Faik Şardağ, Antoine Levallois, Mathieu Destailleur ve Fred Bassier’den oluşan Fake Oddity kendilerinden Fransız bir grup değil, Franko-Türk olarak bahsediyor.
Bunu pekiştirircesine 2009-2010’da Fransa’da gerçekleştirilecek Türkiye Mevsimi için de kollarını sıvamış bulunuyorlar. Türkiye’yle sıkı bağlarını adeta koparmamaya yeminli olan grup, buradaki alternatif diye tabir edebileceğimiz rock ve elektronik müzikle uğraşan tanınmamış müzisyenlerin Fransa’da kendilerini tanıtabilmelerini amaçlayan bir proje sunarak, Türkiye Mevsimi jürisinden de onay almış.Radikal’in haberine göre Grup, sadece müzikle sınırlı olmayan projesinde Karagöz Hacivat’la başlayan Türk kültürüne dair öğeler görebileceğimizin de sinyallerini veriyor. Türkiye ve Fransa’da şaşırtıcı bir hayran kitlesine sahip olan Fake Oddity 15 Nisan Çarşamba günü Ghetto’da sahne almıştı.
SORULAR
1- Onu ilk tanıdığınız gün ne düşündünüz?
2- O günden bugüne hakkında düşüncelerinizi değiştiren ne oldu?
3- Şu an müzikal yolculuğunda nerede duruyor?
4- Geçmiş yıllarda birilerinin tarzını benimsemiş olabilir mi?
5- Müziğini icra ederken kimlerden etkilenir?
6- Yaptığı müziğe bir isim koysa bu ne olur?
7- Mutluyken ve üzgünken bir şarkı mırıldansa bu ne olur?
8- Şu sıralar gündeminin birinci sırasında ne var?
9- Emekliliğinde ne yapar?
10- Ona kim ve ne ilham verir?
Mathiue Destailleur (Faik Şardağ cevaplıyor)
1- İlk gördüğüm gün çok ciddiydi ve müzik kültürüne hayran kalmıştım. Uzun saçlı, çok sade ve şık giyimliydi, entellektüel ve tam bir klasik müzik icra eden müzisyen imajı vardı.
2- Birlikte geçen yıllar, turneler sonunda, çok eglenceli, komik ve rengarenk (16 milyon renk) biri olduğunu öğrendim. Vize sorunları çektiğim yıllardaki hassaslığı ve yardımseverliği ile de gerçek bir dost olduğunu gördüm.
3- Deneysel yıllar geride kaldı, ne yapmak istediğini, nasıl bir sound istediğini biliyor artık... Zirvesinde olduğunu söyleyebilirim.
4- İlk başlardan beri bir Joy Division hayranlığı var, hala bas notalarında hissediliyor. Fake Oddity'nin yeni şarkıları da bence git gide 70'lerden 80'ler tarzına yöneliyor.
5- Syd Barret'tan etkilendiği kesin, kendi yaptığı bestelerde çok açık hissediliyor bu.
6- 80'ler Cold Wave, Alabama Country, Çağdaş Klasik ve 60'lar Crooner tarzı olurdu.
Bu arada grubunun adı da: ‘Big Kauna Burger Party and Co. Solo’ olurdu.
7- Mutluyken Elvis Presley'den bir şarkı, mutsuzken de Tom Waits'ten bir şarkı mırıldanır.
8- Türkiye turnesi: Türkiye Türkiye Türkiye. Hergün bu konu hakkında konuşuyor. Türkiye macerası için inanılmaz bir heyecan içindeyiz hepimiz.
9- Kontrbas ve Resim öğretmenliği. Gençlere Fake Oddity ve Rock'n Roll maceralarımızı
anlatır, hayatı hakkında çok renkli bir kitap yazar büyük ihtimalle.
10- Aşk'ı ve dostları.
Faik Şardağ (Mathieu Destailleur cevaplıyor)
1- Çok iyi anlaşacağımızı, resmen birbirimiz için yaratılmış olduğumuzu.
2- Hımm, şu an kız arkadaşımla evlenmeyi ve çocuklarım olmasını tercih ediyorum, erkekler bana göre değil.
3- Müziğinde çok aşama kaydetti. Beste bazında, vokal tekniği ve sahne performansı olarak çok olgunlaştı. Yıllardır verdiği emek karşılığını buldu. Bir sahne hayvanı oldu desek yeridir.
4- Evet, hepimiz gibi onun da etkilendiği sanatçılar vardı. Faik’te daha çok Radiohead ve Jeff Buckley etkisi görülürdü. Ama artık bundan sıyrıldı diyebiliriz. Birçok canlı performans seyretti, başka müziklere de açıldı. Şimdi en sonunda, tamamen ‘pure’ bir Faik’ten bahsedebiliyoruz.
5- Kendinden, etrafındaki her şeyden. Ama korkunç bir şekilde de benden! Aslında şöyle diyebiliriz: ‘Ben onun hem ilham kaynağı, hem de idolüyüm.
6- Sadece ROCK’N ROLL.
7- Mutluyken, Jeff Buckley’den ‘Grace’. Mutsuzken, Ayx Champs ‘Elysées’.
8- Dünyanın en önemli basketbol oyuncusu olmak ve Nietzsche okumak.
