Nöro-psikiyatr Dümen, "Kürtaj cinayetse, bu cinayeti Türkiye’de şu anda işlememiş insan bence yok gibidir. Ben bile 4 kere işledim" dedi.
Dümen, Habertürk'ten Kutlu Esendemir'in sorularını yanıtladı.
İşte o söyleşi:
Başbakan Erdoğan’ın “Her kürtaj bir Uludere’dir” sözlerini nasıl karşıladınız?
İnsanların bir bilimi var ve insan bilimine tıp karışır. Toplumun da bir bilimi var; ona da sosyoloji karışır. Sosyolojiye gitmek için insan biliminden geçmek gerekiyor, çünkü sosyolojiyi insan yaratır. İnsan olmazsa sosyoloji olmaz. Bir ailede bir çocuğun yapılıp yapılmaması, yalnız o aileyi ilgilendirir. Bir çocuk bir annenin 3 yılına mal olur. Çocuğunuzu 1 yıl karnınızda taşıyorsunuz, 2 yıl da çocuğun en önemli bakım süreci... Bu 3 yıl, 3 çocuk doğurmuş bir kadının 9 yılına mal olur.
Başbakan, sıklıkla toplumda 3 çocuk istiyor.
Sayın Başbakan’ımızın herkes ağzına bakıyor ve kendisinin söylem tarzı çok önemli. “Kürtaj cinayettir” dediği zaman, bir yığın yere gönderme yapılıyor. Yani kürtaj cinayetse, bu cinayeti Türkiye’de şu anda işlememiş insan bence yok gibidir. Ben bile 4 kere işledim.
Kürtaj kararınızda partnerinizin ruh hali ne oldu?
Ne partneri yahu, karım! Şimdi ben 80 yaşındayım. Genç de karım var diyelim. Bugün gebe kaldı. Şimdi düşünüyorum; bu çocuk doğduktan sonra ben 3-5 sene daha yaşarım. Fakat o çocuğu bırakıp nasıl gideceğim kardeşim? Çocuğu da seviyorum.
Eşiniz büyütebilir.
Bu çocuk onun da hayatını zorlaştıracaksa zorlamanın anlamı yok... Ayrıca gebeliğin de mucizeleri vardır. Bekârlığınızda hiçbir kadınla, kızla yatmadınızmı? “Yatmadım” diyen çıksın. Eğer yatıyorsa, eğer gebe kalmışsa adam gibi götürürsün. Kürtajın başında durursun.
'Sosyolojik olarak taraftar değilim'
Kürtaj, kadınlar açısından bir handikap değil mi? Bir annenin, çocuğunu kürtaj etmesi ya da doğurduktan sonra bir yere bırakmasının manevi acısını kimse düşünemez. Şimdi bu açıklamalarla geçmişte bir kürtaj yapan ve bugün 40-50 yaşına gelmiş annelere dahi bu gönderme yapılıyor. Burada daha yumuşak söylemler kullanılabilirdi. Nüfus patlaması bir tüketim makinesidir. Bugün doğan çocuk en erken 20 yıl sonra üretime geçer. Geleceğin mutluluğu için bugün bütün hayatımızı, toplumun bütün dengelerini bozacak böyle bir girişime ben sosyolojik olarak çok taraftar değilim.
'Ürettiğiniz çocuklar aşk çocukları olsun'
Tecavüz sonucu doğan çocuğa devletin bakması da gündemde...
Tıpta, “istenmeyen çocuk fenomeni” vardır. İstenmeyen çocuk hayata en kötü şanslarla doğar. Sempati, sevgi görmez, hep horlanır, hep yüzüne vurulur. İstenmeyen çocuk dejenere olur. İstenmeyen çocuğun zoraki istenir hale sokulması bir yana, Türkiye’de şu anda evliliklerin 5’te biri boşanmayla sonlanıyor. Türkiye’de yüzde 20 dolayında çocuk evlilikleri var. Yüzde 50’lerin kıyılarında dolaşan görücü usulü, yöresine göre görmeden evlenmeler var. Tabii ki zoraki evlenmeler var.
Burada sorun ne?
Şunu söylemek istiyorum: Ürettiğimiz çocukları, aşk çocukları olarak üretmeye yöneltelim. Aşk çocukları güzel olur. Aşk çocukları akıllı olur. Aşk çocuklarında gizemini bilmediğimiz doğanın bir seçimi vardır. At haralarına koymuşlar kısrakları. “En iyi atlardan, en iyi tayı elde ederiz” demişler. Oysa özgür bırakılan kısrakların tayları daha iyi olmuş. Çünkü genetik seçmeleri bilmiyoruz. Neden bir erkek o kadını, bir kadın bir erkeği beğenir? Biz bunu bilmiyoruz. Bunun içinde doğanın gayet gizemli bir sırrı var.
Bazı Avrupa ülkelerinde de kürtaj yasağı var...
Bugün Avrupa’da bazı ülkeler kürtajı yasaklamışsa, o ülkelerde 14-15 yaşındaki kızın babası ya da annesi, cebine gebelik koruma hapını koyuyor. “Bak kızım bunu ihmal etme” diyor. Erkek çocuk kafede basıyor düğmeye, prezervatif, “tak” diye düşüyor. Ama bizde evli barklı adam eczaneye giriyor, hele karşısındaki kadınsa prezervatif dahi alamıyor. Gebelikten korunmayı normalleştirmemişseniz, aile nüfus planlamasını belli bir rejime sokmamışsanız kürtaja engel olamazsınız. Kaldı ki zaten bizde kadın ölümüne yapıyor bunu.
