Kültür-Sanat

Fakir Baykurt’tan 'Unutulmaz Köy Enstitüleri'

Bir köy enstitülü olan Fakir Baykurt'un anılarını ve Köy Enstitüsü tartışmalarını topladığı 'Unutulmaz Köy Enstitüleri' kitabı Literatür Yayınları’ndan yeniden gözden geçirilerek yayımlandı

11 Haziran 2016 02:15

Türk edebiyatının öncülerinden biri olan Fakir Baykurt Köy Enstitülerinde yetişen bir yazar. Fakir Baykurt'un anılarını ve Köy Enstitüsü tartışmalarını topladığı eseri 'Unutulmaz Köy Enstitüleri' Literatür Yayınları tarafından yeniden gözden geçirilerek yayımlandı. Türkiye yakın tarihine farklı bir bakış açısı getiren eser, Fakir Baykurt’un benzersiz dilini, düş gücünü ve yaşananları göstermesi açısından tarihi bir belge niteliği taşıyor.

Hürriyet'ten Ömür Kurt'un haberine göre; Köy Enstitüleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin en özgün eserlerinden biri. Eğitbilimci İsmail Hakkı Tonguç’un önderliğinde hayata geçirilen bu eğitim projesi, iş içinde eğitimi öngörüyor ve köylü çocuklarını eğitmeyi hedefliyordu. Sadece 11 yıl yaşayabilen enstitülerden onlarca yazar, öğretmen, şair, bilim insanı ve yapı ustası çıktı. O tarihe kadar okuryazar olamayan köylü çocuklar okuyor, yazıyor, üretiyor, medeni birer yurttaş olarak eğitim görüyordu.

Bir köy enstitülü olan Fakir Baykurt da enstitülerden sonra eğitimine devam etmiş, yurt içinde ve dışında çeşitli üniversitelerde eğitim görmüş, ancak Köy Enstitülerini hiç unutamamış. Kitaplarında, konferanslarında, konuşmalarında ve çeşitli yazılarında hep anlatmış enstitüleri. Enstitülerle ilgili tespitleri göz alıcı… Kitapta; “Enstitülerin püf noktası yurt gerçeklerine, toplumun istemlerine bağlılıktı. Osmanlı’dan bize geri bırakılmış, yoksul, köylüsü karabili içinde bir Türkiye kaldı” diyor ve ekliyor: “Tonguç’un buluşu, kız erkek köylü çocuklarını toplayıp, köy özelliği taşıyan kurumlarda, iş içinde eğittikten, klâsik ve çağdaş kültür değerleriyle donattıktan sonra yeniden köye yollamaktı. Bunu tasarlayıp uygularken kuşkusuz gelmiş geçmiş Türk ve dünya eğitbilimin verilerinden yararlandı. Ama kopyacılık yoktu.”

Yalnızca 11 yıl açık kalabilen enstitülerden bu kısacık süre içinde 1600 sağlık bakıcısı, 8000 eğitmen, 18000 köy öğretmeni yetişmiş. Öğretmenler köylere gidip okullar açmış, imkansız denileni başarmış. Enstitüler çeşitli siyasi baskılar ve ağaların halkın aydınlanmasını istememesi üzerine kapatılmış. Bu benzersiz kurumların yerine ise İmam Hatip okulları açılmış. Baykurt, “Unutulmaz Köy Enstitüleri” kitabında bu durumu şöyle açıklıyor: “Köy Enstitülerinin yerine açılan İmam Hatip okullarından elli yıldır bir tek yazar, şair çıkmadı. Çünkü bu okullarda eski yöntemlere göre, ezbercilik esasına dayanan öğretim yapılıyor. Köy Enstitülerinde ise biz dersleri tartışarak, deney, gezi ve gözlem yaparak öğreniyorduk. Enstitünün yönetimine katılıyorduk. Her hafta sonu toplanıp yönetimi ve birbirimizi eleştiriyorduk.”

Baykurt kitabında Türkiye’nin eğitim sorununu da enine boyuna tartışıyor. Dünyadaki en özgün ve benzersiz eğitim kurumu olan Köy Enstitülerinin diğer okullardan farkını açıkça ortaya koyuyor: “Enstitülerde yapılan iş, buyurulan iş değil, tartışılıp planlanan, yapıldıktan sonra değerlendirilen, düşünülmüş, benimsenmiş iştir. Tonguç’a göre yapılacak iş, önce öğrencinin kafasından, sonra elinden çıkar. Temrin okulunda öğrenciler; üstünde yemek yiyeceği, ders yapacağı masayı değil, onun mini bir modelini yapar, sınıfını geçer. Enstitülerde ise sadece gerçek masayı değil, içinde ders yapacağı, yemek yiyeceği, uyuyacağı, temizleyeceği yapıları, üzüm bağlarını, sebze, meyve bahçelerini gerçek iş olarak kurar, hazırlar, bunlardan yararlanır, yeni geleceklerin yararlanması için bırakır gider.”

Kitabında Köy Enstitüleri konusunu enine boyuna tartışan Baykurt, "Enstitüler kapanmasaydı, Türkiye aydınlanır ve bugün karşı karşıya kaldığı sorunların hiçbirini yaşamazdı" diyor ve cümlesini şöyle tamamlıyor: “Enstitüleri kapatanların cezasını tarih versin!”

Literatür Yayınları’nın yeniden gözden geçirerek yayımladığı 'Unutulmaz Köy Enstitüleri' hem Fakir Baykurt’un benzersiz dilini hem de düş gücünü ve yaşananları göstermesi açısından tarihi bir belge niteliğinde. Kitaptaki Bedri Rahmi Eyüboğlu desenleri de o dönemin ruhunu açıklayan görsel birer belge olarak tarihteki yerini alıyor.