T24 - Fener Rum Patriği Bartholomeos'un CBC televizyonuna verdiği mülakatta, 'Bazen çarmıha geriliyor olsak da Türkiye'de kalmayı tercih ederiz' demesi ile başlayan tartışma sürüyor.
Milliyet gazetesinden Aslı Aydıntaşbaş'a konuşan Bartholomeos, ‘Oksijenimiz kalmıyor. Patrikhane tükeniyor’ dedi. Erdoğan'ı azınlıklar konusunda cesur bulduğunu vurgulayan Patrik, Ruhban Okulu'nun açılmasını derin devletin izin vermediğini söyledi.
İşte o röportaj:
Erdoğan cesur
Aslında siyasetçiler arasında bizimle en çok ilgilenen bugünkü başbakandır. Sayın Erdoğan, diğer siyasetçilerimizden daha fazla ilgileniyor azınlıklarla. Cesur ve iyi niyetli. Ermenilere, Kürtlere, Alevilere açılımlar yaparak cesur adımlar atıyor. Bunlar Türkiye için yararlı şeyler. Eminiz sıra bize de gelecek.
CBS röportajını planlamadım
Çok röportaj talebi var. Ben önce itiraz ettim. Ama Amerika’daki müminlerimiz ısrar etti. Sonunda kabul ettim. CBS’den birkaç defa geldiler. Paskalya’da geldiklerinde çok hastaydım. Yine de Heybeli’ye çıktık.
Söylediklerim hakikat
Fakat söylediklerimiz yalan değil, hakikat. Hakikatleri söyledim ama yaranamadık.
Çarmıh mecazi anlamda
O cümleye odaklandılar. Çarmıhı mecazi anlamda kullandım. Çile çekiyoruz, sıkıntı çekiyoruz anlamında.
Oksijenimiz tükeniyor
Niye çile çekiyoruz? Patrikhane’nin oksijeni tükeniyor. Heybeliada tabii. Din adamı yetiştiremezsek ne olacak? Avrupa’daki metropolitlerimizin çoğu 70’in üzerinde. Almanya, Belçika, İsveç, Avustralya, hep bize bağlı. Metropolitleri yaşlı. Buradakiler de 75 civarında. Ben şimdi buralara kimi tayin edeceğim? Nereden bulacağım? Niye Türkiye’de yetişmiş, Heybeliada’da okumuş bu toprakları seven din adamları tayin etmeyelim de sağdan soldan toplayıp tanımadığımız kimseleri gönderelim? Okul kapalı diye din adamlarımızı Selanik’e sağa sola göndermek zorundayız. Çoğu dönmüyor. Diyelim ki ruhban okulu açıldı. Yeni ruhaniler yetişene kadar aradan 5-6-7 sene geçecek. Zaman geçiyor boşuna vakit kaybediyoruz...
Atatürk niye kapatmadı?
Bu okul Osmanlı’da açıktı. Atatürk döneminde açıktı. Peki, Atatürk niye kapatmadı okulu? İnönü kapatmadı, Menderes kapatmadı... 1971’de haksız olarak kapatıldı. O zaman kapatılan okullar üniversiteydi. Bizimkisi ise yüksek meslek okulu.
Her türlü formüle açık
Biz din adamı yetiştirmek istiyoruz. İster üniversite olsun, ister okul. Devlet ne derse desin. Ruhani yetiştirmek istiyoruz. Bu imkânı devlet bize vermeli.
Lozan bize bu hakkı veriyor
Lozan anlaşmasında açıkça diyor ki, azınlıklar kendi masraflarıyla din eğitimi veren okullar açabilir. Vardı ve kapatıldı. Yeni bir hak istemiyoruz. Lozan’ın öngördüğünü istiyoruz.
Başıboş bir okul değil
39 sene geçti açıldı, açılacak. Hüseyin Çelik, Milli Eğitim Bakanı olarak ‘Hukuki engel yok bana kalsa yarın açarım’ dedi. Okul başıboş bir okul değil. Milli Eğitim’e bağlı. Bazıları istemediğimizi yazıyor; yalan. Devlet kontrolü istemiyorlar deniyor. Yalan. Şimdi gitseniz kapıda hâlâ Milli Eğitim levhası var.
