"Korunmasız genç kızlar öldürülüyor... Kötü yollara itiliyor... Tecavüze uğruyor... Hattâ bazı namussuzlar tarafından satılıyor... Genç kızlar jinekologlara gidiyor, söylemesi ayıp işler yaptırılıyor... Genç kızlar içkiye ve uyuşturucuya bağımlı hale getiriliyor... Genç kızlar ahlâk, erdem, iffet ve hayâ sınırlarını aşıyor... Genç kızlar kötü yollara düşüyor..." Milli Gazete yazarı Mehmed Şevket Eygi'den, ailelerin genç kızları nasıl koruyabileceğine ilişkin öneriler sunan tartışılacak bir yazı...
Vicdansızlar
Korunmasız genç kızlar öldürülüyor... Kötü yollara itiliyor... Tecavüze uğruyor... Hattâ bazı namussuzlar tarafından satılıyor... Genç kızlar jinekologlara gidiyor, söylemesi ayıp işler yaptırılıyor... Genç kızlar içkiye ve uyuşturucuya bağımlı hale getiriliyor... Genç kızlar ahlâk, erdem, iffet ve hayâ sınırlarını aşıyor... Genç kızlar kötü yollara düşüyor...
Bütün genç kızlar böyle mi oluyor? Hayır, ben böyle bir şey söylemiyorum. Bazı gerçekleri dile getiriyorum. Bütün kelimesini kullanmadım.
Ahlâklı, iffetli, faziletli, erdemli, hayâ ve ar sahibi, görgülü, vasıflı, temiz genç kızlarımızı tenzih ederim, kendilerini tebrik ederim.
Bir kısım genç kızlarımıza ilk paragrafta saydığım kötülükler yapılırken toplum ne yapıyor?
Bu toplumun düşünürleri, elitleri, aydınları, sorumluları, yön vermekle ve denetlemekle yükümlü olanları, eğitimcileri, psikologları, rehberleri, uzmanları vazifelerini yapıyor mu?
Bu soruya evet cevabını vermek için vurdum duymaz olmak gerek.
Bir genç kız feci ve vahşi şekilde öldürülünce bütün Türkiye ayağa kalkmalı ve kızın hem kanına sahip çıkmalı, hem de durumu her cephesiyle inceleyip, bir daha tekerrür etmemesi (tekrarlanmaması) için çareler, çözümler aramalı, tedbirler almalıydı. Bu yapılmış mıdır?
Onbeş yaşındaki bir kız tecavüze uğrayınca en az 15 milyon Türkiyelinin feryat edip haykırması gerekmez mi?
Sadistçe öldürülen bir kızın ardından vah vah demekle iş bitmiyor.
Kızlarımızı korumak için ne yapıyoruz?
Şuna bakınız, ne diyor? "Sadece bir kız öldürüldü, onun gibi yaşayan öteki kızlara bir şey olmadı, sen yaygara kopartıyorsun..."
Çocuklarımızı, kızlarımızı, gençliğimizi korumayan, onlara karşı olan vazifelerini yerine getirmeyen herkes haindir, vicdansızdır.
Ana babalar, aileler vicdansızdır.
Hısım akraba vicdansızdır.
Toplum vicdansızdır.
Eğitim sistemi vicdansızdır.
Resmî ideoloji vicdansızdır.
Hepimiz vicdansızız.
Bu satırları yazdığım için sadece ben vicdansızmışım... Böyle söyleyen halt etmiş.
Kız feci ve vahşi şekilde öldürüldükten sonra dizini dövmenin faydası yoktur.
Başta kız çocuklarımız, genç kızlarımız olmak üzere gençliği korumak konusunda düşünmemiz, olumlu bir şekilde tartışmamız gerekir. Çareler ve çözümler bulmamız gerekir. Bunları hayata geçirmemiz gerekir.
İstanbul gibi canavar bir megakentte genç bir kız kendi başına bırakılamaz.
Genç bir kızın yabancı bir erkeğin evine yalnız başına gitmesine izin verilemez.
Genç bir aile kızının aşırı dekolte kıyafete bürünmesine izin verilemez.
Anneler babalar, toplum, eğitim sistemi, devlet, Diyanet, çocukların ve gençlerin koruyucu meleği olmalıdır.
Okullarda uyuşturucu kullanma yaşı 11'e düşmüş. Buna kim izin ve fırsat veriyor? İzin verilmiyor mu? O halde niçin fırsat veriliyor?
Evlenme yaşına gelmiş kızların müstakbel eşlerini sadece kendi heva ve kafalarına göre seçmeleri yanlıştır. Bu konuda onlara rehberlik etmek gerekir.
Bizim kültürümüzde eşlerin birbiriyle küfüv (denk) olmaları gerekir.
Sabataycılar, kendi kızlarının Müslümanlarla, Türklerle evlenmesine izin veriyorlar mı?
