PKK yöneticisi Murat Karayılan çözüm sürecinde ikinci aşamanın Eylül ayına kadar tamamlanması durumunda tehlikeli bir sürece kapı aralanmış olacağını belirterek, “Kürt halkı için farklı seçeneklere dönük arayışlar gündeme girer. Ortadoğu bölgesi halen kaynıyor. Bugün Rojava Kürdistanı kaynıyor. Kürtlerden tercih isteniyorsa Önder Apo tercihi koydu. Tamam, siz de tercihinizi koyun. Hükümet iradesini ortaya koymalıdır, olmazsa Kürtler de farklı seçenekler üzerinde yoğunlaşmak zorundadır” dedi.
Karayılan, Ergenekon davasında verilen cezalar konusunda “‘Ergenekon'a bu kadar ceza verilmişken KCK'lilerin bırakılmış olması rahatsızlık yaratır’ deniliyormuş. Ne alakası var? Ben Ergenekon Davası'nın haklı veya haksız olduğu konusuna girmek istemiyorum. Öyle görülüyor ki çok birbirine karıştırılmış bir davadır” dedi.
ANF’ye açıklama yapan Karayılan KCK’nın çözüm sürecinin ikinci aşamasının Eylül ayında tamamlanması isteğinin yerine gelmemesi durumunda ne olacağına ilişkin soruya Karayılan şu yanıtı verdi:
“Buna gelinmezse ne olur, buna gelmezlerse yeni tehlikeli bir sürece kapı aralamış olurlar. Kürt halkı için farklı seçeneklere dönük arayışlar gündeme girer. Ortadoğu bölgesi halen kaynıyor. Bugün Rojava Kürdistanı kaynıyor. Kürtlerden tercih isteniyorsa Önder Apo tercihi koydu. Tamam, siz de tercihinizi koyun. Eğer devletle bir Kürt uzlaşması olacaksa ve Kürt ile Türk halklarının ortaklığı gelişecekse, bu devleti temsil eden hükümet iradesini ortaya koymalıdır. Bunu ortaya koymazsa Kürtler de farklı seçenekler üzerinde yoğunlaşmak zorundadır.”
‘Türkiye’ye komünizm gerekirse biz getiririz...’
Karayılan, süreçte şu anki durumu, “Hani eskiden tüm Komünist Parti üyelerini içeri atmış ve ‘eğer Türkiye'ye bir Komünizm gelecekse onu da biz getiririz’ demişlerdi ya, şimdi AKP de gelenekselleşmiş bu Türk usulünü devam ettiren bir üslup ve usul sorunu yaşamaktadır. Yani, ‘eğer sorunun çözülmesi gerekiyorsa bunu ben kendim yaparım, sen kim oluyorsun’ dercesine yaklaşılarak tek taraflı bir biçimde paketleri kendine göre hazırlayıp çözeceğini sanmak abeste iştigaldir... Bu ne tek başına bizim adımlarımızla ne de AKP'nin kendine göre çıkardığı ve çıkaracağı bazı paketlerle başarıya gidebilecek bir süreç değildir” anekdotuyla anlattı.
‘Bizlerin ikna olması lazım’
“Yapılan görüşmeler gizli, gidiş gelişler gizli ve kendileri kapalı kapılar ardında paket hazırladıklarını söylüyorlar. Bu böyle olmaz. Bu sorun ağır bir sorundur” diye yakınan Karayılan şöyle devam etti:
“Bizlerin ikna olması lazım. Kürt halkının ikna olması lazım. Neye? Devletin samimiyetine ve gerçekten bu sorunu çözmek istediğine. Bu süreci başlatan ve sürecin mimarı olan Önder Apo halen tecrit altındadır; halen avukatları yanına gidemiyor; halen doğru dürüst kimse kendisiyle görüşemiyor; halen yaşadığı sağlık sorunları var. Milyonlarca insanın önder olarak gördüğü bir kimseyi sömürgeci yasalarla yargılayıp suçlu olarak ilan edersen ve bunu her gün her yerde teşhire dönüştürürsen bu çözüm nasıl gelişir?”