Kimse fikrimizi sormadı
Duyuyoruz ruhban okuluyla ilgili çalışmalar varmış Ankara’da. Şikâyetimiz kimsenin şimdiye kadar bize gelip sormamış olması. Bizi doğrudan ilgilendiren bir konu için yapılan çalışmalardan haberimiz bile yok. Bunu Egemen Bağış’a söyledim. Dinledi sağ olsun. Bir komisyon olsun ve konuşalım, dedim.
Derin devlet izin vermiyor
Herhalde derin devlet istemiyor. Çünkü hükümet istiyor, Hüseyin Çelik “bana kalsa hemen açarım” demişti. Nimet Çubukçu hukuki engel yok dedi. Buna rağmen açılmıyorsa demek ki bir yere takılıyor. Kimdir bilmiyorum.
Mütekabiliyet mantıksız
Okulun açılması için mütekabiliyet isteniyor. Ama biz 3-4 bin Rum Batı Trakya’daki 130 -150 binle nasıl mukayese olabilir? Mütekabiliyet gayri mantıki ve gayri ahlaki.
Rehin tutuluyoruz
Gazetelerde Nimet Çubukçu’nun ‘Hukuki engel görmüyorum. Ama Yunanistan’da Türkiye’nin taleplerini yerine getirsin’ dediği yazıldı. Yani Kıbrıs ve Batı Trakya’daki Türkler nedeniyle rehin tutuluyoruz. Ama biz Türk vatandaşıyız. Türk vatandaşı olarak haklarımızı istiyoruz.Lozan bize haklarımızı veriyor. Bu sayede sevgi barış içinde münevver din adamları yetiştirdik. Heybeliada mezunları her yerde iyi hatıralar bırakıyor.
Kırıldık, gittik
Diyorlar ki, ibadet özgürlüğü var. Evet, ibadet özgürlüğü var ama mümin yok. Çünkü Rum cemaati gitti, gönderildi. 1964’te 12 bin Rum, Yunan vatandaş, Kıbrıs yüzünden 24 saat içinde sınırdışı edildi. 1955’te 6-7 Eylül oldu. 1955’te kırıldık. Kiliseler yakıldı. Ben talebeydim o yıllarda Heybeliada’da. Yaz olduğu için memleketim Gökçeada’daydım. Orayı da kıracaklardı ama dönemin Gökçeada metropoliti bir şeyler duymuş. Valiyi aradı. Çanakkale Valisi Gökçeada’da kıyımı engelledi. Ama burada evlerimiz, dükkânlarımız, kiliselerimiz yakıldı, yıkıldı. Rum mezarları talan edildi. Kemikler çıkarıldı. Haçlar kırıldı. Güz Sancısı filmini gördünüz mü?
Cemaatimiz tükeniyor
Sabrımız tükeniyor, cemaatimiz tükeniyor, çözüm gelmiyor. Seneler geçiyor. Patrikhane nefes alamayacak durumda. Eğer Yunanistan’dan hafta sonu gelen hacılar olmasa, kiliselerimiz boş. 3 bin Rum kaldı. Güzelim kiliseler bomboş...
Bombaladılar
Patrikhane’ye kaç defa bomba atıldı. (Bir bir anlatıyor) Şu gördüğüm pencerede kocaman bir delik açıldı. Ben yoktum ama yan odada çalışan genç ruhani sakat kaldı. İBDA-C dediler. Bilmiyorum.
'Kafes'te öldüreceklerdi
Bombalar kesildi ama diğer problemler çıktı. Baksana Ergenekon’a. Şimdi de Kafes var. (Zaman’dan bir kupür gösteriyor) Adam itiraf ediyor ki, beni, Mesrob’u ve İshak Alaton’u öldürecekmiş. Daha ne diyeyim? Bu çarmıha gerilmek değilse nedir?
Ergenekoncular buldu
(Ergenekon’dan tutuklu Sevgi Erenerol ve Kemal Kerinçsiz, kariyerlerini Patrikhane’yle mücadeleye adamış isimler.) Daha güvendeyiz ama hâlâ sorunlar var. Sevgi Erenerol, Kerinçsiz Allah’tan buldular. Galata’da 4 Rum kilisesi vardı. Devlet bizden aldı, Erenerol ailesine verdi. O kiliseler dedelerimizin alın teriyle inşa edilmişti. Gelirleri onlara geçti, çok para kazandılar.
