Gündem

HSYK ÖZERKLİĞİNİ HİSSETTİRİYOR

12 Eylül’de referandumda oylayacağımız Anayasa değişikliklerine ilişkin kısmi iptal kararının gerekçesi açıklandı

02 Ağustos 2010 03:00
T24 - Pazar günü kısmı iptal kararının gerekçesi okunan 12 Eylül referandumunda oylanacak paketi HSYK'daki bir gerçeği ortaya koydu. Bu gerçek farklı siyasi tarafların insanları olan AYM üyelerinin yaşanan kutuplaşmalardan çok fazla etkilenmemiş olmaları göze çarptı. 


Anayasa Mahkemesi'nin kararını okurken...


Bugünkü yazısında bu konuyua değinen Radikal gazetesi yazarı ismet Berkan'ın (2 ağustos 2010) kaleminden;

Anayasa Mahkemesi’nin 12 Eylül’de referandumda oylayacağımız Anayasa değişikliklerine ilişkin kısmi iptal kararının gerekçesi açıklandı. Pazar pazar, mahkemenin gerekçeli kararını okurken, AYM’nin tarihinin en tartışmalı ve en çok itirazlı kararlarından birine tanık olduğumu fark ettim.

Elbette AYM’nin bütün gerekçeli kararlarını okumuş olmak gibi bir iddiam yok. Umarım bu işi yapan hukukçu ve siyaset bilimciler vardır; geçen hafta The New York Times’ın yazdığı cinsten bir siyasi/hukuki analiz için bence çok faydalı olur kararları sınıflandırarak okumak. (Kim bilir, belki doktora öğrencisi olmayı düşünen bir siyaset bilimci bu işi yapar, hep birlikte çok şey öğreniriz.)
Mahkemede tartışmanın daha davayı kabul aşamasında başladığı anlaşılıyor. İki üye, Engin Yıldırım ve Nuri Necipoğlu, mahkemenin bu davayı hiç kabul etmemesi gerektiğini söyleyerek karşı oy veriyorlar. Hatırlayın, henüz referandumda kabul edilmediği ve dolayısıyla yürürlüğe girmediği için mahkemenin bu metni denetleyemeyeceğini söyleyen bir hukuki görüş vardı. Bu iki üyenin geri kalan dokuz üyeye karşılık bu görüşü savunduğu ve kayda geçirttiği anlaşılıyor.

Mahkemenin davayı kabul etmesinin ardından esas tartışmalı alana geçiliyor. Biliyorsunuz, ben dahil pek çok kişi, AYM’yi ‘Şekil denetimi adı altında içerik denetimi yapmak’la suçluyor. Mahkeme, kendi yarattığı bu tuhaf riyakâr tutumda ısrarlı. Önce, ‘Anayasa’nın 148. maddesine göre ben içerik denetimi yapamam, benim denetim yetkim sınırlıdır’ diyor, ardından ‘Ama Anayasanın 175, 148 ve 4. maddelerini birlikte okumak gerekir’ diyerek ‘Teklif edilemezlik’ halini de kendi denetim yetkisine alıyor, yani içerik denetimine giriyor. (Daha da ilginci, kararın ilerleyen sayfalarında ‘Biz burada yerindelik denetimi yapamayız’ diyerek Meclis’in yetkisine atıfta bulunuyor ama hatırlayın geçmişte mahkeme Anayasa’nın 10. maddesinde yapılan değişikliği iptal ederken tam da bunu yaptı!)

Esas tartışma, beklendiği gibi teklifin 8, 14, 16, 19, 22, 25 ve 26. maddelerinin ‘teklif yasağı’na girip girmediği konusunda yaşanıyor. Burada mahkeme başkanı Haşim Kılıç, üyeler Engin Yıldırım, Nuri Necipoğlu ve Serruh Kaleli karşı oy veriyorlar. Geri kalan 7 üye denetim istiyor.
Bu denetime geçilmesi kabul edilince başlıyor inceleme.

Madde 8, kamu denetçisini bir Anayasal kurum olarak sistemimize sokan madde. Bu maddenin kuvvetler ayrılığına aykırı olmadığı, yani iptal isteminin reddi hemen kabul ediliyor.

Madde 14, hâkim ve savcıların mesleki denetimlerinin Adalet Bakanlığı müfettişlerince yapılmasını öngörüyor. Bu maddenin de hukuk devleti ilkesine aykırılık taşımadığı hemen kabul ediliyor, iptal istemi reddediliyor.

Madde 16 ister istemez tartışmalı, çünkü Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısını artırıyor ve üye seçim yöntemini değiştiriyor.

