AB Komisyonu'nun açıkladığı İlerleme Raporu'nda Türkiye'de yargı bağımsızlığı ve özgürlükler konusunda gerilemeler olduğuna dikkat çekildi. Frankfurter Rundschau, şu görüşlere yer veriyor:
“AB'nin yeni İlerleme Raporu otoriter Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve iktidardaki İslamcı-muhafazakar AKP'ye bir tokat niteliğinde. AB'nin deneyimli diplomatları şimdiye kadar aday bir ülkeye hiç bu kadar kötü bir karne vermemişti. Basın özgürlüğü, kuvvetler ayrılığı prensibi, yargı bağımsızlığı, yolsuzlukla mücadele ve barış politikaları gibi başlıca derslerden Türkiye 'yetersiz' not aldı. Ve bu karne, mülteci krizi nedeniyle AB'nin Türkiye'ye en fazla işbirliğine ihtiyacı bulunduğu bir dönemde veriliyor. Tabii ki özellikle vize sorunu gibi konularda Ankara'ya kolaylık göstermek gerekiyor. Fakat Avrupa, hukuk devleti ve insan hakları gibi prensiplerini satışa çıkartmamalı. AB devlet ve hükümet başkanlarının Antalya'da pazar günü yapılacak G20 Zirvesi'nde Erdoğan'ın konuğu olduklarında bunları dile getirmek için de önlerine iyi bir fırsat çıkmış olacak.”
Almanya'nın 1974 - 1982 yılları arasında başbakanlığını yapan Helmut Schmidt, 96 yaşında yaşama veda etti. Frankfurter Allgemeine Zeitung da yorum köşesini Schmidt'e ayırmış:
“Helmut Schmidt'in siyasi hizmetleri Konrad Adenauer ya da Helmut Kohl'ün katkılarıyla boy ölçüşemez. Ne Willy Brandt kadar sevilmişti ne de Gerhard Schröder gibi dostluk ilişkileri vardı. Angela Merkel gibi kontrollü bir siyasetçi de değildi. Ne var ki Helmut Schmidt onların hepsini aştı, çünkü şıklıkla iktidarı birleştirmesini bildi. Bilerek ve isteyerek tüm huysuzluğuna rağmen politika ile estetik bir bağlantı kurmaya hep özen gösterdi. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Sosyal Demokrat Parti'de karar kılmıştı. Çünkü ısrarcı olan, tepki gösteren ve muhafaza etmeyi amaç edinmiş bir partiyi değil, planlayan, rotayı belirleyen, yönlendiren bir partide çalışmak onun açısından daha şık, daha güzel ve daha dramatik bir olaydı.”
Stuttgarter Zeitung'da ise şu satırlar göze çarpıyor:
“Helmut Schmidt'in bıraktığı en önemli miras, onun başbakanlık yıllarındaki hizmet bilançosundan ziyade, kendini bir politikacı olarak nasıl algıladığı ile ilgili. Tüm siyasi ütopya biçimlerine karşı müthiş bir antipati besliyordu. Siyasi faaliyetlerin ahlaki açıdan meşruiyeti olmalı, ama aynı zamanda bir amaca da yönelik olmalıydı. İdeolojiler değil, belirli durumları akılcı bir biçimde tartmak, Schmidt'in savunduğu yegane şeydi.”
Almanya, mülteci akınının devam etmesi nedeniyle Dublin Anlaşması'nı yeniden uygulamaya koyuyor. Dublin Anlaşması, iltica başvuru işlemlerinin mültecilerin ayak bastıkları ilk AB ülkesinde yapılmasını öngörüyor. Hessische Niedrsächsische Allgemeine, şöyle değerlendiriyor:
“Almanya'ya açık davet anlamına gelen politikalara artık bir son verilmeli. Alman hükümetinin Dublin kurallarını yeniden uygulamaya koymak istemesi, kontrolden çıkma tehlikesi bulunan durumu en azından kendi ülkesinde istikrara kavuşturma çabasıdır. Bunun neticesi, sınır kontrollerinin daha sıkı bir biçimde yapılması, yani serbest dolaşım anlaşması Schengen'in devre dışı bırakılmasıdır. Avrupa dayanışmasının başarılı olmadığı yerlere ulusal çıkarlar dönüş yapıyor. Bunun başka bir seçeneği de yok. Diğer ülkeler de Almanya'nın politikalarını izleyecekler. Avrupa'nın kendini yeniden yaratması zaruridir.”