSK'da bunların uzantılarının neler yaptığını belirtiyor. Peki nasıl oluyor da hükümetin bunlardan haberi yok?
Benim külahıma anlatsınlar
Adil Öksüz'ü ilk dillendiren benim. Kim bu Adil Öksüz. Bunu dillendirdiğimde beni koro halinde suçladılar. Ama şimdi kaçacak delik arıyorlar. Adil Öksüz niçin serbest bırakıldı. Açık çağrı yapıyorum, Adil Öksüz'ün elindeki GBC cihazını kim ithal etti? İpucu istiyorlar, buyurun size söylüyorum. Adil Öksüz sıradan birisi değil ki, akademisyen, entelektüel, boş bir adam değil. Herkese kelepçe vurulurken Adil Öksüz'e niçin kelepçe vurulmaz? Herkesin cep telefonu alınırken, Adil Öksüz'e niye iki cep telefonuyla konuşma imkanı verilir? Bu işle ilgili soruşturma açıldığını söylüyorlar. Onu benim külahıma anlatsınlar.
Biz TBMM darbe araştırma komisyonu rapor taslağının CHP'li üyelere verilmesini istiyoruz. O taslak raporunu komisyon başkanı ‘16 Nisan'dan sonra vereceğim' diyor. Niçin 16 Nisan'dan sonra? Biz bekliyoruz onu. Kimse şunu sormuyor: Niçin 16 Nisan'dan sonra. Bana gelince her türlü eleştiri yapılır. Komisyon başkanı siyasi otoriteden aldığı talimat gereği o raporu gizliyor. Bütün belgeleri muhalefet şerhine koyacağız. Ana dosyayı gizliyorlar, bize diyorlar ki ‘Siz elinizdeki dosyaları açıklayın'. Siz o taslak raporu önce açıklayın.
Aklımızda dalga geçiyorlar
Komisyon'daki uzlaşma şöyleydi: “Darbe rapor taslağı grup danışmanlarıyla ortak hazırlanacaktı. Sonra bizim grup danışmanlarını sürece dahil etmediler. Neden? Darbenin açığa çıkması için 3 parti çaba harcıyor, ama iktidar partisi engelliyor. Hem engelliyor, hem de şehitler üzerinden politika yapıyor. Bu kadar ikiyüzlülüğü hiç görmedim.
Başbakan Binali Yıldırım, “FETÖ'nün siyasi ayağı yok” diyor. 215 bin ByLock kullanıcısı arasında işvereni, çikolatacısı, baklavacısı var ama siyasetçi yok. Bu bizim aklımızla alay etmek demektir. Neden ByLock listelerini açıklamıyorlar. Çünkü yukarıdan talimat alıyorlar. Benim haksız olduğuma inanıyorlarsa, benim doğruları söylemediğimi iddia ediyorlarsa, benim anlatımlarımdan ‘Şu cümle yanlıştır' desinler.
Bu üçlüye soruyorum
İddianamede darbe girişiminden MİT Müsteşarı'nın 16.00'da haberi olmuş. Genelkurmay Başkanı'nın 17.54'de haberi olmuş. Cumhurbaşkanı 19.34'de haberdar ediliyor. Binali Yıldırım'ın ise 21. 30'da haberi oluyor. Cumhurbaşkanı'na şunu sormak isterim: Sizin 19.34'de haberiniz oluyor, Başbakan'a niçin haber vermedin. Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı üçlüsüne soruyorum: Niçin Başbakan'a haber vermediniz? Niçin sadece Cumhurbaşkanı'yla çalıştınız. Başbakan bu ülkede sıradan bir insan mı? Makul düşünmesi gereken her insanın sorması gereken bir soruyu soruyorum. Genelkurmay Başkanı, MİT Müsteşarı, Başbakan'a bağlı. Cumhurbaşkanı'nın bilgisi var, herkes duyduktan sonra Başbakan'ın haberi oluyor. Neden? Bunları ben söylemiyorum, iddianamede var.
Şehidin hesabını soruyorum
Darbe girişiminde şehit olan 248 vatandaşımızın hesabını soruyorum. Onlar da darbe girişimini kapatmak istiyorlar. Gerçeklerin açığa çıkmasını engellemek istiyorlar. Şehit ailelerinin beni mahkemeye vereceklerine ilişkin haber yayımlandı. Mahkemeye versinler memnun olurum. O ailelerin nasıl onların haklarını savunduğumu görürlerse bana teşekkürlerini sunacaklardır. Ayrıca, aileler de arzu ederlerse gelip benimle görüşebilirler. Kapım açık. Ben onlara anlatırım, geldiklerinde gerçekleri öğreneceklerdir.
