AKP ve MHP’nin üzerinde anlaştığı iç tüzük teklifinin tüm maddeleri, dün TBMM Anayasa Komisyonu’nun sabaha kadar süren çalışmasında kabul edildi. İç tüzük görüşmelerine HDP'li Meral Danış Beştaş'ın konuşması damga vurdu. “Bu tüzüğün en temel kodu bir, muhalefeti susturmak; ikincisi de bu anti Kürt tüzüğüdür. Bu bir Kürt tüzüğüdür. Kürt dilinin konuşulmasını engelleme, Kürtlerin, Kürt halkının, Kürdistan’ın taleplerinin Mecliste ifade edilmesini önleme amaçlıdır” diyen Beştaş, “Kurtuluş Savaşı, Çanakkale gibi bir çok büyük olaylarda ortak hareket edildiğini belirterek, “bu ülkede en az Türkler kadar, diğer bütün farklılıkların da bu ülkenin sahibi olduğunu, bu ülkenin ortak vatan olduğunu akıllardan çıkarmayalım” ifadelerini kullandı.
“HDP’de herkes Kürt değil, herkes Türk de değil, herkes Ermeni de değil. Bütün farklılıklarımız var ama biz ortak ilkelerde buluşuyoruz” diyen Beştaş, “Ben kendimi -yani hiçbirimiz- bir Kürt kadını olarak Türkiye dışında bir yere ait görmedim, burası benim vatanım, ben burada doğdum, buruda büyüdüm, burada okudum ama kendi dilimle konuşmak, kendi dilimle düşüncelerimi ifade etmek kadar da doğal bir hak olamaz” şeklinde konuştu.
Anayasa Komisyonu’nda iç tüzük değişiklik teklifi üzerinde konuşan HDP’li Beştaş’ın tutanaklara yansıyan konuşması şöyle:
“Burası benim vatanım”
Bu tüzüğün en temel kodu -dediğim gibi- bir, muhalefeti susturmak; ikincisi de bu anti Kürt tüzüğüdür. Bu bir Kürt tüzüğüdür. Kürt dilinin konuşulmasını engelleme, Kürtlerin, Kürt halkının, Kürdistan’ın taleplerinin Mecliste ifade edilmesini önleme amaçlıdır ama şunu unutmayalım: Gerçekten, Türkiye’de Kurtuluş Savaşı Dönemi’nde, Çanakkale’de ve daha çok birçok büyük meselede ortak hareket edildiğini ve bu ülkede en az Türkler kadar, diğer bütün farklılıkların da bu ülkenin sahibi olduğunu, bu ülkenin ortak vatan olduğunu akıllardan çıkarmayalım. Halkların Demokratik Partisinde herkes Kürt değil, herkes Türk de değil, herkes Ermeni de değil. Bütün farklılıklarımız var ama biz ortak ilkelerde buluşuyoruz. Ben kendimi -yani hiçbirimiz- bir Kürt kadını olarak Türkiye dışında bir yere ait görmedim, burası benim vat anım, ben burada doğdum, buruda büyüdüm, burada okudum ama kendi dilimle konuşmak, kendi dilimle düşüncelerimi ifade etmek kadar da doğal bir hak olamaz, kendi dilinle eğitim talep etmek kadar doğal bir hak olamaz, kendi kültürünü yaşatma isteği kadar doğal bir hak olamaz ve bugün bütün ulusal üstü sözleşmeler, Türkiye’nin taraf olduğu bütün sözleşmeler, AİHM’in içtihatları ve belgeler bunu desteklemektedir
“Biz silahlı olarak hiç girmiyoruz; burada silahlı kolluk personelinin de sürekli koridorlarda dolaşmasını”
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Bugüne kadar hakaret ve küfür konusunda da çok kötü bir sicil olduğunu düşünmüyorum. Zaman zaman kötü sözler, cümleler kullanıl sa da bunun olması ayrı bir şey ama şu bölüm özellikle “Türk milletinin tarihine ve ortak geçmişine yönelik hakaret ve itham…” Ayrıca, “Anayasa'nın ilk 4 maddesinde çerçevesi çizilen anayasal düzeni tahkir ve tezyif etmek, Türkiye Cumhuriyeti'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü esasında Anayasa'da düzenlenen idari yapısına aykırı tanımlamalar yapmak…” 5’inci fıkrası “Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna ve komisyonlarına silahlı olarak girmek, fiilî saldırıda bulunmak.”