AYM’nin üye sayısının artması üyeler Osman Paksüt, Zehra Ayla Perktaş ve Şevket Apalak’ın itirazıyla oy çokluğuyla kabul ediliyor. Yani bu üç üye, mahkemenin üye sayısının 11’den 17’ye çıkmasına itiraz ediyorlar.

Yine bu maddede çok ilginç bir gelişme yaşanıyor. Benim de bu köşede defalarca yazdığım yeni üye seçim yöntemi oybirliğiyle iptal ediliyor, Anayasa değişikliğine ilk ‘cerrahi müdahale’ mahkemenin oybirliğiyle gerçekleşiyor. (Getirilmek istenen düzenlemede, mahkemeye üye seçecek ‘seçmen’lerin adaylardan sadece birine oy verebilmesi söz konusuydu. AYM bu yöntem için açıkça ‘Yeni seçim yönteminin demokratik olmadığına kuşku yok’ diyor kararında.)
Madde 16’nın bu fıkrasında cerrahi müdahale gerçekleştikten sonra, fıkranın kalan halinin hukuk devletine uygunluğu bu kez oy çokluğuyla kabul ediliyor. Osman Paksüt, Fulya Kantarcıoğlu, Mehmet Erten ve Zehra Perktaş, karşı oy veriyor, yani fıkranın aslında tümüyle iptalini istiyor.
Buradan anlaşılıyor ki, cerrahi müdahalede bir uzlaşma oluyor ve mahkeme önce uzlaşmasını kayda geçiriyor, sonra da uzlaşmazlık noktasını ayırıyor. Farklı görüşteki insanların bir arada çalışabilmeleri açısından çok uygar bir yöntem.

Madde 19, Anayasa Mahkemesi kararlarının hangi oyçokluğuyla alınacağına ilişkin. Burada itiraz oybirliğiyle reddediliyor.

Madde 22 yine çok tartışmalı bir konu, hem de bugünün referandum tartışmaları açısından da önemli. Bu madde Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını değiştiriyor.

Mahkeme, kararında ‘... yürütmenin kurul (HSYK yani) üzerindeki etkisinin belirli ölçüde azaltıldığı anlaşılmaktadır’ diye yazıyor, yani ‘HSYK artık hükümetlerin etkisine girecek’ itirazlarını ciddiye almıyor, ‘Yandaş yargı yaratılacağı’ propagandasına karşı çıkıyor. Burada da karar oyçokluğuyla alınıyor, hemen hemen her fıkra için farklı itirazcılar var ama bir üye dikkat çekiyor: Osman Paksüt. Her kararın muhalifi o.

Yine madde 22’de, hukukçu olmayanların HSYK’ya üye olmasının önünü açan düzenleme, yine bir cerrahi müdahale ile ve bu kez oybirliğiyle iptal ediliyor.

Aynı 22. maddenin devamında üye seçim yöntemi konusu var. Burada da AYM’ye üye seçiminde olduğu gibi cerrahi müdahale ile kısmi iptal yapılıyor.

Sonra fıkranın geri kalan hali için oylamalar yapılıyor, Osman Paksüt, Fulya Kantarcıoğlu, Mehmet Erten, Şevket Apalak ve Zekra Perktaş iptal yönünde oy kullanıyorlar.

Sonrası sıradan aslında, çünkü madde 25 ve 26, AYM ve HSYK ile ilgili düzenlemeri tekrar eden geçici maddeler. Aynı cerrahi müdahaleler onlara da yapılıyor.


***


Görülen, AYM’de iki görüşün bulunduğu. Bu görüşleri sınıflamak kolay değil. Birine ‘liberal’ diğerine ‘katı laikçi’ demek belki mümkün ama ne kadar gerçeği yansıtır emin değilim.

Çünkü ‘liberal’ görüş sahibi diyeceğimiz bir üye kalkıp bir konuda ‘katı laikçi’lerle aynı yönde oy kullanabiliyor veya tam tersi. Bu son kararda görülen, çok katı görüşü olan bazı üyeler var ama onlar bile gerektiğinde, aklı selim öyle emrettiğinde uzlaşmaktan kaçınmıyorlar. 

Yani, aslında mahkeme içinde bir hayli medeni bir ilişki var; insanlar farklı görüşte olsalar bile birbirleriyle konuşmaya devam ediyorlar. 

Benim kendi yakın çevrem dahil, okumuş yazmış sayılan kesimlerde yaşanan kutuplaşma/kavga eğilimi henüz mahkemeye yansımamış, insanlar hâlâ birbirlerinin yüzüne bakabilecek ölçüde medeniler. Umarım hem de öyle kalırlar.

Eh bu da tesellisi.