Yaşam

Fuhuş üzerinden ‘aşağılama sanatı’ (2)

Geçen haftaki mektubumda, Türkiye’de fuhuş gerekçesiyle eski Doğu Bloku kökenli kadınlara gümrüklerden...

08 Kasım 2010 02:00


Hakan Aksay - T24 


Sevgili Hakan,

Geçen haftaki mektubumda, Türkiye’de fuhuş gerekçesiyle eski Doğu Bloku kökenli kadınlara gümrüklerden otellere ve barlara kadar birçok yerde yapılan baskıları, kaba ve kuşkucu uygulamaları anlatmaya çalışmıştım. Milliyetçilikten antikomünistliğe kadar bir dizi zaafı olan insanların, sık sık genellemeler kullanarak yabancı ülke yurttaşlarını aşağıladığını aktarmıştım.

Bu, en çok veya en yakıcı biçimleriyle fuhuş konusunda ortaya çıkıyorsa da, sadece onunla sınırlı değil.

Türkiye’de hizmet sektörünün çeşitli dallarında eski sosyalist ülkelerden bir sürü insan çalışıyor. Hasta ve çocuk bakıcıları, hizmetçiler, öğretmenler, animatörler gibi.

Bunlar, kendi ülkesinde iyi eğitim görmüş, ama nispeten yeni bir olgu olan işsizliğin ve başka ekonomik sorunların etkisiyle gözünü yurtdışına, özellikle  de yakın ve kolay ulaşılabilir yerlere çevirmiş kişiler.

Gagavuz, Özbek, Türkmen, Azeri gibi, sizin deyişinizle “Türki” uluslardan olanların işi daha kolay; çünkü bildikleri dil Türkçe’ye yakın.

Bu insanların yaptıkları, büyük ölçüde, geçmişte yine benzeri nedenlerle Almanya’ya göç ederek geçim savaşını zorlu şartlarda sürdürmeye çalışan Türkler’in yaptığına benziyor. Ama bir farkla: Eski Sovyet kökenliler, genellikle bulundukları ortama uyum sağlamada daha hızlı ve başarılı olabiliyorlar.

Ama pek çok Türk, ayaklarına kadar gelmiş bir fırsattan yararlanarak bunların kültür birikimini incelemek, en azından farklı bir dünyadan gelen insanlarla içtenlikle tanışmak yerine, onları “kullanmak” ve “aşağılamak” yolunu tercih ediyor. 

Neden acaba?.. 

*      *      * 

“Aşağılama isteği”
bambaşka bir ihtiyaç galiba…  

Senin bir sürü eksiğin ve sorunun var. Hepsini her gün düşünsen bir hafta içinde intihara karar verirsin. Ama onun yerine başkalarının eksik ve sorunlarını düşünsen, hatta yalnızca düşünmekle kalmayıp kınasan, onları aşağılayarak genel düzeyi düşürme yöntemiyle üzerine bastığın basamağı daha yüksekteymiş gibi göstersen… 

Birilerini zevkle batırırken kendi çöplüğünde yaktığın cılız bir mum ışığının yıkık dökük duvarlarına yansıttığı gölgelerinde devleşsen…   

Fena mı olur?..  

Bu “kara yöntem”, bütün kompleksli yaralarına geçici de olsa merhem olmaz mı?.. 

- Siz bütün yabancı kadınlar… Siz bütün Hıristiyanlar… Siz bütün Ruslar… Ve biz bütün kutsal, bütün yüce Türkler ve Müslümanlar… Ve kendi başıma beş para etmesem bile, aralarında doğduğum/yer aldığım o güçlü kalabalığın bir parçası olarak ben, beeen!..

*       *       *

Bir şey daha söylemek istiyorum. Pek çok Türk’te garip bir algılama hatası var: “Madem birçok Türk müşteri parayı bastırıp Rus fahişelerle (Türkiye’de ya da Rusya’da, önemli değil) beraber olabiliyor, madem pek çok Rus (ve “Rus” kavramının temsil ettiği herkes) burada hizmetçilik falan yapıyor, o halde Rusya mahvolmuş, geçmiş gücünü tümüyle yitirip sürünmeye başlamış, Türkiye’nin çok gerilerine düşmüş demektir.”

Nedense çok yaygın olan bu yargıyı, bu iki ülkedeki hayat düzeyine, ekonomik verilere, sahip olunan insani-kültürel ve doğal kaynaklara kısaca bir göz atarak çürütmek çok kolaydır.

En azından, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın ortalama yaşam süresi, sağlık ve eğitim hizmetleri, bilgi düzeyi ve kişi başına düşen milli gelir gibi ölçütlere göre hesaplanan İnsani Gelişim Endeksi’nin son açıklanan raporuna bakıp, orada 169 ülke arasında Türkiye 83’üncüyken Rusya’nın 65’inci sırada geldiği görülebilir. Ya da dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında Türkiye 16’ncı sıradayken Rusya’nın 8’inci basamakta geldiği.

