Guardian gazetesi Orta Doğu editörü Ian Black, Ermenistan'ın başkenti Erivan'dan izlenimlerini yazdı.
"Küçük bir ülke fakat büyük bir millet: Soykırım bugünkü Ermenistan'ı nasıl şekillendirdi" başlıklı haberde, Ermenilerin anılarına ve anma törenin Ermeniler tarafından nasıl karşılandığına ilişkin gözlemler var.
Ian Black, Erivan'daki havayı anlattığı yazısında, posterler, tişörtler, şemsiye ve arabaların üzerindeki çıkartmalardan keklere kadar birçok yerde 1915'in simgesi haline gelen mor, sarı, siyah renkli 'Unutma Beni' çiçeğinin görüldüğünü aktarıyor.
BBC Türkçe'de yer alan habere göre yazar, 'bu yeni geleneğin ticarileşme yönünde şikayetleri de doğurduğuna' dikkat çekerken yine de diaspora ve Ermeniler tarafından benimsendiğini hatta California'daki Ermeni çocukların da "kendi el işi çalışmalarıyla atalarının yaşadığı korkunç olayları anmak için kağıtlardan çiçekler, resimler yaptığını" belirtiyor.
24 Nisan'ın 100. yılıyla beraber, dünyanın dikkatinin zamanla gözden kaybolan ve propaganda savaşına dönüşen ölümlere çevirdiğini belirten yazar, yaşananların artık olağanüstü boyutlarda bir suç ve Nazilerin Yahudi Soykırımı'nın da (Holokost) öncüsü olarak görüldüğünü ifade ediyor.
Ian Black, Erivan'da yapılan tören alanını şu sözlerle anlatıyor:
"Ermenistan'da, Erivan'a doğru bakan soykırım anıtı Tsitsernakaberd'de Cuma günkü anma için son hazırlıklar yapılıyor. Sığınak benzeri bir müze ve sanki suçluyu parmakla gösterircesine göğe doğru sivrilerek uzanan gri bir dikili taş var. Sınırların uzun zamandır kapalı olduğu güneyin Türkiye tarafındaysa, baharın taşıdığı bulutları işaret eden üzeri karlarla kaplı haşmetli Ağrı Dağı."
Ian Black, 'Ermeni soykırımı'nı tanıyan 20 ülkeden Rusya ve Fransa liderleri Vladimir Putin ile François Hollande'ın da törene katılacağını hatırlatıyor ve aralarında İngiltere'nin de bulunduğu bazı Batı hükümetlerinin ise daha alt düzeyde temsil edileceğini, Türkiye'deki Çanakkale Savaşı anmasına ise daha üst düzeyde katılım olacağını ekliyor.
'Güvenlik meselesi'
Gazeteye konuşan Ermenistan'ın milliyetçi Miras Partisi milletvekili Tevan Poghosyan'ın Türkiye'nin tutumuyla ilgili yorumu şöyle:
"Uluslararası tanınma iyi, fakat eğer Türkiye tanımazsa ihtiyacımız olan güvenliğe sahip olamayız. Bu bir güvenlik meselesi çünkü soykırım bize yapıldı. Vatanını kaybeden ve dünyanın dört bir tarafına dağılan bizim milletimiz. Bu yalnızca tarihi bir mesele değil."
Türkiye ve Ermenistan sınırının 1993 yılından bu yana Dağlık Karabağ sorunu yüzünden kapalı olduğu hatırlatılırken Türkiye'nin 1915 olaylarına tavrının da ülkenin Ermenilere karşı geleneksel husumetiyle örtüştüğü belirtiliyor.