Erdoğan sevinirdi
Belediye Başkanlığı döneminden beri tanışıyoruz. 15 Ağustos’ta Anadolu Kulübü’nde yemek yedik. Güzel bir atmosferdi. Programda olmamasına karşın eski Rum yetimhanemizi ve Aya Yorgi Manastırımızı ziyaret etti. Bizi onurlandırdı, sevindirdi. Güzel sinyaller verdi. Şimdi gerisini bekliyoruz.
Kilisemizde bilardo salonu!
Patrik’ten bir kelime öğrendim: mazbut. Yok, “evine sadık erkek” anlamında değil. Yıllardır Rum mülklerine uygulanan politikanın devletteki kod adı ‘mazbut’. Patrik sürekli ‘O okulu mazbut ilan ettiler’, ‘Bu manastırı mazbut yaptılar’ diyordu. Sonunda açıkladı. Vakıflar Genel Müdürlüğü, yıllardır Rum mülklerine çeşitli gerekçelerle el koymuş. El koyduktan, yani ‘mazbut’ ilan edildikten sonra, yönetimi Vakıflar belirliyor, tüm gelirler oraya gidiyor. “Hükümet bize yardımcı olmak istiyor ve yeni vakıflar kanununda bazı şeyleri düzelttiler. Ama hâlâ 24 mazbut vakfımız var. İade edilmedi.”
Bilardo salonu
2007’de Edirnekapı kilisemize gittim. Bahçesinde eski bir Rum okulu vardı. El konmuş, kiralanmış, bilardo salonu olmuş. Fotoğraflarını Hayati Yazıcı’ya gönderdik. Burası niye mazbut olsun? Patrikhane var, cemaat var. Gelişigüzel mazbut ilan ediliyor ve devletin eline geçiyor. Biz kilisenin avlusunda ibadet ediyoruz, birkaç metre ötede bizim eski Rum okulunda bilardo oynuyorlar.
Diyalog merkezi olacak
Büyükada’daki meşhur yetimhanemiz var. Vakıflar Genel Müdürlüğü binayı elimizden almaya çalıştı. İtiraz ettik, avukatlara bol para harcadık. AİHM’ye gittik, hakkımızı bulduk. Yetimhaneyi çevre sorunları ve dinler arası diyalog merkezi yapacağız.
Hemşerim Marina
Rum vatandaşlarımız emin olun ki devletimize bağlı insanlardır. Biz devlete problem çıkarmadık. Ne esrarkeş, ne hırsız çıktı. Problem çıkarmadık, problemlerin kurbanıyız. İstiklal Marşı okuyan Marina Gökçeadalı hemşerim. Dün geldi. (Sorum üzerine) Evet, evini yaktılar, kardeşi öldü.
Patrikhaneden açıklama:
Başbakan’ın ‘kefenli’ sözlerine gönderme
Fener Rum Patrikhanesi de ‘kendini çarmıhta hissetme’ deyimiyle ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Patrikhane, deyiminin, sorunların sebep olduğu üzüntü ve sıkıntıların ifadesinden ibaret olduğu belirtilerek, “Bütün dillerde bu tür deyimler vardır ve dar söylemleriyle değil, o dilde yüklenen anlamlarıyla değerlendirilirler. Patrik , özel olarak hükümetimizden gelen bir baskıyı ifade kastını taşımadığı aşikârdır. Nitekim Başbakanımız da çektiği sıkıntıları zaman zaman batı dillerindeki ‘çarmıh’lı deyimlerle değil, Türkçemizdeki ‘kefenli’ deyimlerle ifade etmişlerdir” denildi.
Erdoğan ne demişti?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 4 Haziran 2006’da Ak Parti Şırnak il kongresine katılmış, gazetecilerin “Size yönelik suikast iddialarına karşı gezinizi ertelemediniz” sözlerine “siyasetçinin bayramlığı ile kefenliği yanındadır” yanıtını vermişti. Erdoğan 12 Şubat 2008’deki grup toplantısında da CHP lideri Deniz Baykal’ı “idam sehpasını gösteriyor” diye eleştirmiş ve “Biz o beyaz çarşaflarla beraber yola çıktık” demişti. Erdoğan son olarak bir yıl önce de ekonomik krize karşı önlem alınmadığı eleştirileri üzerine “Ölüm sinyalleri vermeyen bir hastaya kefen hazırlayan doktor, aile gördünüz mü?” demişti.