İslamcı kesimde önemli bir yeri olan ve son günlerde Fethullal Gülen cemaatiyle sert tartışmalara girdiği ileri sürülen Milli Gazete yazarı Mehmed Şevket Eygi, iddiaların doğru olmadığını yazdı. Bugüne kadar kişi veya kurum ismi vererek kimseyi eleştirmediğini, hedef göstermediğini belirten Eygi, "Fethullah Gülen Hocaefendiyi ve cemaatine karşı tenkit niyetim ve düşmanlığım yoktur" dedi.
Dini cemaatleri olumlu da olsa isim vererek eleştirmenin 'fitne ve fesada' neden olacağını belirten Eygi, Milli Gazete'deki köşesinde (28 Nisan 2009) bu konuda şunları yazdı:
İki gün İstanbul dışına çıkmıştım, döndüğümde internete bakarken bir iki sitede "Eygi, Gülen cemaatine çattı, cemaatin ileri gelenlerinden biri sert cevap verdi" mealinde haberler gördüm.
Herkes bilir ki, şahıs veya kurum ismi vererek, hedef göstererek kimseyi suçlamam.
Ülkemizde büyük, güçlü, zengin, nüfuzlu, etkili dinî cemaatler bulunmaktadır. Bunları, olumlu da olsa isim vererek tenkit etmek, bazı aksaklıkların düzeltilmesini istemek fitne ve fesada sebebiyet verir.
Fethullah Gülen Hocaefendiyi ve cemaatini tenkit niyetim yoktur. Bendeniz bütün Müslümanları ilgilendiren genel, anonim, şahıslar ve kurumlar üstü tenkitler ve uyarılar yapıyorum. Bunlar müsbet uyarı ve tenkitlerdir. Müslümanların daha iyi olmalarına, daha güçlü ve vasıflı olmalarına, İslâmî hizmet ve faaliyetlerin ıslahına, Ümmet'in zillet ve esaretten kurtulup izzet ve hürriyet-i şer'iyeye kavuşmasına yöneliktir. Tenkitlerimin, çare ve çözüm tekliflerimin, uyarılarımın, fikir ve görüşlerimin doğruluğu, isabetli olup olmadıkları elbette tartışılabilir.
Müslüman kardeşlerime şu hususları arz ederim:
1. Fethullah Hocaefendiye ve cemaatine karşı hiçbir düşmanlığım söz konusu olamaz.
2. İsim vermeden yaptığım tenkitler onları hedef almamaktadır. Böyle bir niyetim yoktur.
3. Millî Gazete'de 1991'den beri günlük yazılar kaleme alıyorum. Mensubu bulunduğum Ümmet-i İslâmiye ile ilgili yapıcı özeleştiri yazılarımın sayısı yekûn olarak yüzleri geçmiştir. Bunlar bir araya getirilse kocaman bir kitap olur.
4. Büyük dinî cemaatleri, grupları açık şekilde, isim vererek tenkit etmek fitne ve fesada sebep olacağından yanlıştır.
Bendeniz, öncelikle Türkiye Müslümanları için şunları istiyorum:
Bir: Bütün Müslümanlar Ümmet şuuruna sahip olmalıdır.
İki: Ümmet şuuru yok veya çok zayıf, buna karşılık cemaat, hizip, tarikat, grup, parça asabiyeti çok güçlü ve şiddetli...Böyle bir şey Müslümanların zararınadır.
Üç: Bazı cemaatler, gruplar, topluluklar kendilerini İslâm ile özdeşleştirmiş durumdalar. Bu yanlıştır, zararlıdır. Cemaatler, gruplar parçadır, İslâm bütündür. Parça bütün ile özdeş olamaz.
Dört: Cemaatler, gruplar dört fıkıh mezhebi gibi olmalıdır. Cemaat bağlılarında fanatizm, aşırı asabiyet, tarafgirlik, cemaatini din ile özdeşleştirmek gibi holiganlıklar bulunmamalıdır.
Beş: Cemaatler gaye/amaç değildir, vasıta ve âlettir.
Altı: Bütün Müslümanlar din, iman, Kur'ân, Sünnet, Şeriat, fıkıh, ahlâk-ı islâmiye, Ümmet, birlik ve beraberlik, İmamet-i Kübra için çalışmalıdır. Şu'culuk, Bu'culuk, O'culuk, Falancalık, Filancalık, Feşmekancılık için çalışmamalıdır.