Sayıların ve verilerin ötesinde de birçok gerçek var tabii. Örneğin, cinsiyetler arası eşitsizlik konusu Rusya’da asla Türkiye’deki boyutlarda değildir. Hatta bazen tersine, kadınların Rus ulusunun temelini oluşturduğu bile savunulur. Yalnızca bugün değil, geçmişte, Çarlık tarihinde veya Sovyet döneminde de öyle. Mesela, eski adı Stalingrad olan Volgograd’da faşist Almanya’ya karşı direnişin simgesi olan “Anavatan çağırıyor” adlı dev anıtın bir kadını yansıtması boşuna değildir. Vatan “ana”dır, “kadın”dır. Sizde de öyle aslında, daha unutmadıysanız eğer…

*       *       *

Sevgili Hakan, 

Bu kadar yıldır Türkiye’de yaşayan bir yabancı olarak şu gözlemimi seninle paylaşmak istiyorum: Türkler onurlarına çok düşkün bir ulus; ama bununla birlikte, birbirlerine ve başkalarına karşı onur kırıcı söz ve tavırlara başvurma konusunda inanılmaz derecede ısrarlı bir alışkanlıkları var. Çoğu kez bilgi ve mantığın yerini onur ve gurur savaşı alıyor. Türk siyaset sahnesinde her adımda rastlanabilen, bazen başbakanlarınızın bile ağzından düşmeyen “şeref” ve “şerefsiz” kelimelerinin bu kadar popüler olması beni hâlâ şaşırtıyor.

Şeref, namus, onur… Bunlar siyasi kategoriler değil ki... Üstelik oldukça sübjektif kavramlar. Kime göre ve neye göre onurlu? Bazen bir fahişenin onuru, görünüşte fuhuştan çok uzak olan birçok insandan daha sağlam ve güçlü olabilir.

*       *       *

Fahişe ve fuhuş konusuna yeniden döndüm, ama artık daha fazla uzatmak istemiyorum. Son bir ek yaparak mektubumu tamamlayacağım.

Biliyor musun, Rus kadınları ve yurtdışında fuhuş konusu bizim gazetelerde de defalarca yer aldı. Hatta skandallarıyla ünlü bir Rus kadın gazeteci, “fahişe rolü oynayarak” (şaka yapmıyorum, resmen “meslek aşkı uğruna” kısa süre fahişelik yaparak ve tabii bu arada hayatını ve sağlığını tehlikeye atarak) Türkiye’den ve bazı Arap ülkelerinden “canlı haberler” aktardı… Başka gazeteciler de gittiler ve yazdılar… Velhasıl, epeyce fahişe anıları ve haberleri yayımlandı Rus gazetelerinde.

Bu haber ve anılarda fuhuş olgusunun kendisi kadar yaşanan aşağılanmalar da büyük yer tutuyor. Sadece “çete üyeleri” ve aracıları açısından değil… Pek çok müşteri açısından da – sanki en az cinsel açlık kadar – aşağılama ihtiyacının karşılanması önemli bir amaç sanki. Herkes birilerini aşağıladıkça yükseliyor, bastığı omuzların üzerinde kutsanıyor, kirli insanların arasında sütten çıkmış bir ak kaşık oluveriyor.

Oysa bu “aşağılama makineleri”nin kendi “aşağılık kompleksleri” de az değil.

Parayı bastırıp üzerini örttükleri şeyler arasında genel kültürden, en azından minimum düzeyde kitap okumuşluktan yoksunluk özel bir yer tutuyor. 

- Paramla kiraladığım kadının benden kültürlü olması önemli mi? Ne kadar kitap okursa okusun, geldiği yer ortada işte!..

Kompleksler, kompleksler, kompleksler…

Bir fahişe anlatıyor: 

- Aslında bu adamların kendisi öylesine zayıf ve kompleksli ki! Mesela, parayla satın aldıkları seks sonrasında mutlaka şu ya da bu şekilde soru sorma veya başka yöntemlerle anlamaya çalışma çabasındalar: “Nasıldım? Yani yatakta nasıldım? Mutlu musun? Seni tatmin ettim mi? Benden iyisine hiç rastlamış mıydın?” Aman Tanrım! Adam sanki seks için değil, daha çok seks sonrası vermen gereken ikinci (ve çoğunlukla ücretsiz) hizmet, yani psikolojik terapi için gelmiş. Ve ona “En büyük sensin! En süpersin! En muzaffersin!” demezsen kolay kolay yakanı kurtaramıyorsun.

Bu anıları aktaran fahişe, söz konusu tavırların “özellikle Doğulu ve Müslüman müşteriler” arasında yaygın olduğunu ekliyor. Kompleks ve aşağılama konularına değinmişken bu gözleme de dikkat çekmek istedim.

Yine görüşmek üzere.

Nataşa