Guardian, Ermenistan Cumhurbaşkanlığı'nın 100. yıl anma etkinliklerinden sorumlu Vigen Sargsyan'ın da şu sözlerini aktarıyor:
"Türkiye, proaktif inkâr politikasını benimsiyor. Akademisyenler inkârın, soykırım suçunun son safhası olduğunu söylüyor. Soykırım, temelini yabancı düşmanlığından alıyor ve inkâr eden devletin mevcut politikasını etkileme eğilimine sahip. Türkiye'nin Ermeni karşıtı bir politikası var. Böyle olmadığını göstermenin sorumluluğu ve kanıtlama zorunluluğu da onların üzerinde."
Guardian yazarı Türkiye'de bazı liberal entelektüellerin, sivil toplumun ve Kürt grupların soykırımı tanıdıklarını ve Hrant Dink'in ölümünün ardından binlerce kişinin "Özür Diliyorum" dilekçesine imza attığını hatırlatıyor.
Çanakkale Savaşı anmasının 24 Nisan'da yapılacak olmasını da Türk devletinin inkâr politikasının işareti olduğu yorumunu yapan Ian Black'in makalesi şöyle devam ediyor:
"Hafıza oluşumu, milli görev olarak sunuluyor. Nazilerin yaptığı Yahudi Soykırımı'nın devletin var olma sebebi olarak görüldüğü İsrail'le çarpıcı bir benzerlik var. Kudüs'teki Yad Vashem müzesi gibi, Erivan'daki soykırım anıtı da sürekli olarak yabancı VIP ziyaretçilerin ilk durağı oluyor, çoğunun da adı ağaçların altındaki 'hafıza yolu' üzerindeki plakalara yazılı."
"Bugünün Ermeni çocukları, vahşet ve terörün yaşandığı dönemlerde kendi yaşlarında olanlarla empati, bağlantı kurabilsin diye interaktif sergiler kurulmuş. Müzenin müdür yardımcısı Suren Manukyan, 'Ceset parçalarını gösteren korkunç fotoğrafların çoğundan kaçınıyoruz veya en azından halka açık sunmak yerine ekranlarda tuşla erişim sağlıyoruz' diyor."
"Bireysel hafızaların devlet tarafından sergilenmesine gerek yok. Canlı canlı yakılan insanların çığlıklarından kaçan büyükannelerin, kör edilen öksüzlerin, kaçırılan kızların hikâyeleri sıkça duyuluyor."
"(…) Taş evlerden, toprak yollardan oluşan ve 7'inci yüzyıldan kalma yıkık bir manastırın da bulunduğu Nerkin Sasnashen köyünün yerlileri, 1894'te katliam yapan Türkler ve Kürtlere karşı direnişin kalesi olan, şimdi Türkiye'de Batman'a bağlı dağlık Sason'daki köklerini anlatıyor. Köyün diğer adı 'Sason halkı tarafından inşa edildi' anlamına geliyor."
Gazeteye konuşan Andranik Shamoyan şöyle diyor: 'Batı Ermenistan'daki köylerin kentlerin adını çocuklarına verdiklerini' söylüyor 72 yaşındaki Arayan Hendrik de Sason'dan bahsederken
"Bizim çocuklarımız da büyükannelerinin ve babalarıyla aynı dansları yapıyor. Tarihimizde gelecek kuşaklara devretmek istediğimiz kısımlar var. Bizim, terk ettiğimiz topraklar arasında bir bağ var."
'Anavatanlarına turist olarak gitmek istemiyorlar'
Haber şu ifadelerle devam ediyor:
"Birçoğu köklerini bulmak için Türkiye'ye gitti fakat bunu çok sarsıcı, duygusal olarak da iç burkan bir deneyim olarak görüyor. Bazılarıysa kendi anavatanlarını turist olarak gezmeyi reddediyor. Sınır açık olsaydı, Erivan'dan Ağrı'ya arabayla gitmek yalnızca 90 dakika alırdı. Şimdi ise Gürcistan üzerinden 14 saat alıyor. Filistinlilerin aksine çok az sayıda Ermeni, kaybedilen baba topraklarına 'geri dönüş hakkından' bahsediyor. Poghosyan, 'İnsanlar kendi topraklarının hayalini kurmuyor değil. Fakat şimdi bir devletleri var, onu inşa etmeleri gerekiyor' diyor.'"