Yedi:Tarikatlarda, tarikata genel dâvet yoktur. Tarikat, insanları dine, imana, salih amellere, ebedî kurtuluşa, olgunluğa yani İslâm'a çağırır. Tarikata intisab etmek bir nasip meselesidir. Ülkedeki bütün Müslümanların bir tarikata veya cemaate girmesini istemek yanlıştır ve böyle bir şey zaten mümkün değildir.
Sekiz: Bazı islâmî cemaatler, tasavvufî tarikatlar, Batı dünyasında sekt denilen şekil ve statüye girerlerse zararlı olabilirler.
Dokuz: Din ve iman hizmetleri ile dünyevî, siyasî, zümrevî, şahsî ihtiras ve emelleri kesinlikle birbirinden ayırmak gerekir.
On: Hiçbir İslâmî cemaatin, tarikatin, hizbin Müslümanların zekâtlarını Kur'ân'a, Sünnete, Şeriata, fıkha, dinî kurallara aykırı olarak toplaması doğru olmaz. İslâm'da, amaca ulaşmak için her şey mübah değildir. Zekât Kur'ân'da sarahaten ve çok açık ve seçik olarak belirtilmiş olan sekiz tür/sınıf Müslümana verilir. Tüzel kişilere zekât verilmez. Zekât parası ile cami bile yapılmaz. Bu ülkede zekat öncelikle fakir ve miskin Müslümanların hakkıdır. Zengin Müslümanlar zekâtlarıyla ve sadakalarıyla (maddî yardımlarıyla) fakir, ezilen, sürünen kardeşlerini desteklemezlerse büyük günaha girmiş, isyankâr olmuş ve Ümmet'in sarsılmasına yol açmış olurlar.
Onbir: Kur'ân ve Sünnet biz mü'minleri Hıristiyanları ve Yahudileri kendimize dost ve velî edinmekten kesin olarak men etmektedir.
Oniki: Hiçbir dinî cemaatin, tasavvufî tarikatın, İslâmî grubun mevrid-i nasta ictihad, dinde reform yapmasına, kesin dinî hükümlerden tâviz vermesine cevaz yoktur.
Onüç: Müslümanların başına elbette bir İmam-ı Kebir, bir Emîrü'l-mü'minîn seçilmelidir ama bu seçim Müslümanlar tarafından yapılmalıdır. Gayr-i müslimler, Haçlılar, Siyonistler, Masonlar, Evangelistler, mürtedler, Tâğutçular, şunlar bunlar bu işe karışmamalıdır.
Ondört: İslâm'ın temel ve kesin öğretilerinden biri şudur: İslâm'dan başka hak, doğru, Allah katında geçerli din yoktur. Hiçbir cemaatin, hizbin, fırkanın bu öğretiyi, bu temel gerçeği değiştirmeye hakkı yoktur.
Onbeş: Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü gibi yeni çıkmış bid'atler, İslâm dünyasının büyük ulemâsı, fukahası, müftüleri, şeyhülislâmları, ehliyetli ve liyakatli şahısları tarafından incelenmeli, tartışılmalı ve en kısa zamanda kesin karara bağlanmalı, bu karar bütün Müslümanlara ilan edilmelidir.
Onaltı: Kelime-i Tevhid bir bütündür. Onun ikinci kısmı kesinlikle ayrılamaz.
Onyedi: Cemaat, tarikat, hizip, grup başları ve büyükleri gerekenden fazla övülmemeli, bu zatlar erbab haline getirilip putlaştırılmamalıdır. İslâm'da gerçek âlimler, gerçek şeyhler, gerçek hizmetkârlar, gerçek büyükler elbette sevilir, onlara elbette hürmet edilir ama her şeyin hududu vardır. Yüce Dinimiz, Yüce Kitabımız bu konuda sınırlar, ölçüler koymuştur.
Onsekiz: Ehl-i sünnet ve Cemaat Müslümanlığında, Peygamberlerden başkası mâsum yâni günahsız değildir.
Ondokuz: Hiçbir cemaat, hizip "Biz kendi işimize ve hizmetlerimize bakarız, öteki Müslümanlar bizi ilgilendirmez. Kimse bize karışamaz..." şeklinde bir zihniyete sahip olmamalıdır. Bütün Müslümanlar tek bir Ümmettir (Ümmet-i icâbet). Her Müslüman büyük bir vücudun bir parçası gibidir. Bütün mü'minler (iyi Müslüman olsunlar, günahkâr Müslüman olsunlar) kardeştir.
Yirmi: Birtakım cemaat mensuplarının "Bu Müslüman bizdendir, O Müslüman bizden değildir" gibi ayırımlar yapmaması gerekir. Böyle ayırımlar kardeşliğe, birliğe, Ümmet şuuruna zarar verir.
