T24 - 'Goethe'nin çok okunan romanlarından 'Genç Werther'in Acıları' beyaz perdeye taşınıyor. Film romanın yazılış sürecini anlatıyor.
FRAGMANI İZLEMEK İÇİ TIKLAYINIZ
Yayımlandığı dönemde, Alman gençleri arasında büyük bir popülarite kazanan, mavi ceket ve sarı pantolonlu gençlerin sokaklarda boy göstermesine neden olan ve tabii ki ‘Genç Werther’in hazin sonu nedeniyle intihar salgını yarattığı yazılıp çizilen bu roman, ‘romantik’ çağındaki liseli bir genç için de yeterince etkileyiciydi. Radikal gaztesinde yer alan haberde, "Ağır bir arabesk’in kol gezdiği bir Karadeniz kasabasında böylesine ‘acıklı’ bir öykünün etkisi daha da artıyordu üstelik. Neyse ki, üniversite yıllarında başta ‘Faust’ olmak üzere Goethe’nin diğer eserlerini de okuma fırsatını yakalayınca bu ‘travma’yı atlatmak kolay olmuştu.
İmkânsız aşklar için yaratılmış
Dün sinemalarda gösterime giren ‘Goethe’nin İlk Aşkı’, romanın kahramanı ve yazarı arasındaki paralelliklerden hareket ederek kuruyor hikâyesini. Ama yönetmen Philipp Stölzl, genç Werther kadar ‘romantik’ ya da ‘karamsar’ olmamalı ki, soğukkanlı durmayı başarıyor ve ortaya ‘kanırtan’ bir hikâyeden çok eli yüzü düzgün bir film çıkarmayı başarıyor.
Hukuk eğitimi alan ama pek de başarılı bir öğrenci olduğu söylenemeyecek Goethe, babasının da telkiniyle Wetzlar Alman Yüksek Mahkemesi’nde staja başlıyor. Burada tanıştığı Charlotte Buff’a (Lotte) gönlünü kaptıran genç yazar adayı, âşık olduğu kadının mahkemedeki amiri Albert Kestner’la nişanlanmasının ardından büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Öte yandan, mesai arkadaşı Wilhelm Jerusalem’in evli bir kadınla yaşadığı trajik aşkın sonundaki intiharı Goethe’nin ‘Genç Werther’in Acıları’nı yazmasına vesile oluyor.
‘Goethe’nin İlk Aşkı’nın en akılcı tarafı romanın kontrolsüz romantizmi ile filmin soğukkanlı duruşu arasındaki mesafe. Yönetmen Stölzl, Goethe’nin otobiyografik özelliklerin ağır bastığı bu hikâyesini, ‘zamanın ruhu’nu katarak yorumluyor. Dolayısıyla ‘Romantik çağ’a bugünün dünyasından bir bakış getiriyor. Ama bu bakışın ‘makul’ ve ‘mantıklı’ olması ‘doğru’ olduğu anlamına gelmiyor hiç kuşku yok ki. Lotte’nin ‘rosyonel’ kararlarına katılıp katılmamak seyirciye kalmış ama sonuçlarının Goethe açısından oldukça olumlu olduğu aşikâr.
‘Faust’a selam, yola devam
Öte yandan, Goethe ile babası arasındaki gerilimin iyi kurulması, genç bir adamın hayatla tanışma ve büyüme öyküsüne de yer verilmesi filmi izlenilir kılan etmenlerden. Filmdeki bir kukla sahnesinde ‘Faust’a selam çakılması da dikkate değer.
Özellikle trajik sonuyla romanın finaline ilham kaynağı olan Wilhelm Jerusalem’in aşk hikâyesine gereken özenin gösterilmemesi, oradaki ‘trajedi’nin seyirciden uzak tutulması filmin hikâyesinin en fazla aksayan yanı olarak dikkat çekiyor.
İki genç oyuncu Alexander Fehling ve Miriam Stein’e eşlik Fatih Akın’ın vazgeçemediği Moritz Bleibtreu oyunculuk açısından sıkıntı yaratmıyor. Oyuncu, Akın’ın ‘Soul Kitchen’, ‘Temmuz’da’ ve ‘Solino’sunun yanı sıra ‘Koş Lola Koş’, ‘Münih’, ‘Baader Mainhof’ filmleriyle de karşımıza çıkmıştı.
Sonuçta büyük bir aşk destanı bekleyenler hayal kırıklığına uğrayabilir, ama hem eli yüzü düzgün bir dönem filmi görmek isteyenler, hem de işin içinde biraz romantizm ve yaratıcılık da olsun diyenler için haftanın iyi seçeneklerinden.