Şimdi, silahlı olarak biz hiç girmiyoruz, bilmiyorum yani giren var mı açıkçası onu da bilmiyorum ama burada başka bir kaygı dikkatimizi çekiyor, bir güvensizlik durumu dikkat çekiyor. Silahlı olarak girilmemesi tabii ki olmalı, kabul ederiz ama burada silahlı kolluk personelinin de sürekli koridorlarda dolaşmasını da bu Anayasa Komisyonunun dikkatine sunmak isterim. Asıl tehlikelerden biri de o. Herhâlde milletvekilleri birbirine silah çekmeyecek. Bilmiyorum ama bu konuda milletvekillerine güvenmeme halini de bir soru işaretiyle ortaya atmak istiyorum.
“İşkence varsa işkence yazacağız”
Meclis Başkanlığı önergelerimizi iade ediyor sürekli. Biz bir önergeyi 4 kere vermek zorunda kalıyoruz. Niye? “’İşkence’ yazdınız.” İşkence varsa işkence yazacağız. İşkence raporu varsa elimizde biz milletvekili olarak soru önergesinde işkence yerine ne diyelim? Muadili yok ki bunun. Ya da 10 Ekimde Ankara’nın göbeğinde 101 insan katledildi, bir katliam meydana geldi. Şimdi, biz “10 Ekim katliamı” dediğimizde bunu iade ediyor, “‘Katliam’ kavramını kullanamazsınız.” diyor. Bizim iade edilen önerge sayısı değerli arkadaşlar, bu aslında bu Meclis başkan vekillerinin takdirini de ortaya koyuyor. Meclis araştırma önergelerinden kaç tanesi iade edilmiş? 613'ü. Yazılı soru önergelerinden 1.421 tanesi iade edilmiş. Bu basit bir rakam değil. Soru sordurmuyor Meclis Başkanı bize.
“Kavasların eline bir pos cihazı koyalım, kürsüde konuşan milletvekili ceza alacak ya?”
Bu sefer 15’inci maddedeki kodların nasıl uygulanabileceğini hep birlikte takdir edelim. Bence şunu da yapalım eğer bu kabul e dilecekse. Artık bundan sonra kavasların eline bir tane pos cihazı koyalım, gitsin, kürsüde konuşan milletvekili ceza alacak ya 10 bin lira mıymış, üçte 1’iymiş, o kavramı kullandı diye pos cihazından hemen kredi kartından kessin. Konuşalım, paramızı da verelim, böyle bir şey ya da hani hukukta var ya, para cezaları ödenmediğinde bunun yerine hapis cezası oluyor, Meclise bir de hapishane kuralım. Diyelim ki: Milletvekili parasını ödesin, ödeyemezse hemen Meclisin bahçesinde bir cezaevi var, orada sizi cezaevine kapatalım. Bu kadar gülünç duruma düşüyoruz. Ben bunu espri olsun diye söylemiyorum.
“Osmanlı’daki Kürdistan eyaletini nereye koyacağız”
Şimdi, bu konuda tabii ki en önemli tarihsel arka plan yine Kürt meselesidir, Ermeni meselesidir, Alevi meselesidir ve bu konuda devletin temel kodlarıdır, ortak değerler dediğimiz. Bunları kim nasıl değerlendirecek? Şimdi, Türk milletinin tarihini ve ortak geçmişini… Bana göre millet dediğimiz Kürt’üyle, Türk’üyle, Alevi’siyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Pomak’ıyla, Süryani’siyle hep birlikte millettir. Ortak değer dediğimiz -demin işte söyledi- Çerkez Ethem’i nereye koyacağız? Osmanlı’daki Kürdistan eyaletini nereye koyacağız, Lazistan’ı nereye koyacağız? Onlar ortak değerimiz değil mi? Çıkıp bir milletvekili bunları anlattı. Hayır, Meclis başkan vekili de der ki. “Bu, bizim ortak değerimiz değil, ben sana para cezası veriyorum. Hadi paranı öde, paranı ödeyemezsen cezaevine git.” Bence o hükmü de getirelim. Şimdi, bu kadar aşağılayıcı bir yöntem olabilir mi Meclisin iradesi anlamında?
İktidar partisi içinde çok sayıda Kürt milletvekili arkadaş da var, diğer partilerde de var. Burada bizim tarihsel kodlarımız, dilimiz, kimliğimiz, kültürümüz ve yaşadığımız coğrafya reddediliyorsa, biz bu Parlamentoda bunları söyleyemiyorsak zaten bunun bir dikta yönetiminin tahakkümü altında yaşamakla eş değer olacağını ifade etmekte bir sıkıntı görmüyorum.