Yaşam

Fuhuş üzerinden ‘aşağılama sanatı’ (1)

Nataşa'nın Birgün Pazar'da bu haftaki mektubu, yabancı kadınların fuhuş suçlamasıyla çeşitli şekillerde aşağılanmasını konu edindi.

31 Ekim 2010 03:00

T24 - Havaalanlarında gümrük polisinin kabalıkları, sınırdışı etme uygulamaları, şehirde bar ve otel baskınları... Yabancı kadınların, eğer "tehlikeli" yaşlardaysalar (çocuk ve yaşlı değillerse) ve "tehlikeli" ülkelerdenseler (özellikle eski sosyalist ülkelerdenseler), fuhuş kuşkusuyla yaşaması Türkiye'de sık rastlanan bir durum. Nataşa'nın Birgün Pazar'da bu haftaki mektubu, yabancı kadınların fuhuş suçlamasıyla çeşitli şekillerde aşağılanmasını konu edindi.
 

 
Fuhuş üzerinden ‘aşağılama sanatı’ (1)



Sevgili Hakan,



Moskova’dan geçen hafta döndüm. Doğrusu çok tatsız bir dönüş oldu. Çoktan beri yaşamadığım, bana 90’lı yılları hatırlatan sevimsiz bir karşılama töreni bekliyordu beni havaalanında. Beni değil bizi demeliyim.

Biz derken gümrük polisinin bir ucunda oturduğu sırat köprüsünü geçmek zorunda olan kadınların çoğundan söz ediyorum. Yani artık çocuk veya henüz yaşlı olmadığı için “kuşkulu” olanlardan. Yani “cinsel olarak aktif dönemde” sayılabilecek kadınlardan.

90’lı yıllarda daha sık karşılaşırdık bu durumla. Türkiye’ye gelen yabancı kadınların, özellikle de “Doğu Bloku kökenliyseler” iyice kontrol edildiği, çünkü “muhtemelen fahişe” oldukları kuşkusunun bulunduğu dönemlerdi. Sıkı denetimlerden geçerdik.

- Nereden geldin? Neden geldin? Ne kadar süre için? Hangi turizm şirketi aracılığıyla? Hangi otele? Dönüş biletin? Söylediğin her şeyi doğrulayan kağıtlar, damgalar, imzalar…

Bir yerlerde eksiğiniz mi var? “Şubede görüşelim o zaman.” Saatler süren soğuk ve kaba sorgulamalar, suçlamalar, bazen geri göndermeler…

Sınırdan geri gönderilmenin insanı nasıl etkileyebildiğini düşünebiliyor musun? Misafirliğe gelmişsin ve kapıdan geri çeviriyorlar. Kovuyorlar yani. Gerisin geriye dönerken yediğin tokadın sıcaklığıyla yüzün yanıyor bütün yol boyunca.

Neden bütün bunlar?

Çünkü kadınsın. “Oralardansın”. Yaşın da “o iş için müsait”.

Kurular ve yaşlar edebiyatını çok duydum. Ama bazen kurular çok az, yaşlar ise olağanüstü çok olabiliyordu.

İşin ilginci “kurular” genellikle “iyi organize edilmiş karşılamalarla” giriş yaptığı için herhangi bir sorunları çıkmıyordu. Sonuç olarak her şey olması gerektiğinin tersiydi.

O yıllar geçti. Ama anılar silinmedi.

O dönemin uygulamaları da bazen böyle hortlayabiliyor.

Ne diyordum, geçen hafta Moskova dönüşü havaalanındaki kuşkulu kadınlara neden geldikleri, ne kadar kalacakları, hangi turizm şirketinden hangi otele rezervasyon yaptırdıkları ve dönüş biletleri oldukça kaba biçimde soruldu. Birkaç kadın sorguya alındı. Galiba yanlarında fazla paraları yokmuş. “Maden turistsin, nasıl parasız gelirsin?” sorusuyla karşılaştılar. Burada yakınları ve arkadaşları olduğu yolundaki cevapları yeterli sayılmadı. Ben sevimsiz soruları atlatıp da havaalanından ayrılmaya hazırlanırken, içlerinden bazılarının ilk uçakla geri gönderileceği söyleniyordu.

*       *       *

Bir ülkeyi sevmek, orayı “ikinci”, hatta “birinci vatan” olarak benimsemek ve bu tür uygulamalarla karşılamak ne demektir bilir misin? Gerçi senin de onca yıl boyunca Rus polisinden bin türlü kabalık gördüğünden eminim.

Bizde (Türkler’de ve Ruslar’da) böyle işte. Durup dururken kendimizi suçlu hissediyoruz. Bir ülkeden öteki ülkeye giderken, sınırda zorunlu olarak devletle karşılaşıyoruz. O da bize güler yüzle hızlı hizmet vereceğine bazen (hatta genellikle mi desek) kaba ve kuşkulu davranıyor. “Her ihtimale karşı” önce suçluyuz, yani muhtemel suçluyuz. Sanki sürpriz olan “temiz çıkmamız”, en doğal, hatta sanki en “arzu edilen durum”, sınırı bir suç işleme amacıyla geçiyor olduğumuz...