9- Torunları ve köpekleriyle oynar. Şu an olduğu gibi mükkemmel bir insan olarak yaşlanır.
10- Onun için etrafında olup biten her şey bir ilham kaynağı... Komşuları, penceresindeki mavi güvercin, Mc Donald’ın kızarmış patatesleri, başını öne eğerek yürüyemiyor olması, Napolyon, annesi ve anneannesi, Galata köprüsünde balık tutan insanlar, köpekler ve bir Gargantua yemeği.
Antoine Levallois (Fred Bassier cevaplıyor)
1- Bu kadar koca bir sakala sahip olmak için oldukça küçük… Bu çocuk yaşına göre çok erkeksi.
2- Aslında bir çok şey. Beraber çok uzun vakit geçirmek bir insanı çok iyi tanımanı sağlıyor. Hala çok sakallı, ama bugün onun birçok başka özelliğini daha yakından biliyorum. Antoine yeniliklere çok açık bir insan, çok insancıl, zaman zaman çok komik olabiliyor, çok iyi bir gitarist, çalışmaya istekli… Artık defolarını da daha iyi biliyorum. Çok fazla defosu yok ama yine de var bir şeyler!
3- Müzikal yolculuğu aslında biraz karmaşık. İlk başlarda iki grubu dilinden düşürmezdi: Smashing Pumpkins ve et Jimmy Hendricks. Yeni bir grup keşfettiği zaman o grubu sürekli olarak haftalarca dinler ve başka hiçbir şey dinlemez. Antoine’in bir özelliği de Lyon’daki yeni oluşan yerli grupları keşfetmek ve onlara yaptıkları müzik hakkında öğütler vermek. Sonuç olarak onun müzikal yolculuğu Rock ama yine de her şeye açık diyebilirim.
4- Antoine’in mükemmel bir kulağı var. Hoşuna giden bir melodiyi bir defa duyması onun bestelerine ilham vermesi için yeterli. Yani, duyduğu şeyler onu çok etkiliyor ve bu yaptığı müzikte oldukça hissediliyor. Dolayısıyla da müziğe dair düşünceleri bir önceki gün ne dinlediğine göre değişiyor.
5- Beatles’dan Foals’a kadar bütün rock gruplarından etkileniyor. Yine de gitarın başrolde olduğu ve iyi gitar sololarının olduğu grupları tercih ediyor diyebilirim.
6- ‘El Tonio de La Grosse Guitare’.
7- Beethoven’in ‘Ay Işığı Sonatı’. Jimmy Hendricks’ten ‘Fire’ ya da Foals’tan ‘Cassius’.
8- Ses mühendisimizle birlikte kurdukları şirket. Şirketin adı : "Honey Pie Records" ve amaçları Lyon Rock sahnesine yeni gruplar üretmek.
9- Torunlarıyla ilgilenir, pasta yapar, bahçesine havuç eker ve Karl Marx’ın eserlerini yeniden okur.
10- Bir sürü şey yapmak ve zaman kaybetmemek şu anki davranışlarını en iyi açıklayan iki özellik. Her zaman gerçekleştirmeye vakit bulamasa da kendini birçok farklı projenin içine atıyor. Zamanı o kadar değerli ki, aslında bakarsanız herhangi bir şeyden ilham almak için bile vakti yok.
Fred Bassier (Antoine Levallois cevaplıyor)
1- İlk tanıştığımız gün, güzel bir kafede hepbirlikte şahane bir bira içiyorduk. O gün benim için hala çok güzel bir anıdır. Bütün bir gece boyunca düzenli olarak bira ısmarlayarak uzun uzun sohbet ettik. Gece bittiğinde ne durumdaydık, pek hatırlamıyorum.
2- Birbirimizi tanıyali uzun seneler geçti, hepimiz değiştik. İlk başta sadece müzik vardı, şimdi ise çok güzel bir dostluk da var. Fred ilk günden beri grupla ilgili çok güzel fikirler getirdi ve bu onun kendi yolculuğunda da ilerlemesini sağladı. Bugün bunu çok daha iyi anlıyorum.
3- Fred, Fake Oddity’de çalmaya başlamadan önce beste yapar mıydı bilmiyorum. Ama grubun ‘Superstition’, ‘Pancakes’, ‘Time Run’s Out’ adlı parçalarını o besteledi. Şu an akustik/elektronik bir tarzda devam ediyor. Sanırım Fake Oddity olmasaydı, Fred bunları yapmazdı. Yanılıyorum belki de...
4- Hepimiz birbirimize sevdiğimiz grupları sürekli olarak dinletiyoruz. Bu nedenle hepimiz birbirimizden de etkileniyoruz. Bu durum zaten bestelerimizin gidişatında da hissediliyor.
5- Fred, kesinlikle Jazz’dan etkileniyor. Örneğin: Erik Truffaz.
6- ‘Superstition’ ya da ‘Pancakes’.
7- Elektronik müzikle ilgilenen Erwan adlı bir arkadaşımızın Fred için bestelediği şarkı: ‘Fredou’. Bir Jazz esintisi...
8- Bir sürü şey! Her zaman çok aktif bir insandır.
9- Torunlarıyla bateri!
10- Kız arkadaşı, geçen zaman … Özetle, hayata dair güzel şeyler.