Eşitsiz koşullarda seçim
Eşit koşullarda bir halk oylaması yapılmıyor. Gazetelere veremiyoruz. Kuruşun hesabını yapıyoruz. Kalkıp anket yaptıralım, sonuçlar alalım gibi imkanımız yok. AKP anketleri açıklamıyor. Çünkü, ‘Hayır'lar önde. Bunu gayet iyi biliyoruz. Cumhurbaşkanı danışmanlarından Mehmet Uçum “Hayır çıkarsa başkanlık sisteminden vazgeçmeyeceğiz. Vatandaşın ‘hayır' dediği konuları düzeltip yenisini getireceğiz” diyor. Onlar da biliyorlar ki ‘Hayır' çıkacak. Çünkü bu millet demokrasiye alıştı. Ayrıca bir kişiye bu kadar yetki vermek o kişiye de haksızlık. Yetkileri dengeli dağıtırsanız demokrasiyi güçlendirirsiniz ve bir kişinin yaptığı hatayı bir başka organ telafi etmiş olur. Yetkileri bir adamda toplarsanız hatayı telafi edecek mekanizma kalmaz.
Ya açıklasın ya istifa etsin
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Kılıçdaroğlu'na mail gelmiş” diyor. Mail onun elindeyse niçin açıklamıyor? Takip etmiyorsa bana mail geldiğini nereden biliyor? Ben gelmediğini söylüyorum. O da açıklasın, beni mahcup etsin. Adalet Bakanı'na yalan söylemek yakışmaz. David Kynes'den partiye bir mail geldi. Bunu aldık, 19 Ekim 2016'da Başbakanlık Müsteşarlığı'na gönderdik. Adalet Bakanı merak ediyorsa Başbakanlık Müsteşarı'na sorabilir. İzmir milletvekilimiz Aytun Çıray'a gelen maili de hemen İzmir C. Başsavcılığı'na Çıray teslim etti. Şimdi Sayın Bekir Bozdağ'dan cevap istiyorum. Bana gelen maili açıklasın, ben de öğrenmiş olayım. Yalan söylemek bu kadar kolay olmamalı. Açıklamazsa, istifa etmesi lazım. Bana iftira ediyor. Bu kadar açık söylüyorum, onur ve haysiyeti varsa ya açıklar, açıklamazsa istifa eder. Ben kimseye iftira etmiyorum. Söylediğim her kelimenin, cümlenin bir anlamı ve bana göre bir belgesi var. Bakan ya açıklasın, ya istifa etsin. Açıklamazsa doğruyu söylemediği ortaya çıkar. Ülkenin çıkarlarını hep en önde tutarız. Bize mail geldiyse ilgili makama gönderiyoruz. Yurtdışına seyahate gidildiğinde bile saptamamız varsa Dışişlerin'e aktarıyorz. Bizim böyle bir geleneğimiz var.
Ülke için felaket olur
‘Hayır' çıkması halinde ülke asla kaosa sürüklenmez. Niçin sürüklensin? Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar görevinin başında olacak. Parlamento görevini yapacak. Başbakanın, bakanların da yapmak isteyip de yapamadığı bir şey varsa, buna karşı birlikte mücadele edelim. ‘Evet' çıkarsa Türkiye sonu belirsiz bir yolculuğa çıkar. Nereye gittiği belli olmayan bir trene 80 milyonu bindirmiş oluruz. Bir kişiye verilen olağanüstü yetkiler Türkiye'nin kaderini belirleyecek. Bu bir Anayasa değişikliğidir. Yasada ‘münhasıran' sözcüğü var. Bunun dışındaki bütün kararnameleri başkan yapabilir. Bu ülke için felaket değil mi?
Türkiye bir parti devletine dönüşecek. Neden? Cumhurbaşkanı, yardımcıları, bakanlar, valiler, hakimler partili olacak. Parti devleti komünist rejimlerde vardı. Irak'ta, Libya'da, Suriye'de vardı. Bütün bunların sonu belli oldu. Kendi toplumlarına acı, kan ve gözyaşı getirdi. Şimdi biz bunlara benzeyelim diye yola çıkıyoruz. Bunu siyasi parti endeksli düşünmek yanlış. Kişi endeksli düşünmek de yanlış. Devlet, anayasasıyla vatandaşının can ve mal güvenliğini güvence altına alır. Burada ise vatandaşın değil, parti mensuplarının can ve mal güvenliği sağlanıyor. Dolayısıyla hukukun üstünlüğü değil, üstünlerin hukuku oluşuyor.
Hatanın faturası millete
Sağduyu sahibi hiçbir vatandaşın sandığa gidip de ‘Evet' oyu vereceğini düşünmüyorum. Vicdan terazisinde tartıyorsa. AKP'li seçmene seslenmek isterim: “Mesela o yetkilerin bana verilmesini ister misiniz? Yüzde 90'ı ‘Bu kadar yetki verilir mi?' der.” Bana dahi olsa bu kadar yetkinin verilmemesi lazım. Hepimiz insanız, hepimiz hata yapabiliriz. O hatanın faturasını 80 milyon kişi ödeyecek. Bütün sorun burada.