Cannes, Venedik, Berlin havasını erkenden İstanbul'a getiren Filmekimi başladı. İstanbul'da 7 Ekim'e kadar devam edecek festival, ay boyu İzmir'den Diyarbakır'a Türkiye'yi de dolaşacak. Program, Filmekimi'nin âdeti olduğu üzere çoğunlukla dünya film festivallerinin kare asında görücüye çıkan yapımlardan oluşuyor.
Radikal gazetesindeki habere göre; etkinliğin hitlerini bu festivallerde önceden izleme şansına erişmiş sinema yazarlarına programdan önerdikleri filmleri anlatmalarını istedik.
Düşler Diyarı
Güney Louisiana’da yaşayan küçük Hushpuppy’nin tek hedefi barbarlığı öğrenip hayata tutunmaktır. Peki ya bunun yapılması gereken tek şey olmadığını idrak etmesiyle birlikte başına neler gelecektir? Düşler Diyarı, büyük oranda tanımadığımız bir komünün hikâyesine odaklanırken yarattığı yaşam biçimiyle akıllara kazınmak istiyor. Felaketlerin, kıyametlerin, vahşi hayvanların ve deniz mahsullerinin havada uçuştuğu bir ötekiler dünyası yaratıyor. Benh Zeitlin’in yüksek vizyonuyla heyecan verici ve dokunaklı bir ilk filme dönüşüyor. Onun oluşturduğu alternatif kültürle ‘dinamik bir Werner Herzog’ izlenimi bıraktığını da belirtelim. Kerem Akça
Tetikçiler
Zaman yolculuğu filmlerinin en sıradışı sahnesi, çoğu kez karakterin kendiyle karşılaştığı andır. Rian Johnson Looperda bu tuhaf karşılaşmayı bir adım ileri taşıyıp, karakterin diğer eşini öldürmek zorunda olduğu ana ve sonrasına odaklanıyor. Elbette suç türünün kanatları altında kalarak. Looper’ın bilimkurgu türünde ulaştığı nokta ise, Johnson’ın ilk filmi Brick’in kara film türüne yönelttiği ayrıksı bakış kadar şoke edici değil, ama kesinlikle orijinal ve seyir zevkini birkaç katına çıkaran cinsten. Johnson’ın anaakım sinemaya, arada güvenli bir mesafe bırakmak suretiyle yaklaştığı film, yönetmenin adını bilmeyenlere de öğretecek. Selin Gürel
Aşk
Michael Haneke’den suratınıza tokat gibi çarpan bir başka film bekliyorsanız, Amour sizi şaşırtacak. Zira yönetmen kariyerinde ilk kez izleyicisini farklı bir yöntemle etkilemeyi deniyor. Uzun yıllardır devam eden bir evliliğin, bir hastalık sebebiyle tatsızlaşan son günlerine odaklanan Haneke, yine lafını sakınmayan ama daha yumuşakbaşlı bir anlatım tarzı benimsiyor. Sarsılacak mısınız? Kesinlikle. Ama bu kez işlevsiz bir toplumun sancıları yüzünden değil, hayatın doğal akışının yüzleşmek istemediğimiz sonuçları yüzünden. Belki de bu bencil sebepler nedeniyle, Amour’un sarsıcı etkisi üzerinizde çok daha uzun bir zaman varlığını sürdürecek. Selin Gürel
Acı
Venedik’te Altın Ayı ödülünü kucaklayan ve geçen haftalarda Güney Kore ’nin Oscar adayı seçilen ‘Acı’ (Pieta) festivalin bu seneki ağır toplarından birisi. Son yıllarda üretkenliği ile şaşırtan Kim Ki-duk’un 18. filmi olan Acı, anlatı olarak yönetmenin ilk dönem işlerine yakın bir çalışma. Acımasız bir tefeci ile bir gün karşısına çıkan ve annesi olduğunu iddia eden esrarengiz bir kadın arasındaki hikâyeye odaklanan film Venedik’teki prömiyerinde seyirciler tarafından bolca alkışlanmıştı. Şiddet ve zalimlik ile dolu bir ilk yarıdan sonra son yarım saatte izleyiciyi duygusal olarak sarsmak ve etkilemek için tüm taşları doğru oynayan film merhamet üzerine sıradışı bir çalışma. Alkan Avcıoğlu
Yanlış
Haneke, Kim Ki-duk varken festival izleyicisini ters köşe yapma ihtimali olan filmin elektro-tekno-house müziği yapan bir Fransızdan geldiğine inanmak güç olabilir. Tuhaf ama gerçek; bir önceki filminde katil bir araba lastiğinin hikâyesini anlatan Quentin Dupieux, yeni kült adayı filmi ‘Yanlış’ta sinemanın alışılagelmiş anlatı geleneklerinden öylesine uzaklaşıyor ki, ana akım sinemaya alışkın bir izleyici filmi izledikten sonra geri dönüş yolunu kaybedebilir. Kaçırılan köpeği Paul’ün peşine düşen Dolph’un absürtdükte sınır tanımayan hikâyesini anlatan film Dali ve Bunuel ilhamlı bir sürrealizmi tadında bir deadpan komedi ile birleştiriyor. Alkan Avcıoğlu