‘Ergenekon birbirine çok karıştırılmış bir dava gibi’
Sorular ve Karayılan’ın verdiği yanıtlardan bir bölümü şöyle:
“Şimdi de ‘Ergenekon'a bu kadar ceza verilmişken KCK'lilerin bırakılmış olması rahatsızlık yaratır’ deniliyormuş. Ne alakası var? Ben Ergenekon Davası'nın haklı veya haksız olduğu konusuna girmek istemiyorum. Öyle görülüyor ki çok birbirine karıştırılmış bir davadır. Fakat savcılığın Ergenekon Davası'ndan yargılananlar hakkındaki iddiaları çok ağırdır. Buna göre Ergenekoncular darbe yapmaya kalkışmışlardır. Büyük oynamışlardır. Devlet içinde devlet kurmuşlar, seçilmiş bir hükümeti devirmek istemişlerdir. Bu özel mahkeme tarafından her ne kadar Kürdistan'daki insanlık dışı suçları, katliamları suç saymayıp bunları yargılamamış olsa da, bugün Ergenekon davasından ceza alanların önemli bir kısmı Kürdistan'da ağır insanlık suçu işlemişlerdir. Peki, Kürt siyasetçileri ne yapmış? TC yasalarına göre siyaset yapmış, bu sorunun barışçıl yollarla çözümünü savunmuş, barıştan yana kimlikli bir duruş sergilemiş. Bunun dışında ne yapmışlar? Şimdi içeride olan ve herkesin tanıdığı Kürt siyasetçileri, Kürt belediye başkanları, milletvekilleri darbe yapmaya mı kalkışmışlar, silahlı mücadele mi yürütmüşler? Hayır. Kürt kimliğine sahip çıkmışlar ve Kürt sorununa barışçıl-demokratik çözümü savunmuşlar. Sömürgeci yasalar bunları suç sayıyor. Bunlar özünde hiçbir suç değildir. Kürt siyasetçileri suçsuz bir biçimde rehin olarak tutulmaktadırlar. Bu nedenle KCK tutuklularıyla Ergenekon tutuklamalarını aynılaştırmak doğru değildir ve konuları tersinden ele almaktır.
Kısaca, hükümet Kürt sorununu çözmek istiyorsa, tarihin bu önemli aşamasında cesaretli yaklaşmalı, adım atmalı ve bunu Önderliğimizle diyalog içerisinde, bir proje çerçevesinde pratikleştirerek kalıcı çözümün zeminini geliştirmelidir. Halkımızın beklentisi de budur. Eğer bu olmazsa o zaman bu süreç tıkanır ve tıkanmasından biz sorumlu olmayız. Çünkü biz üzerimize düşenlerin gereklerini yerine getirdik. Gereklerini yerine getirmeyen taraf, bu sorunun tıkanmasından sorumlu olan taraf olacaktır.
Zamanın ruhu kandil’e uğradı
HPG güçlerinin buna karşı pozisyonu ne olur?
HPG, içinde bulunmuş olduğu yeniden yapılanma süreciyle birlikte daha fazla Önderlik çizgisinde derinleşme, daha fazla politik bir duruşu sergileme çabası içerisinde olacaktır.
Kongra Gel 9. Genel Kurulu'yla birlikte yeni bir dönem başladı. Meşru savunma alanı Halk Savunma Merkezi olarak düzenlendi. Bu değişiklik neleri içeriyor?
Doğrudur. Kongra Gel 9. Genel Kurulu hem toplumsal-siyasal alanda, hem de askeri-savunma alanındaki yapılanmalarda dönem ruhuna uygun bir takım değişiklikler yapmıştır. Özellikle sistemimizi paradigmasal anlayışımıza uygun hale getirmede önemli bazı düzeltmeler yapmıştır. Bu çerçevede savunma sisteminde de bir takım değişiklikler söz konusu olmuştur. Bu anlamda yeni bir dönemdir tabii; her alanda olduğu gibi, HPG güçleri açısından da yeni bir dönemin başlamış olduğundan bahsetmek mümkündür.
PKK genel bir kurmay teşkilatı ile ‘apollo’ akademisi kurdu
Daha önce HPG Anakarargâh Komutanlığı vardı. Yine Halk Savunma Komitesi biçiminde KCK'yle ortaklaşma halkasını oluşturan bir kurumlaşma söz konusuydu. Şimdi bu her iki kurum da kaldırıldı ve her ikisinin yerine Halk Savunma Merkezi oluşturuldu. Buna Halk Savunma Merkezi Komutanlığı da denilebilir. Ama genel adı Halk Savunma Merkezi'dir. Halk Savunma Merkezi'ne bağlı 4 alt karargâh bulunmaktadır. Bunlar, HPG Kuzey Kürdistan Karargâhı, HPG Medya Savunma Alanları Karargâhı, HPG Özel Kuvvetler Karargâhı ve HPG Apollo Akademiler Komutanlığı Karargâhı’dır. Bu biçimde dört ayrı karargâh Halk Savunma Merkezi'nde birleşmekte ve bu merkezden yönetilmektedir. HPG'nin geliştirilen yeni sistemi özet olarak bu şekilde ifade edilebilir.
