Fehmi Koru*
Türkiye’mizde, öyle ‘asırlık’ olmaya gerek yok, benim kadar uzun yaşayınca, insanların bütün filmleri gördüğü hissine kapılmaması imkânsız…
Şimdiye kadar izlenen filmlerin hepsi birbirine benziyor.. hepsinin senaryosu aynı çünkü.. sadece filmde rol alanlar değişiyor…
Daha ilkokula giderken ben, sokakları hareketlendiren gelişmeler yaşanmıştı; gelişmemi tamamladığım yıllar boyunca teröre dayalı hareketlenmeler hiç durmadı…
Sebepler değişse de, iktidar sahipleri, durmaksızın hep aynı tepkileri verdiler.
Hayatımın –tabii 1980 öncesi doğmuş herkesin hayatının da– son 30 yılı, PKK eylemleri ve her eylemden sonra verilen tepkilerle dolu.
Neredeyse aynı cümleler.. aynı tonlama.. aynı suçlamalar.. aynı tehditler.. Ve ardından gelen uygulamalar da –neredeyse harfi harfine– daha önce meydana gelen eylemler sonrasında başlatılan uygulamalardan mek parmak farklı değil.
Terör tepki bekliyor, biz de veriyoruz
Yanlış anlaşılır diye denemenin ismini vermeyeceğim; ancak psikolojide ‘etki-tepki’ deneyi için kullanılan canlı gibiyiz; ne zaman bir terör eylemi (etki) ile karşılaşsak hiç tereddütsüz aynı şekilde davranıyoruz (tepki)…
Kendinizi, terör örgütünde, başkalarının hayatını söndürebilecek kadar gözü kanlı liderlerden birinin yerine koyun.. Türkiye’yi şimdiki gibi huzursuz, şimdiki gibi feveranlı, şimdiki gibi çaresiz bir görüntüye sürüklemek, ‘intikamcı’ hislerle davranmaya itmek istediğinizde.. ne yapacağınızı biliyor olacaksınız…
Olan budur.
Etrafımızda, bizi de içine çekebilecek, –kenarından da olsa zaten bulaşmış olduğumuz– savaşlar var… İçerimiz de rahat değil; sütü bozukların hain bir darbe girişimine maruz kalmışız ve onun sonucunda yüz binlerce kişiyi yerinden eden uygulamalar OHAL rejiminde gelmiş… Uluslararası alanda işlerimiz beklediğimiz yönde gelişmiyor; dostlar ile düşmanlar zaman zaman yer değiştiriyor biz söz konusu olduğumuzda.. Üstüne üstlük bir de ekonomimiz eskisi gibi bir başarı hikâyesi anlatmıyor…
Böyle bir ortamda, Türkiye ile ilgili uğursuz hesaplarını hayata geçirmek isteyecek ‘Pavlov’tipliler için, daha uygun bir zemin bulunabilir mi? Onlar da, geçmişte benzer durumlarda verilen tepkilerin bugün de tekrarlanacağı bilgisiyle, iki teröristle koca bir ülkeyi karıştırmayı beceriyorlar…
Motive etmek için fazla bir şey anlatmalarına gerek yok: Eylemin sonrasında vermemiz mukadder tepkiyi anlatsalar.. teşvik için o bile yeter..
Ne diyebildiğimi bilmiyorum, ama ne demek istediğim çok açık: Türkiye, Türkiye’yi yönetenler, Türkiye’de yaşayan bizler.. hep aynı tuzağa.. hep benzer tepkiler verdiğimiz için düşüyoruz…
Bir tek ezberimiz var; o ezbere uygun davranıyor ve o ezberle davrandığımız için de terör bizim kaderimiz haline dönüşüyor…
Artık bir yabancı ülke mi? Yoksa zaten bu amaçla kurulmuş ve ara ara varlığını ve gücünü ispat etmesi gereken bir terör örgütü mü? Yoksa öyle bir örgüt ile örgütü zaman zaman kullanabilen bir yabancı ülkenin ortak prodüksiyonu mu?
Ne olduğu hiç önemli değil…
Biri vuruyor, öldürüyor, canımızı yakıyor, ciğerimizi dağlıyor.. Bizler de “Kahrolsun” diyoruz; intikamcı hislerle dolu olduğumuzu belli ediyor ve o hislerle, vaktiyle kurduğumuz ve muhtemelen işe de yarayabilecek bir düzeni kendi elimizle berhava ediyoruz…
Hayatım boyunca gördüğüm tek film bu.