İtaat
Bir fast food dükkânı, o işletmenin patronu, hırsızlıkla itham edilen bir kadın çalışan ve telefonun ucunda onun soyunarak aranmasını dikte eden bir ses... Craig Zobel, ikinci sinema filmi İtaat’ta zor bir işe soyunuyor. Ancak bunu yaparken psikolojik-gerilim kalıplarını alışık olmadığınız bir şekle sokup ses-görüntü bağlantısındaki yetkinlikle ‘germe’ sorumluluğunun altından hakkıyla kalkıyor. Ann Dowd ve Dreama Walker’ın performanslarından güç alan yönetmenin, ‘üçüncü sayfa haberi’ kıvamındaki meselesine mahremiyet, röntgen, ahlak üzerinden yaklaşma becerisi ise alkışlanası... En beklemediğiniz anda kalbinize hançer saplayacak filmlerden. Kerem Akça
Meleklerin Payı
Ken Loach, bir önceki filmi Irak Savaşı dramı ‘Route Irish’den sonra bu kez ton olarak çok daha hafif bir filmle izleyici karşısında. ‘Meleklerin Payı’, Loach’un uzun süredir senaristi olan Paul Laverty’nin memleketi Glasgow’da geçen bir kara komedi. Sol sinemanın güçlü temsilcisi Loach, işsiz, hapisten son anda kurtulmuş, düzen içinde onurlu bir yaşam bulma şansı tanınmamış ana karakterine ikinci bir şans veriyor. Hem de karakterin yaşam şartlarının yanında ironik gözüken ince bir zevkle; çok pahalı bir viskiyle… Gülümseten, eğlenceli ve yönetmenin siyasi görüşünü, ‘Looking for Eric’ gibi komedi ile sunduğu bir film... Nil Kural
Cennetteki Çöplük
Fatih Akın, bu kez bir ‘proje’den çok bir ‘sosyal sorumluluk’ perspektifiyle çekilen bir filmle çıktı karşımıza Akın’ın ‘ata-dede toprağı’ Trabzon ’un Çamburnu beldesine yapılan çöp sahasının yarattığı tahribatı gözler önüne seren film Cannes’da özel bir seansta gösterilmişti. Akın’ın ‘Yaşamın Kıyısında’dan sonra bu kez ‘hoş olmayan’ bir nedenle yeniden memleketine uğramak zorunda kaldığı film, beş yıllık bir süreçte çöp sahasının gerçekten ‘cennet’ gibi olan bu beldede yarattığı tahribatı, hem doğa hem de insanlar üzerindeki etkilerini göstererek anlatıyor seyircisine. Filmin tek eksiği Akın’ın Adana ’daki basın toplantısında bahsettiği “Daha militan bir film olmasını istemiştim ama fırsat olmadı”sözlerinde gizli. ‘Cennetteki Çöplük’ yine de mutlaka görülmesi gereken yapımlardan birisi. Şenay Aydemir
Tüm Arzularımız
Philippe Lioret haksızlıklara karşı savaşmaya yine filmleriyle devam ediyor. Bu kez aldığı kredilerle başa çıkamayan bir kadına yardım eden ve bu yüzden kendi başı da belaya giren bir icra yargıcını takip ediyoruz. Hem kendi ölümcül hastalığıyla uğraşan bir kadın hem de ultra liberalizmin verdiği hasarlar üzerine... Kerem Ayan
Kapı
Macar usta István Szabó, son filminde 60’larda geçen, farklı sosyal sınıflardan iki kadının arkadaşlığını anlatıyor. Filminde etkileyici müzik kullanımının yanı sıra özellikle başroldeki iki kadın oyuncunun performansı öne çıkıyor, hatta Helen Mirren’ın Oscar adaylığına şimdiden kesin gözüyle bakılıyor. Daha önemlisi filmin samimi havası. Azize Tan
Bu filmleri de ihmal etmeyin
Tutku / Katil Joe/ Süperstar
Sevmek Gibi / Marley / Gölgede Dans
Tepelerin Ardında / Anton Corbijn ile İçli Dışlı
Kapı / Ai Weiwei: Asla Pişman Olma / Ben ve Sen Hayalimdeki Aşk / Onur Savaşı
İstanbul harici
Filmekimi , 29 Eylül 1 Ekim’de Bursa’da,
5 - 7 Ekim’de İzmir ’de,
12 - 14 Ekim’de Ankara ve Erzurum’da,
19 - 21 Ekim’de ise Diyarbakır ’da.