‘Profesyonel gerilla’ geliyor
Her alanda daha fazla ideolojik, daha fazla siyasal, içeriği zengin olan, daha fazla disiplin ve önderlik çizgisini güçlüce uygulayabilen profesyonel bir gerilla olunması hedeflenmektedir. Esas olarak süreci uygulamada planlı ve disiplinli hareket eden, gerektiğinde savunmayı da profesyonelce yapabilen bir kabiliyete, yeteneğe ve manevra gücüne ulaşması gerekiyor. Bu, Önderliğimiz tarafından başlatılan yeni sürecin sağlıklı ve güvenlikli yürütülmesi ve pratikleşmesi açısından gerekli ve önemli bir husustur. Yani HPG güçleri de kendini bu yeni sürece göre konumlandıracak ve her anlamda bir profesyonelleşmeyle süreç görevlerini başarıyla yerine getirmeye hazır olacaktır.
HPG, diğer parçalardaki savunma güçleriyle dayanışma içinde olmayı da bir ilke olarak kabul eden bir savunma kurumudur. Hem Güney Kürdistan'daki KDP ve YNK peşmergeleri, hem Doğu Kürdistan'daki HRK, yine Batı Kürdistan'da bugün direnen YPG güçleri ile Ulusal Kongre platformunun kararları çerçevesinde dayanışma içinde olmayı “ilke olarak” kabul etmiştir.
Gerillanın esrarla bağlantılandırılması konusunda ne diyorsunuz?
Tersine PKK hareketi toplumları uyuşturan ve sarhoş eden bütün maddelere ilkesel düzeyde karşıdır ve bu konuda mücadele yürütmektedir. Türk devletinin bu iddiası tamamen bir uydurmadır... Ve bu işi yapanlar genellikle devlete yakın, devletle işbirliği içinde olan kesimlerdir. Belki bazı sıradan-halktan insanlar da zaman zaman ekim yapıyor olabilirler ama onlarınki uzun süreli değildir. Ya altı ay ya da en fazla bir yıl sürer. Genellikle devlet tespit eder ve gelip ektikleri ne varsa toplar götürür. Eskiden beri bu böyleydi. Bölgede sadece devletle işbirliği halinde olanlar esrar ekebilmektedirler... Devlet orada bir yaprak bile kımıldasa farkında oluyor. Çünkü her gün Heronlarla her taraf keşif ediliyor. Bırakalım koskoca onlarca dönüm arazinin ekilmesini, tek bir ağaç bile ekersen Heron hemen tespit eder.
15 Ağustos geçen yıl devrimci savaş hamlesi ortamında karşılanırken, bu yıl o sürecin de kazanımlarıyla gerçekleşen çözüm süreci dönemine denk geliyor. Bu sürece gelinmesinde 15 Ağustos'un nasıl bir rolü var?
... 15 Ağustos Atılımı'nı başta devlet doğru kavrayamadı. Klasik bir ayaklanma olabileceğini sandı. Daha sonra öyle olmadığını görünce, “3-5 kişilik bir çapulcu girişimidir” denildi. Bunun yanı sıra içte de anlamayan, anlamaya yanaşmayan, dolayısıyla gereklerini doğru yerine getirmeyen ve boşa çıkaran tavır ve tutumlar bir hayli gelişti. Özellikle Egîd (AGİT) yoldaşın öncülüğünde başlatılan hamlenin başarılı bir biçimde pratikleşmiş olması ve ilk adımın doğru yerli yerine oturtulması, gereken mesajı vermişti. Ama sonrasında devamı istenilen düzeyde getirilemedi. Bir taraftan Önderliğin bu çizgiyi doğru pratikleştirme mücadelesi, öbür taraftan da çeşitli biçimlerde ortaya çıkan çeteci yaklaşımların kendini dayatmaları ve saptırma çabaları biçiminde gelişen bir iç mücadeleyle 15 Ağustos'un devamı olarak gelişen bir gerilla süreci vardır.
... Başta Turgut Özal gibi gerçekleri görme durumunda olan siyasi liderliklerin çözme çabaları olsa da devletin derinliklerindeki Ergenekoncu anlayış ve uluslararası hegomonik çıkar çevreleri bu sürece müdahale etmiştir... Şimdi gelinen aşamada da çok önemli bir süreç gündemdedir. Elbette ki 15 Ağustos atılım ruhu bu sürecin zeminini yaratmış ve açığa çıkartmıştır. 15 Ağustos Diriliş Devrimi'nin dayandığı bir felsefe vardır. Bu felsefenin yarattığı irade ve yükselttiği direniş, bugünkü çözüm sürecinin yeniden gündeme gelmesini sağlamıştır.
Bu zemin bugünkü Ulusal Kongre çalışmalarını ve Rojava Devrimi'nin alt yapısını oluşturmuştur...”