Devletler ve devletin güvenlik güçleri neden insanlara hizmet için değil, onları aşağılayıp zor durumda bırakmak için varmış gibi bir tablo yaratırlar, bunu anlamakta gerçekten zorlanıyorum.

*       *       *

Aslında bütün mesele yaşadığımız ülkelerin ucunda-sınırında değil tabii. İçinde, merkezinde, kenarında, her yerde olabiliyor. Kendini misafir gibi hissetmesen de yasal olarak misafiri sayıldığın ülkede bir otelde kalırken veya bir barda eğlenirken seçimlerine dikkat etmelisin. Orası “baskın yapılacak yerler” listesine düştüyse, senin kendini kurtarman zor olabilir.

Çünkü sen kadınsın, “tehlikeli yaşlardasın” ve en önemlisi “oralardansın”…

Medya sık sık falanca otel veya filanca gece kulübü baskınında ele geçirenleri sayar: Gürcistan’dan, Moldova’dan, Ukrayna’dan, Rusya’dan, Romanya’dan, Bulgaristan’dan kadınlardır genellikle “ele geçirilenler”… Ve “aralarında Türkler de var” diye eklenir bazen…

Şimdi herkese on puanlık bir sorum var: Yukarıda adı geçen ülkeler (veya milletler) arasında en dikkat çekici olanı hangisidir?

Elbette Rusya’dır, Rus’tur.

Çünkü Rus demek, pek çok Türk için öteki tüm eski Sovyet ülkelerini kapsayıcı bir kavram demektir. Hatta tüm Doğu Bloku’nu. “Hepsi Rus sayılır”… “Hepsi Nataşa sonuçta”…

Neden?

Neden hepsi Rus? Hepsi Sovyet?

Hepsi sosyalist, ondan mı? Yani eski sosyalist?

Böyle bir baskında “ele geçirilen”, ama fuhuşla hiçbir ilgisi olmayan bir Rus tanıdık anlatmıştı. Sorgu yapan esmer ve genç polis bir ara koltuğunda geriye yaslanarak sırıtıyor ve kadına şöyle diyor:

- Zaten sizin fuhuş yapmanızdan daha tabii ne olabilir ki! Hani sizde komünizm vardı, hani her şey ortaktı ya!..

Bravo! İdeolojik üstünlük dediğin de böyle olur işte! Adam meğerse azılı antikomünistmiş ve bu tür her “av” sonrasında kendi ideolojisine güveni artıyormuş.

*       *       *

Peki ya yakalananlar arasında Türkler’in de olduğu gerçeğini ne yapacağız? Onu da Türkiye vatandaşı olan azınlıkların üzerine mi atacaksınız yoksa?

Aslında belki de onun önerdiği yoldan gitmeyi tümüyle reddetmek gerek. Çünkü sonuçta kadınları aşağılamaya çıkacak bütün yollar. Hepsini ya da en azından fahişelikle geçimini sağlayan kadınları...

Başka bir şey söyleyelim o zaman:

Fahişeliğin var olabilmesi için yalnızca hizmeti sunanın varlığı yeterli değil herhalde. Ya alıcılar? Onlar da mı Türk ve Müslüman değil?

Ama bu yola da girmeyelim, boş verin.

Daha ilginç bir önerim var: Suç çetelerine destek olan polislerden bahsetmeye ne dersiniz?

Her bir benzeri baskın haberinde, genellikle “çete üyeleri” arasında yabancı ülke vatandaşlarının yanı sıra Türkler de bulunuyor. Bazen bu Türkler arasında “emniyet görevlileri” de oluyor. Yani “emniyet görevlileri”nin bir kısmının “pek emniyetli olmaması” da bazen ilgili haberlerde yer alabiliyor.

O zaman şu konuda anlaşalım: Ne sınırı geçen (otelde kalan, barda eğlenen) bütün kadınlar kötü, ne de onları sınır üzerinde (otelde, barda) resmi üniformasıyla “devlet adına” köşeye sıkıştıran bütün polisler iyi!..

*       *       *

Bu arada dünyada köle ticaretinin en yaygın olduğu ülkeler arasında Türkiye’nin de adının sık sık gündeme gelmesinin sorumlusu kim? Yalnızca Türkiye’de fuhuşun yaygınlaşmasından söz etmiyorum. Birçok ülkeden gelip Türkiye üzerinden Batı’ya “ihraç edilen” kadınların sırtından kazanılan kirli parada hiçbir “resmi” ve “toplumsal” sorumluluk görmeyecek miyiz?

Elbette herkesi suçlamak doğru değil. Bütün polisleri, bütün yabancıları, bütün Ruslar’ı, bütün Rus kadınları… Böyle devam edip gidebiliriz.

Bu saydığımız bütün kategoriler arasında suçlanacak ya da eleştirilecek insanlar çıkabilir.

Ama kaba kategorik yaklaşımlar ve genellemelerle kimseyi aşağılamak doğru değil.

Bir ara Ukraynalı kadınlar, ülkelerine gelen Türk erkeklerin kendilerini yediden yetmişe fahişe olarak görmelerini protesto için Kiev’de çeşitli dillerde pankartlarla gösteri yapmışlardı. “Fahişe genellemesine karşı” en ilginç tepkilerden biriydi bu.

İstersen haftaya bu konuya devam edelim.

Sağlıcakla kal.