Medya

Fehmi Koru: Terörün insafı yok; ABD’yi vurur görünür, Türkiye’yi zora sokar…

"Kılığı, kıyafeti ve dış görünüşüyle 'Bu müslüman' denilecek biri"

02 Kasım 2017 14:29

* Fehmi Koru

Avrupa’nın IŞİD eliyle tanıştığı, kalabalıklar üzerine sürülen kamyonla yapılan terör eylemi yöntemi, sonunda, ABD’ye de taşındı.

Hem de her yıl dünyanın dört bir tarafından milyonlarca insanı ağırlayan New York kentinin göbeğine..

Simgesel olsun diye, 11 Eylül (2001) uğursuz eylemlerinin sahneye konulduğu ikiz kulelerin bulunduğu alana yakın bir yeri seçmiş Özbek terörist…

Kılığı, kıyafeti ve dış görünüşüyle “Bu müslüman”denilecek biri…

Öyle olunca da, sadece Amerikan medyası değil bütün dünya medyası, eylemle İslâm dini ve müslümanlar arasında doğrudan ilişki kurmakta hiç gecikmedi.

Olay mahalli olarak seçilen alan turist çektiği için terör eyleminde hayatını kaybeden 8 kişinin çoğunluğu ABD’de geçici olarak bulunan kişiler –beşi Arjantinli, biri Belçikalı–; o yüzden dünyanın dikkatinin de eylem üzerinde yoğunlaşması doğal.

 

Trump’a “Lütfen sus” denildi, ama…

 

Politikacılar devrede; başta Donald Trump olmak üzere pek çok Amerikalı politikacı, zaten var olan önyargıları daha da pekiştirecek görüşleriyle meydana fırladılar.

Trump, derhal, ABD’nin çok kültürlü yapısını ortadan kaldırmaya yönelik tavsiyelerini sıralamaya başladı. Sınırlı sayıdaki müslüman ülkeye uygulanmakta olan ABD’ye seyahat yasağının yaygınlaştırılmasını ve lotarya ile çalışma izni kolaylığına son verilmesini istedi ABD başkanı.

New York’u yöneten seçilmişler (vali ve belediye başkanı) ile kentin terörle mücadeleyi yürüten bürokratları, düzenlenen basın toplantısında, tepkilerin aşırıya kaçmaması için olayın politize edilmemesi gereğini birkaç kez vurgulama ihtiyacı duydular.

Kasıtlarının Trump’a “Lütfen sus” demek olduğu anlaşılıyor.

Oysa Trump da, onun temsil ettiği zihniyete sahip başkaları da susmayacak ve konuyu zihniyetler savaşının silâhı olarak kullanmaktan geri durmayacaklardır.

İşin gerçeği, teröristlerin ve onları bu yolda teşvik edenlerin de istediği zaten budur.

Biri bitiyor örgütlerin, yerini bir başkası alıyor

Modern zamanların kendine özgü hastalıkları olması kaçınılmaz; terör bunlardan yalnızca biri… “El-Kaide bitti” diyorsunuz, onun yerine daha sofistikesi olan IŞİD geliyor; şimdilerde Suriye ve Irak’tan kovuluyor IŞİD, ancak onun açtığı yoldan gitmeye hazır binlerce militan kahrolasıca eylemler için bulundukları yerlerde gün sayıyor…

Her ülke onların eylem alanı.

Bu yılbaşında İstanbul’da Reina’ya saldıran New York’taki saldırganın memleketlisi olan terörist, güya ‘İslâm adına’ gerçekleştirilen eylemler için, müslümanların yaşadığı ülkelerin de hedef olabildiğini ilân etmişti.

Önceki gün ‘IŞİD’çi’ oldukları belirtilen karı-koca teröristlerin İstanbul’daki bir AVM’ye yönelik hazırlık içerisinde oldukları anlaşıldı.

Terör, onu yöntem olarak seçebilecek kadar gözü dönmüş militanların neye ve kime âlet olduklarını bilemeyecekleri bir alacakaranlık kuşağının ürünüdür. Sahneye koyanlar, kendilerini patlatanlar, hangi güdülerle hareket ederse etsinler, o karanlıkta iş gören uğursuz ellerin piyonu olmaktan kurtulamazlar.

Etnik veya dini terör, etnik ve dini kimliklere zarar veriyor

En gürültücü eylem sayabileceğimiz 11 Eylül’ü gözünüzün önünde canlandırın: O olayın üzerinden geçen 15 yıldan fazla süre içerisinde, dünyamız, o eylem yüzünden müslümanlar açısından daha yaşanılmaz hale geldi.

Aynı muhasebeyi Türkiye için de yapabiliriz: Son 30-40 yıl içerisinde etnik ve dini kisveli terörlere hedef olmasaydı ülkemiz, her bakımdan bugünkü durumdan daha iyi bir yerde olmaz mıydık?

Temsil ettiği iddiasındaki etnik ve dini kimliklerin aleyhine sonuç verdiği bir gerçektir terörün.

Yakın tarihinde başından hain bir darbe girişimi geçtiği ve ülkeyi yönetenler sorumlularını geniş tutmayı tercih ettiği için, konu, Türkiye açısından daha da hassas. Fay hatları kırık, sinir uçları her zamankinden daha açık çünkü.

Bir de, IŞİD’in geçiş yolunda bulunduğumuz ve IŞİD’e karşı açılan savaşın cephe ülkesi olduğumuz için tehditlerin odağında ülkemiz.

Anlayış göstermesi beklenen Batılı ülkelerle ciddi sıkıntılar yaşadığımız da işin cabası. IŞİD’e karşı en ciddi mücadeleyi veren Türkiye’ye sanki onu himaye ediyormuş gözüyle bakanlar bile çıkabiliyor Batı’da.

Sürekli gerilim halinde yaşamak, teröre karşı alınan tedbirleri olumsuz etkileme istidadı taşıyor.

Ne yapılabilir?

Dünyamızın teröre açık hale geldiğini ve eylemcilerin genellikle ‘İslâmi’ kisve taşıması yüzünden hepimizin ‘potansiyel terörist’ muamelesine maruz bırakıldığımızı bileceğiz her şeyden önce.

Haksızlık, ama gerçek bu.

Bu kabulden sonra.. ilk yapacağımız iş.. bizim ‘farklı’ olduğumuz unsurları ön plana çıkaracak tarzda davranmamızdır.

Ülke olarak.

Suudlular’ın bile, bugünleri –ve tabii yarınları da– öngörerek “Biz artık ılımlı İslâm’a geçiyoruz” açıklaması yapma ihtiyacı duyduğu bir ortamdan geçiyor dünyamız.

Türkiye demokratik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu, yumuşatılmış lâiklik anlayışıyla fanatizmle arasına mesafe koyduğunu vurgulamak zorunda.

Lâfla değil ama, uygulamalarıyla.

Ülkeyi şu anda her kesimi içerisine çekmiş görünen olağanüstü aşırı gerilimden uzaklaştırarak, yargıya eski itibarını kazandıracak tedbirlerle, ilk adımları atabiliriz.

Atmalıyız.

Bu yazı Fehmi Koru'nun kişisel sitesi fehmikoru.com'dan alınmıştır