Fakir veya orta halli bir kız, zengin bir delikanlı ile tanışıp gezip tozmaya başlıyor. Fakir kızın ailesi ümitleniyor, zengin bir damadımız olacak, kızımız refah ve lüks içinde yaşayacak.Öyle mi?.. Hayır hayır... Bu evlilikte denklik olmaz ve bu yuva ayakta durmaz.
İnsanlar sekiz karakterden birine mensuptur. Bazı karakterler vardır ki, onlara sahip kadın ve erkeklerin izdivacı başarılı olmaz.
Öldürülen, tecavüze uğrayan genç kızlar konusunda terbiyeciler, din adamları, ahlâkçılar, ziyalı kişiler bir araya gelmeli ve müzakereler, tartışmalar yapılmalıdır.
Bu konuda laf, edebiyat, magazin haberi, fasa fiso istemiyoruz, çare ve çözüm istiyoruz.
Sadece vah vah diyen sorumlular vicdansızdır.
Yerden kamyonla hazine çıkmış
Bu anlatacaklarımı ben uydurmadım, internette okudum. Yüzde yüz doğru mudur, yalan mıdır, yahut kaçta kaç doğrudur bilemem.Kısaca nakl ediyorum: Bundan birkaç yıl önce İstanbul civarında bir yerde, başka bir şey yapılıyormuş gibi gösterilerek, Ergenekon'a bağlı bazı bürokratlar derin bir kazı yapmışlar, rivayete göre büyük bir define bulmuşlar. Define kamyonlarla taşınmış. Yurt dışına gönderilmiş. Sonra ihtilaf çıkmış. Birileri hissemiz verilmedi demişler. Falan filan...
Her gün o kadar önemli, akıl almaz, beyinleri kezzab gibi tahrip eden öyle vak'alar, hadiseler, rivayetler, iddialar işitip okuyoruz ki, bu anlattıklarım devede kulak kalır.
Yakın tarihimizde uyuşturucu maddenin güneydoğudan cemselerle ve resmî eskortlarla Edirne'ye taşındığına dair yazılar yayınlandı da kimse ilgilendi mi?
Bir başka define işi daha: Eski Büyükşehir belediye başkanlarından Ergenekoncu biri Ayasofya Camii'nin (müze değil, cami!) Üçüncü Ahmed Çeşmesi köşesindeki bir kısmında gizlice, kanunsuz olarak define aramış...
1984'te Haliç sahilleri düzlenirken de yerin altından bazı gömülerin çıktığı, bunların birileri tarafından gasb edildiği iddiaları var.
Böyle şeyler Türkiye'de olur mu olmaz mı?
Bin zahmetle yurt dışından Karun hazinelerini getirttik ve müzeye koyduk. Sonra ne oldu? Bu hazineler müzeden çalındı, yerlerine sahtesi konuldu.
İstanbul Topkapı Mevlevihane binası Vakıfların deposu idi. Buradaki paha biçilmez tarihî eşyalar çalındı ve bina yakıldı. Yanmadı, yakıldı...
Adana müzesinden on iki bin objenin kayb olduğunu çoğumuz biliyoruz.
Bazı kıymetli eşya çalınıyor ama kimsenin haberi olmuyor. Çünkü eşyaların bire bir taklitleri önce İran'da, Hindistan'da yaptırılıyor ve gerçekleri öyle aşırılıyor, apartılıyor.
Bazı camilerdeki ve türbelerdeki tarihî kıymetli çiniler sökülmüş, çalınmış, yerlerine sahteleri konulmuş...
Bizim toplumumuzda hırsızlık, yağmacılık, sahtekârlık maalesef millî bir spor haline gelmiştir.
Tabiî ki, namuslu vatandaşları suçlamıyorum...
Türkiye'de parayla satın alınamayacak ne kaldı?
Ergenekon dosyalarında eski bir başvekil ile ilgili enteresan bilgileri öğrendiniz mi? Laz mafyasını toparlamaya çalışıyormuş... Akgündüz otelinde kumar oynuyormuş... Tombassan şirketinin bloke edilmiş 500 milyonunu vermek için 7,5 milyon mark rüşvet almış...İstanbul'a belediye başkanı yapmak istediği zat uzakdoğuya gidiyor, pedofilik işler yapıyormuş...
Pislik pislik pislik...
Rezalet rezalet rezalet...
Kirlilik, bulanıklık, kepazelik...
İğrenç iğrenç iğrenç...
Son yirmi yıl içinde ne kadar türedi zengin yetişti. Kimisi milyar dolarla, kimisi yüz milyon dolarlarla zengin.
Bunlar ak zengin mi, kara zengin mi? Bunların serveti helâl mi, haram mı?
Türedilerin bir kısmının içleri cayır cayır yanıyor. Ah, ülkemizde 11 yıldızlı oteller açılsa da gidip oralarda Nemrud gibi, Firavun gibi, Neron gibi keyif çatsak, düşmanlarımızı çatlatsak diyorlar.
Bilmem ki, böyle yazıları niçin yazıyorum. Böyle yazanlar münafık olur, müfteri olur, oyun bozan olur, yüzü kara olur, hain olur...