Yirmi bir: Türkiye'deki bütün İslâmî tarikat ve cemaatlerin, lâik devlet kontrol ve baskısı dışında bulunan bir din kuruluna bağlı olmaları ve onun denetiminde bulunmaları gerekir.
Yirmi iki: Hiçbir dinî cemaat, tarikat, grup büyüye büyüye dev bir holding, dev bir ticarî-iktisadî firma haline gelmemelidir. Bu gibi azmanlaşmalar İslâm'a ve Ümmet'e zarar verir.
Yirmi üç: Tarikatlar ve cemaatler ılımlı, ölçülü, olumlu, haklı, meşru özeleştirilere açık olmalıdır.
Yirmi dört: Tarikatlar ve cemaatler; yardım, hizmet, islâmî faaliyet yapmak için Müslümanlardan topladıkları paraları temiz, şeffaf, açık ve yerli yerinde harcamalı ve Ümmeti bu konuda bilgilendirmelidir.
Yirmi beş: Türkiye Müslümanları için dört başı mâmur, Kur'ân'a ve Sünnete uygun, ilmin ve hikmetin ışığında bir hizmet ve faaliyet plan ve programı yapılmalıdır. Böyle bir program bütün dünya Müslümanlarına ve insanlığa örnek olacaktır.
Yirmi altı: Siyonistler, Haçlılar, emperyalistler tarafından hazırlanmış olan Büyük Ortadoğu Projesi İslâm'ın ve Müslümanların lehine değildir. Hiçbir tarikat veya cemaatin buna âlet olmaması gerekir.
Yirmi yedi: Kur'ân bütün insanlığa imana ve İslâm'a çağırmaktadır. Kur'ân'ın Yahudileri ve Hıristiyanları İslâm'a çağırmadığı iddiası gülünç ve korkunç bir safsatadan ibarettir. Hiçbir cemaat ve grup böyle din dışı safsataları benimsememelidir.
Yirmi sekiz: Tevhid inancını, Peygamberimizin risaletini, Kur'ân'ı, İslâm'ı inkâr ve tekzib eden gayr-i Müslimler ehl-i necat ve ehl-i Cennet değildir. Böyle bir inanç Müslümanlığın ana temellerine aykırıdır.
Yirmi dokuz: Gerçek Nurculuk gerçek Müslümanlıktır. Nurculuk bir cemaat, hizip, fırka, grup değildir; bir hizmet metodudur. Gerçek Nurcular, Ehl-i Sünnet ve Cemaat sınırları içinde iman, İslâm, Kur'ân, Sünnet, fıkıh, Şeriat, uhuvvet-i islâmiye ve ahlâk için çalışırlar. Nurculuk ihlâs üzerine kuruludur; siyasî, şahsî emellere ve ihtiraslara âlet edilemez.
Otuz: Müslümanlardan, hayır, hizmet, sadaka, zekât olarak toplanan paraların bir kuruşu bile herhangi bir cemaat ve tarikatın başının reklâmı, övgüsü, tanıtılması için harcanmamalıdır. Böyle bir şey dine, ahlâka, fazilete, hikmete aykırı olur.
Daha fazla maddeler yazabilirim ama uzatmıyorum. Görüleceği üzere bunlar şu veya bu cemaate veya hizbe karşı yazılmamıştır. Bunlar kesinlikle genel ve anonim uyarı ve tenkitlerdir. Hiçbir cemaat bunlardan gocunmamalıdır.
Bendeniz Fethullah Efendiye minnet ve teşekkür borçluyum. 1995'te annem vefat ettiği zaman, mürüvvet gösterip cenaze namazına katılmışlar ve hattâ kabristana kadar gelmişlerdi. Onun bu âlicenaplığını elbette unutmam, kendisine hürmette kusur etmem, sıhhat ve selâmet dilerim.
Profesyonel gazeteci ve yazar değilim. Aydın değilim, seçkin değilim, fazıl ve muhterem değilim. Ehl-i Sünnet ve cemaat mezhebine bağlı okur-yazar bir Müslümanım. Görüşlerim, çare ve çözüm tekliflerim, isteklerim vardır. Bunları yazıp arz ediyorum. İşte maddeler yukarıdadır. Yanlışım, hatâm varsa gerekçe göstererek bildirsinler, uyarsınlar.
(Bu yazıyı herhangi bir teşvik veya uyarı neticesinde yazmış değilim. Seyahatten geldim, internete baktım ve yazdım.)