Gündem

'Hiçbir şey hissetmedim, vurup kafayı yattım'

Balyoz soruşturması ve evrakta sahtecilik, görevi kötüye kullanma suçlamalarından tutuklanan Cihaner, tahliyesinin ardından Cumhuriyet Gazetesine konuştu.

22 Haziran 2010 03:00
T24 - Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner, 4 aylık tutukluluk süresinin sonunda İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği kararla 18 Haziran 2010 Cuma günü Ankara Silivri F tipi Cezaevi'nden tahliye oldu. Balyoz soruşturması ve evrakta sahtecilik, görevi kötüye kullanma suçlamalarından tutuklanan Cihaner, tahliyesinin ardından Cumhuriyet Gazetesine konuştu.


İlhan Cihaner'in Cumhuriyet Gazetesinde "Gandi modeliyle direndi" başlığıyla yayımlanan (22 Haziran 2010) yazı şöyle:


Türkiye onu başsavcılık makamı basılıp adliyeden çıkarılırken polisin esas duruşla uğurladığı Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olarak tanıdı. Ardından ise Yargıtay’ın pek çok kez istemesine ve girişimde bulunmasına karşın dava dosyasının o il senin bu kent benim “kaçırılmasını” şaşkınlıkla izledi.

Dört ay cezaevinde tutuklu kalan Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’i “İnsan ve Cumhuriyet sevdalısı” nitelemesi anlatır. Biz cezaevindeki zor günlerini anlatmasını istemiştik o bize cezaevinde çalışanların sorunlarını anlatmayı yeğledi. Biz karşılaştığı hukuksuzluk ve haksızlıkların izini sürdük, o bize adalet duygusunun rencide olduğu toplumların yaşayacağı felaketleri anlattı. Yaşadığı tüm tatsızlıklara karşın alçakgönüllülüğünü koruyan Cihaner “ben” yerine “biz” diyebilen bir insan. Yaşadıklarının kişiselleştirilmesi durumunda “büyük resmin gözden” kaçacağı kaygısında. Cihaner’e göre büyük resim adalet duygusunun yerle yeksan olması...

Makamının basılıp gözaltına alındığı 16 Şubat 2010 tarihine gelinceye kadar sistemli biçimde aleyhine yayınlar yapıldığını anımsatan Cihaner, tutuklanacağının aklından geçip geçmediğini sorduğumuzda, başlıyor anlatmaya: “Ciddi suç iddiaları vardı ama soruşturma bile yapılmadı. Adalet Bakanlığı’nın da sürece seyirci kalması, açıkçası bu noktaya (tutuklama) gelineceğini hissettirdi. Süreç içerisinde alternatiflerin tamamı aklımızın köşesinde vardı. Normali olduğu için de değil, her şey zıvanadan çıktığı için. Özel yargılama usulü göz ardı edildi. Zihin cimnastiği de olsa soruşturma aşamasında olası bir gözaltı yaşasam bile birinci sınıf olmam nedeniyle kovuşturma aşamasının Yargıtay’da yapılacağı konusunda hiç kuşkum yoktu. Hatta bunu sadece ben düşünmedim. Zaman gazetesinde, Adalet Bakanlığı’nın 16 Şubat tarihli sabaha karşı yaptığı açıklamada bile yargılamamın Yargıtay’da yapılacağı yazıyordu. Ama cep kitabı hukukçular gibi birileri çıkıp kanundan sayfa açıp yorumlar yaparak durumumu değerlendirdi. Mademki her şey bu kadar basitti bunca hukukçu ne diye yıllarca hukuk fakültelerinde dirsek çürüttü?”

‘Vurup kafayı yattım’

Erzincan Adliyesi’ndeki Başsavcılık makamının “basılıp” gözaltına alınmasının ardından Erzurum’a gidişi ve cezavindeki ilk gününü sorduğumuzda bilinmez bir geceyi anlatmasını beklemiştik. O ise kırık dökük ve o güne çok da önem atfetmeyen cümlelerle “Dramazite edilecek şeyler değil. Gözaltı ve tutukluluk süreci harala gürele bir süreçti. Hiçbir şey de hissetmedim. Vurup kafayı yattım!” Şaşkınlığımız karşısında “Abartılı gelebilir ama yerimi bile çok yadırgadığımı söylemem” bile deyiverdi olanca sakinliğiyle.