İşçi Partisi Genel Merkezi, Agos yayın yönetmeni Rober Koptaş’ın 26 Ağustos 2011 tarihinde yayımlanan “İP’ye destek utancı” başlıklı yazısından dolayı suç duyurusunda bulunarak, “kişilik haklarına ağır saldırı” olduğu gerekçesiyle 10 bin TL “manevi” tazminat talebinde bulundu.
İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesi, dava açılması için yasal zaman aşımı süresinin dolmasına iki gün kala söz konusu dava talebini kabul etti.
Koptaş, yazısında Özgürlük ve Dayanışma Partisi Genel Başkanı Alper Taş’ın, Ergenekon davası kapsamında bazı İşçi Partililerin gözaltına alınmasının ardından bu partinin yayın organı Ulusal Kanal’a ve İl genel merkezine destek ziyaretinde bulunmasını eleştirmişti.
İşçi Partisi Genel Başkanlığı, dava açmak için gerekli 1 senelik zamanaşımı süresinin dolmasına 2 gün kala, 24 Ağustos 2012’de İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurarak, yazının “gerçeğe aykırı ve ağır hakaret niteliğinde” olduğu gerekçesiyle manevi tazminata hükmedilmesini talep etti. İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesi ise, aynı gün verdiği kararla davayı kabul etti ve yazılı yargılama usulüyle görülmesine karar verdi.
Koptaş yazısında, “Bir sosyalist parti için, yıllardır her türlü manipülasyonla, her tür yalanla, her tür pis ilişkiyle demokratlara ve devrimcilere karşı tetikçilik yapan, aydınları hedef gösteren, derin devletin cephaneliği olarak hizmet gören bir ‘siyasi’ harekete, sol adına, demokratlık adına sahip çıkmak, onunla birlikte hareket etmeye kalkışmak, kamuoyuna bu yönde çağrıda bulunmak, vicdan ve izanla bağın ne kadar koptuğunu gösteriyor (…) İnsan elbette ki haksız tutuklamalara, haksız uygulamalara karşı çıkabilir, çıkmalıdır. Demokratlığın da, özgürlükçülüğün de gereğidir bu. Ama işin aslını astarını bilmeden, İşçi Partisi gibi bir karanlık odağa yönelik gözaltıların hukuki mesnetini sorgulamadan, alelacele dayanışma ilan etmek, o örgütle birlikte hareket etme çağrısı yapmak, en hafif tabirle, sapla samanı birbirine karıştırmak değil de nedir?” demişti.
Eleştiri basın yayın organları için haktır
Agos gazetesi avukatı Hakan Bakırcıoğlu, mahkemeye sunulmak üzere hazırlanan yanıt dilekçesinde, yazının hakaret değil eleştiri unsurları içerdiğini vurgulayarak, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve çok sayıda yöneticisinin, “silahlı terör örgütü kurma, yönetme, zorla hükümeti ıskata teşebbüs, T.C. Hükümetine karşı silahlı isyana tahrik, açıklanması yasak belgeleri temin etme, silahlı terör örgütüne üye olma, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetme, dil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçlamalarıyla tutuklu olduklarına dikkat çekti.
Bakırcıoğlu, “Dava konusu ‘İP’ye destek utancı’ başlıklı yazı, Ulusal Kanal ile İşçi Partisi üyelerine yönelik 2011 yılı Ağustos ayında ‘Ergenekon Soruşturması’ kapsamında düzenlenen operasyon sonrası Özgürlük ve Dayanışma Partisi Genel Başkanı’nın bu operasyonlara karşı Ulusal Kanal ve İşçi Partisi’ne destek açıklamasında bulunması nedeni ile kaleme alınan eleştiri yazısıdır. Yazıda, haksız tutuklamalara, haksız uygulamalara elbette karşı çıkılması gerektiğini, bu tutumun demokratlığın ve özgürlükçü tutumun gereği olduğunu ancak yapılan operasyonun nedenini, gerekçesini bilmeden ve gerekçesini, nedenini sorgulamadan açıklanan koşulsuz desteğin kabul edilemez olduğunu belirtilmiştir” diye konuştu.
Demokratik bir toplumda eleştirinin basın yayın organları için hak ve görev olduğuna dikkat çeken Bakırcıoğlu, “Eleştiri ile toplumsal, siyasal eksiklikler, yanlışlar ortaya konulur, nedenleri tartışılır, yanlışların ve eksikliklerin giderilmesine yönelik sergilenecek tutumlar önerilir ve çözüm yolları gösterilir” dedi.
Bakırcıoğlu, mahkemeden davanın reddedilmesini talep ettiklerini söyledi. İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesi, delillerin toplanması ve inceleme yapılmasının ardından duruşma tarihi belirleyecek.
Rober Koptaş’ın davaya konu olan yazısı, Agos’un 26 Ağustos 2011 tarihli sayısında yayımlanmıştı.
Koptaş'ın yazısı şöyle:
İP’ye destek utancı
Özgürlük ve Dayanışma Partisi Genel Başkanı Alper Taş’ın, Ulusal Kanal ve İşçi Partisi’ne yönelik son baskın ve gözaltılarla ilgili olarak Ulusal Kanal’a verdiği demeç ve dayanışma amacıyla gittiği İşçi Partisi’nde yaptığı açıklama, iyice cılızlaşmış sol cenahta, ÖDP içinde veya ÖDP dışında, pek çok insanı utandırmış olsa gerek. Çünkü nereden bakılırsa bakılsın utanç verici bir durum bu.
Bir sosyalist parti için, yıllardır her türlü manipülasyonla, her tür yalanla, her tür pis ilişkiyle demokratlara ve devrimcilere karşı tetikçilik yapan, aydınları hedef gösteren, derin devletin cephaneliği olarak hizmet gören bir ‘siyasi’ harekete, sol adına, demokratlık adına sahip çıkmak, onunla birlikte hareket etmeye kalkışmak, kamuoyuna bu yönde çağrıda bulunmak, vicdan ve izanla bağın ne kadar koptuğunu gösteriyor çünkü.
İnsan elbette ki haksız tutuklamalara, haksız uygulamalara karşı çıkabilir, çıkmalıdır. Demokratlığın da, özgürlükçülüğün de gereğidir bu. Ama işin aslını astarını bilmeden, İşçi Partisi gibi bir karanlık odağa yönelik gözaltıların hukuki mesnetini sorgulamadan, alelacele dayanışma ilan etmek, o örgütle birlikte hareket etme çağrısı yapmak, en hafif tabirle, sapla samanı birbirine karıştırmak değil de nedir?
Hukukun dolambaçlı yollarını bir yana bırakalım, ama siyaseten Ergenekon çetecileriyle, derin devletle ilişkili olduğu su götürmeyen bir harekete destek çıkmak, ÖDP’yi de o pisliğin uzantısı haline getirmez mi? Bu vebali kim taşıyabilir?
Amacım zaten epey uzun bir süredir siyaseten farklı bir yerde durduğum, uzağına düştüğüm ÖDP’yi mahkûm etmek, buradan bir haklılık parsası toplamak değil. ÖDP içinden de pek çok demokrat sosyalistin bu durumdan müthiş rahatsız olduğundan eminim. Ama böyle zamanlarda, partiye zarar gelmesin diye susmaktır asıl zararlı olan. Konuşmak, bu utanca ortak olmamak gerekir.