T24 - Milliyet gazetesi yazarı Hasan Cemal, Genelkurmay Başkanlığı'nda görev teslim töreninde Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ve Orgeneral Işık Koşaner'in konuşmalarındaki ortak noktayı "Türkiye'nin işi, 'değişim'e bu kadar kapalı zihniyetlerle gerçekten zor" olarak belirledi.
Hasan Cemal'in Milliyet gazetesinde "BAŞBUĞ VE KOŞANER’İN KONUŞMALARINDAN 15 NOKTA: Türkiye’nin işi, değişime bu kadar kapalı zihniyetlerle gerçekten zor!" başlığıyla yayımlanan (29 Ağustos 2010) yazısı şöyle:
BAŞBUĞ VE KOŞANER’İN KONUŞMALARINDAN 15 NOKTA
Türkiye’nin işi, değişime bu kadar kapalı zihniyetlerle gerçekten zor!
Eski ve yeni Genelkurmay Başkanları Orgeneral İlker Başbuğ’la Orgeneral Işık Koşaner’in Cuma günkü devir teslim törenindeki konuşmalarını dikkatle izledim, notlar aldım.
Vardığım sonuçlara gelince...
15 noktada toplanabilir:
(1) Türkiye’nin işi, ‘değişim’e bu kadar kapalı zihniyetlerle gerçekten zor!
(2) En tepedeki komutanlar, Türkiye’nin bazı temel meselelerine böyle bakmaya devam ediyorlarsa ve bu kafa yapısı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin diğer komuta kademelerine de aynen damgasını vurabiliyorsa, o zaman bu ülkeyi yöneten ve yönetecek olan siyasal kadroların şapkayı önlerine koyup düşünmeleri gerekir.
(3) Üstelik çok ciddi düşünmeleri gerekir. Çünkü, örneğin Kürt sorunu gibi yakıcı bir sorunla baş edebilmeleri için askerdeki bu değişime karşı zihniyeti değiştirmekten başka çareleri yoktur.
(4) Yoksa askerdeki bu kafa yapısı, sivil siyaset kadrolarını geçmişte olduğu gibi yine teslim alır ve Türkiye’deki sorunların anası sayılabilecek Kürt sorunu biraz düğümlenir.
(5) Cumhuriyet’in kuruluşundan beri ‘askerin tekeli‘nde olan Kürt sorunu, 1980’lerde PKK ile birlikte kan ve şiddetle beslenerek bugün içinden çıkılmaz hale gelmişse, bunda en büyük pay askerin değişime kapalı zihniyet dünyasıdır.
(6) Askerin değişime kapalı bu kafa yapısı eğer değişmezse, “Türkiye’yi böldürmeyiz!” diye ne kadar nutuk çekilirse çekilsin, bu ülkede bölücülük geçmişte olduğu gibi güç kazanacaktır.
(7) Başbuğ ve Koşaner paşaların konuşmalarına bakıyorum, Kürt sözcüğü bir kez bile geçmiyor. Sorunun adını bile koyamadan, Kürt diyemeden, değişime bu kadar kapalı bir bakış açısıyla Kürt sorunu da, PKK sorunu da çok daha derinleşir.
(8) İki konuşmada da, 1920’lerin üç ilkesi tekrarlanıyor: Ulus devlet, üniter devlet, laik devlet... İyi güzel de, geçen yüzyılın başındaki bu ‘tarifler’in katılığı kimlikler konusunda, inançlar konusunda, laiklik ve din-devlet ilişkileri konusunda bugünlere sarkan ne gibi sorunlara yol açtığı hala görmezlikten mi geliniyor? Örneğin Kürt yok diyerek Kürt sorununu tarih sahnesine çıkartan da bu tariflerdeki sakatlıklar değil mi?
(9) Bu tarifler İkinci Dünya Savaşı sonrasında, özellikle Avrupa Birliği’yle birlikte değişmeye, demokrasi, insan hakları ve özgürlükler düzeninin gereklerine göre yeniden şekillenmeye başladı. Bu açıdan örneğin 14 yıl Fransa’yı yöneten Cumhurbaşkanı Mitterand‘ın 1982’deki şu sözü anımsanabilir:
“Fransa’nın birliğini bugüne kadar merkeziyetçilikle koruduk. Ama bundan sonra bu birlik devam edecekse, tam tersini yapmak ve merkeziyetçilik yerine yerel yönetimleri güçlendirmek lazım.”
(10) Türkiye’de asker, bölünme korkusu ile yerel yönetimlerde reforma hep karşı durdu. Ama değişen bir şey olmadı. Kürt siyasal hareketi seçim sandığından çıkarak yerel yönetimleri, belediyeleri Güneydoğu’da kazandı.
(11) Başbuğ ve Koşaner’in konuşmalarına bakıyorum, bazen açık bazen üstü örtülü olarak, Avrupa Birliği’ne ve onun getirdiği değişim anlayışına yönelik eleştirel bakış açıları dikkati çekiyor. Türkiye’nin hem coğrafyasının, hem ‘kriz bölgelerine yakınlığı’nın, hem de yapısının ‘özel’ olduğu, bu nedenle, Koşaner Paşa’nın deyişiyle, “Değişimin hatırı için değişim yapılamayacağı” görüşünün altı kalın olarak çiziliyor.
(12) Değişime kapalı olmak tam da burada, yeni Genelkurmay Başkanı Koşaner’in belirttiği gibi, Türkiye’nin ‘özel koşulları‘nda düğümlenir. Bu ‘özel koşullar’ nedeniyle demokrasimizin birinci sınıf olamayacağı, yerel yönetimlerin fazla ete kemiğe bürünemeyeceği, AB’nin her dediğinin yapılamayacağı, eğer yapılırsa, bunun ‘bölücülük’ ve ‘irtica’yı güçlendireceği askerin hiç değişmeyen anlayışını yansıtır. Bu anlayışın ipuçaları her iki konuşmada da vardır.
(13) Orgeneral Başbuğ, PKK’ya karşı mücadelenin 2000 yılının başına kadar iyi gittiğini, ama özellikle 2004’den itibaren PKK’nın yeniden yükselişe geçtiğini belirtti.
2004 ilginç bir tarihtir.
2003 ve 2004 yıllarında, Erdoğan hükümeti tarafından AB’ye uyum reformları gerçekleşmiş ve AB’den müzakere tarihi alınmıştı. Başbuğ Paşa’nın konuşmasının bu bölümünde de, üstülü örtülü olarak hükümet ve AB eleştirisi vardı.
(14) Kürt sorununu çözmenin yolu, bir yerde sorunun silahla bağını koparmak ve dağdakileri indirmekten geçer. Bunun için de sorunun ‘siyasallaşması’ndan korkmak yerine, bunun yolunu açmak gerekir. Böyle bir bilincin izi her iki konuşmada da yoktu. Tersine ‘siyasallaşma’dan korkuluyordu.
(15) Özellikle yeni Genelkurmay Başkanı Orgeneral Koşaner’in konuşması siyasal yanı ağır basan bir konuşmaydı. Bir askerin değil, bir siyasetçinin, örneğin bir dışişleri bakanının konuşmasıydı. Koşaner Paşa, hükümetin önüne neredeyse bir yol haritası koydu ki, bu bir askerin yapacağı iş değildi demokrasilerde...
Son söz:
Asker sorunu çözülmüş değil, devam ediyor.
İyi pazarlar!