"Ermeni hükümetinin politikasında, daha saldırgan milliyetçiliği benimseyen diasporadaki kuruluşların aksinde, toprak veya tazminat talebi yok. Erivan, Ankara ile ilişkilerin normalleşmesini istiyor. On yıllar alacak olsa da, sınırların yeniden açılmasını, soykırımın tanınmasıyla sonuçlanabileceği umuduyla uzlaşı sağlanmasını istiyor."
Guardian yazarı 2009 yılında iki ülke arasındaki diplomatik yakınlaşmayı hatırlattığı makalesinde şimdi ise ilişkilerin karşılıklı güvensizlik ortamında olduğuna ve boşluğun da diasporadaki Türk karşıtı söylemlerle dolduğunu ve ülke içindeki tavırların da katılaştığını belirtiyor.
Gazetede tarihçi Vahram Ter-Matevosyan'ın da şu yorumu var: "Milliyetçi eğilimler üste çıkıyor. İnsanlar, Türklerle uzlaşı için yardımcı olmaya çalıştığımızı fakat onların bunda başarısız olduğunu hissediyor, o zaman neden onlara tekrar güvenelim ki?"
Yazar, kimsenin 24 Nisan'dan sonra bir değişim yaşanacağı beklentisinde olmadığını belirttiği makalesinde ülkedeki 'Unutma Beni' kampanyasıyla ilgili tartışmaları tarihçi Ter-Matevosyan'ın şu sözleriyle aktarıyor:
"Bu kampanya başlangıçta biraz eleştirel yaklaştım fakat Ermeniler ilk defa bir sembolle kendilerini bağdaştırmış oldular. Bu, soykırımın modernleşmesi, bir bakıma yeniden markalaşması oldu. Soykırımın ardından şimdi beşinci kuşak var, dolayısıyla gençlere farklı bir mesajla ulaşmalısınız."
Gazeteye konuşan sosyolog Tigran Matosyan da sembolle ilgili 'yankısı olmayan bir ritüel' olmaması uyarısında bulunuyor ve "Ermenistan'ın çok sorunu var, yüzüncü yılın bu sorunları yansıtmak için bir fırsat olarak kullanılmasını umardım. Ermenistan demokrat bir ülke olmak istiyor ama değil. Çok büyük bir toplumsal adaletsizlik de var" diyor.
Ermeni-Türk uzlaşısı çalışmalarında yer alan Isabella Sargsyan da, gençken ailesinin memleketi Kars'ta ilk defa bir Türkle karşılaştığında gözyaşlarına boğulduğunu söylüyor:
"Soykırım için üzgün olmadığım anlamına gelmiyor bu. Üzgünüm. Ama bunun halk tarafından ele alınma şeklini sevmiyorum. Benim kimliğimi oluşturan tek şey bu değil. Eski diaspora soykırıma odaklı. Onlar için bu bir kimlik meselesi. Biz vatandaşlarız. Bizim bu küçük toprak parçasına sahip olduğumuz gerçeği bir mucize. Ermenistan Cumhuriyeti'nin öncelikli amacı, burada yaşayan halk için saygın bir yer olmak."
Guardian gazetesinin Orta Doğu editörü Black 'zamanın yüzyıl önce açılan yaraları iyileştirmediğini' söylüyor ve makaleyi Andranik Shamoyan'un şu sözleriyle sonlandırıyor:
"Diğer soykırımlar tanındı fakat bizimki tanınmadı. Her zaman bizim hayatlarımızın bir parçası olacak. Bu sayfayı kapatamazsınız."
Haberde Türkiye'nin iki önemli müttefiki İngiltere ve ABD'nin 'soykırım' ifadesi kullanmayı reddettikleri de hatırlatılıyor.