'Prezervatif yoktu streçle sardım diyen gençler var'
2012 yılı Türkiye’sinde size gelen mektuplardan nasıl bir fotoğraf ortaya çıkıyor?
Bir sürü mektup geliyor. Ama şu Türkiye’nin ayıbıdır: Hiç kimse şimdiye kadar bana, “Hangi şiiri okursam sevgilimle daha yakınlaşmayı sağlayabilirim?” diye sormadı. Kız arkadaşının kolasına ilaç atıp, yanlışlıkla ilaçlı kolayı içen gençten tutun, “Prezervatif yoktu, streçle sardım” diyenlere kadar. Düşünemezsin bile! Bunu Orta Afrika’da mı, bir muz cumhuriyetinde mi, Mısır’da mı, Türkiye’de mi bir genç üretiyor bilemezsin. Sen benim gencimsin, yüreğim sızlıyor.
‘Kızım birinden hamile kalsa kürtaj yaptırırım’
Kadınlar da herhalde kolay gitmiyor kürtaja?
Öncelikle para bulacak, sonra doktoru bulacak. O doktor yakınınızdan biri olacak. Gidip kadın doğumcuya “Ben kürtaj olacağım” diyerek olmuyor bizde. Tavsiye aranıyor, referans aranıyor.
Kürtaj 1983’te serbest bırakılırken hangi kriterler göz önüne alınmıştı?
Kriteri boşverin ama kürtaj serbestisinden dolayı nüfusta bir azalma olmadı. Devlet istatistiklerine bakılınca bu açıkça görülüyor.
Size gelen vakalarda kürtajla ilgili trajik olaylarla karşılaştınız mı?
Bir sürü... Ama bir tanesini hiç unutamadım. Kız, tecavüze uğramış. Adam da kaçmış, nerede olduğu belli değil. Çalışarak anne-babasını geçindiriyor bir de. Hamile kalmış. Karnını sıkmış. Şişmanlamış gibi yapmış. Sonra bebeği de çatı katında doğurup, oraya koymuş. Sabah giderken emziriyor, akşam gelene kadar çocuk çatı katında ağlıyor, sızlıyor, kimse duymuyor. Akşam geliyor emziriyor. Bir gün bana, “Hocam ben bakamıyorum, çocuğu Darülaceze’ye verelim onlar baksın. Ailem duyarsa işe göndermez, mahalleye rezil oluruz” diye geldi. Darülaceze’de, üst düzey bir yetkiliye telefon ettim. “Hayır, alamayız” dedi. “Peki ne olacak? Cami avlusuna mı bıraksın?” dedim. “Cami avlusuna bırakırsa o zaman alırız” dedi.
Yasak, Türkiye’de kürtajı azaltır mı?
Azaltır mı canım, nasıl azaltacak? Benim haberim olsa ne olacak olmasa ne olacak, olsa “Doğur “ mu diyeceğim yani? Ben kendi kızımdan söz ediyorum mesela. Gitti bir erkekten gebe kaldı. “Benim kızım” deyince herkes dikkat kesiliyor. Güneydoğu’daki de benim kızım. Kızımın başına bu gelse, ben kürtaj yaptırırım. Giderim başında da beklerim. Yoksa nasıl olacak bu iş? “Efendim böyle olursa namus korunur” deniyor. İşte orada herkes yanılıyor. Namus baskı altına alınınca, engellendiği gibi yara da alıyor. Çünkü güven kadının özbenliğini geliştirir, özbenliği gelişmiş kadın birey olur ve sevdiği varsa kafasını çevirip bakmaz.
‘Sezaryen kadının insani hakkıdır’
Sezaryenle doğuma yaklaşımınız nedir?
Bir doktor olarak sezaryenden yanayım. 1-2-5 çocuk... Bu kadını deforme ediyor ve bu deformasyon erkeğe olumsuz yansıyor. Hem iletişim, hem estetik, hem görüntü bakımından... Kalça düzeni, karın düzeni... Kadın yıpranıyor. Kolay değildir bir doğum. Uzun vadede kadın sağlıklı, güvenli ve komplekssiz olacaksa sezaryen onun insani hakkıdır. Sezaryenden bir ölüm çıkıyorsa o da doktorun hatasıdır. O zaman estetik ameliyat da yaptırmayalım. Niye kadın estetik yaptırıyor? Çünkü daha güzel, daha hoş oluyor, kocasını eve bağlasın diye yaptırıyor.
‘Mastürbasyon Türkiye’de sosyal soruna dönüşüyor’
Seks, üreme amaçlı mı düşünülüyor?
Üreme seksin bir parçası. 15-18 yaşımızdan 28 yaşımıza gelene kadar üremek için mi çırpınıyoruz? Seks, doğanın, biyolojinin kurgusu içinde var. Seks demek iki ayrı cinsin birbiriyle mutlu olmasıdır. El ele tutuşup parkta gezmek de bir tür cinsel birleşmedir. Kürtaj cinayetse, mastürbasyon nedir? Kadınla erkek arasındaki mesafe açıldıkça sorun büyüyor. Kadın nerede, kız nerede? Evde, kapalı. Caddede, köyde, kentte yok. 15 yaşında başlıyorsun mastürbasyona. 30 yaşına kadar evlenemiyorsun. 15 yıl mastürbasyon yapıyorsun. Beyin kodlanıyor. Adam fıstık gibi kadınla evli, seviyor ama mastürbasyon bağımlısı. Mastürbasyon Türkiye’de sosyal bir soruna dönüşüyor.