Ezberimizi bozmadıkça da, birkaç küçük ayrıntı dışında aynı senaryoya dayanılarak çekildiği için, aynı filmi bundan sonra da daha çok görürüz.
Teröristin beklemediği gibi davranarak…
Milli birlik ve beraberlik.. bir millet olduğumuzu hatırlamak.. ortak duygularımızın dışa vurumu..
Bunların hepsine eyvallah..
Ama yine de, ‘terörist’ denilen mahlukun işine yarıyor ve onu tetiklemeyi getiriyorsa, bazı duygularımızı içimize gömerek, daha serinkanlı ve akıllı davranmamız gerekmez mi?
‘Siyasi çıkar’.. bu bile gerekçe olarak tutarsız..
Daha önce benzer terör olaylarına muhatap olunduğunda şimdiki siyasilerin davrandığı gibi davrananlar uzun süreli ayakta kalabildi mi?
Terör bir de siyaseti baştan aşağıya yenilemeye yarıyabiliyor bizde…
Esas davranış tarzı “Teröristin bizden beklediği gibi davranmamak, mümkünse onu şaşırtacak bir davranış biçimi bularak öyle hareket etmek” olmalı değil mi?
“Ne bekler terörist?” sorusu istikametinde düşünmeye başlayalım:
Toplumun hareketlenmesini…
İntikamcı hislerle dolup taşmayı…
Şehit cenazelerinden düşman kahredici mesajlar verilmesini…
Öfkemizi birilerinden çıkarmaya çalışmamızı…
Teröristin yerine koyacağımız birilerini bulup ilgili-ilgisiz insanları rahatsız etmemizi…
Bunun için gerekirse, herkesin hak ve özgürlüklerinden fedakârlıkta bulunmasını…
Adalet dağıtan kurumların da halkın hisleri istikametinde kararlar almasını…
Düşmanlarımızla daha düşman hale gelirken, dostlarımızın bazılarını da küstürmemizi…
Hayatımın her evresinde, ‘terör’ ne zaman başını uzatsa, bunların bir bölümü –bazen hepsi birden—gerçekleşti Türkiye’de.
Terörist vites yükseltmiş olabilir; ülkeyi bölmek için…
Yukarıdaki listede yer almayan bir madde daha vardır eylem ‘ayrılıkçı terör örgütü’tarafından sahneye konulduğunda; bugüne kadar bir tek onda başarılı olamadı PKK: Toplumu Türk-Kürt cepheleşmesine sürüklemek ve bundan gerekirse bir iç-savaş çıkartıp ayrılmayı kaçınılmaz kılmak…
Önemli bir futbol karşılaşması sonrası için planlandığına göre, meydana getirdiğinden daha kanlı olmasının hesaplandığını düşünebileceğimiz bir eylemdi 10 Aralık gecesi sahneye konan; muhtemelen yüzlerce/binlerce insanın hayatını kaybedeceği…
Allah korudu.
Teröristin, daha önce başaramadığını, en kanlı olmasını planladığı bu son eylemle zorlamayı planladığını düşünebiliriz.
Elinde kullanabileceği yaşamakla ölmek arasında fark görmeyen tipler hâlâ varsa, belki bundan sonra…
Kendi kendime “Ağzımdan yel alsın” diyorum burada.
Cumartesi gecesinden bu yana birden fazla ‘terörle mücadele’ amaçlı üst düzey toplantı yapıldı. Güvenlik uzmanları, ‘terör’ ile mücadele konusunda bilgili insanlar arasından biri veya birden fazlası, benim burada seslendirdiğim, “Artık farklı davranalım da terörist istediğini elde edemesin, elde edemeyeceğini anladığında hain saldırılarını önlemiş olacağız”teklifinde bulunmuştur herhalde.
Bu yazımı, bir dahaki ‘terörle mücadele toplantısı’na, bağrı yanık bir vatandaşın kişisel başvurusu olarak sunuyorum.
Yeter artık, bu yaşımdan sonra daha fazla gencecik fidanların cenazelerini görmek niyetinde değilim.
Başka ölümler istemiyorum, yeter artık…