T24 - Ezgi Başaran, Erzurum'da 6 Eylül günü Ödük vadisinde yaptırılacak Hidroelektirik santraline (HES) tepki gösteren 17 yaşındaki Leyla'nın hikayesini yazdı. Başaran, "Leyla, mehkeme kararıyla 13 kişiyle görüşmüyor. Üstelik biri kendi babaannesi" dedi.
Radikal gazetesi yazarı Ezgi Başaran'ın "Halkın engellenemez savaşı (HES)" başlığıyla yayımlanan bugünkü (5 Ekim 2011) yazısı şöyle:
Polisler sağlam kalkanlarıyla onlara doğru yürüyor. İki tarafın buluşmasıyla birlikte teyzeler entarilerinin, uzun başörtülerinin, yorgun ayaklarına dolanmasına aldırmadan ve tabii seslerini iyice yükselterek itiyorlar. Var güçleriyle... Baştan ayağa koruyucu plastiklerle kaplı, rap rap postallı polis (ve jandarma) grubunu iteliyorlar. Arkalarında vinçler...
Geçen pazartesi, sabah saatleri, Erzurum’un Tortum ilçesine bağlı Bağbaşı beldesi. Teyzeler son bir ay içinde üçüncü kez topraklarına yapılmak istenen HES inşaatını böyle engelledi. Bu arada Bağbaşı Belediye Başkanı ve AK Parti’nin belde teşkilat başkanı “Vatandaşlar mağdur oluyor ve elden bir şey gelmiyor” gerekçesiyle istifa etti. Bu mücadele Tortum’da iki yıldan beri devam ediyor.
Buna karşılık devlet de saksıyı çalıştırıyor ve önlemler alıyor: Teyzeler hareketinin genç mensubu 17 yaşındaki Leyla’nın önce “HES çalışma alanlarına girmesi ve eylemlerde bulunanlarla ilişki kurması yasaklandı”. Leyla da dedi ki: “Bizim köyde herkes o eylemlerde, ne yapacağım, evden çıkmayacak mıyım?”
Neyse... Saçmaladığını anlayan mahkeme daha da büyük bir saçmalıkla sahnedeki yerini aldı: Leyla’ya... O zaman sen şu 13 kişiyle katiyen görüşme! Asiye Teyzenle, Ali Amcanla, Nurettin Amcanla... Ben o 13 insandan biri olmadığım için Leyla’yla konuşabiliyorum, çok şükür. Anlatıyor: “Hepsi de konu komşum. Hatta biri babaannem, valla şaka yapmıyorum, babaanneme gidemiyorum! Ama köy olarak yolumuzdan dönmeyiz. Ben ev kızıyım ve başını beklediğim ceviz ağaçlarıyla geçiniyor, kardeşlerimi okutuyoruz. O dere giderse n’aparız?”
Başka bir şehir, başka bir direniş: Kastamonu’nun Kavakören ve Kızılcakaya köylerinin arasına HES yapılmak isteniyor. İsteyenlerin karşısında yine halk var. Onları HES’in zararsızlığına ikna etmek üzere Kastamonu İl Genel Meclisi İmar ve Bayındırlık Komisyonu bir rapor hazırladı.
Şimdi size bu rapordan inci bir kolye...
Takarsınız: “HES projesini uygulayacak insanlardan edinilen bilgiye göre bu proje boyunca hiçbir şahıs arazisi istimlak edilmeyecektir. Yani hiçbir köylümüz arazi başında zarar görmeyecektir. Cevabını aldık.” Gördüğünüz gibi ‘konuya son derece tarafsız bakan, meselede hiçbir menfaati bulunmayan(!)’ insanlarla görüşülmüş ve cevap alınmış.
Evet, devam... “Akan ırmak içerisinde yaşayan balık türü olmadığını, orada karşılaştığımız yaşlı amcalardan öğrendik.” Allah herkese böyle bilimsel karşılaşmalar nasip etsin... Sonra: “Projeye çevreciler dışında karşı çıkanların sayısının az olduğunu gördük. Onların lideri konumundaki öğretmenimizi bulduk, konuştuk.
Doğanın dengesinin bozulacağı gibi rutin şikâyetleri bizlere iletti. Bizler de hayatta her yapılan işlerin biraz da olsa yan etkilerinin bulunacağını, zaten çevreciler adına malum avukatın dava açtığını söyleyerek incinmeden, incitmeden yöreden ayrıldık.”
“Hayatta her yapılan işlerin yan etkisi olduğu” şeklindeki kıssadan hisseyi veren bu tatlı masal-rapor, anlatıcıların ‘hiç bu kadar masum ve zararsız bir HES projesi görmemiş olmasıyla’, yani yapımcı firma için mutlu sonla bitiyor. ‘Malum avukat’ etiketiyle mimlenen Yakup Okumuşoğlu’nun, lider konumundaki emekli öğretmenin, dere kenarındaki yaşlı amcaların,
HES’lere karşı birleşen 9 köy muhtarının, Erzurum’daki Leyla’nın direniş serüvenlerini ise gerçek hayattan takip edebilirsiniz. Onlar ‘incinmeden ve incitmeden’ bir mücadele veriyorlar. Bundan 10 yıl sonra dilden dile dolaşacak, ilham verecek masal onlarınki olacak. Antropolog Margaret Mead’in dediği gibi: “Bir avuç düşünceli insan dünyayı değiştirebilir. Aslında bugüne kadar sadece onlar bunu başardı.”