Erdem, Milliyet'ten Devrim Sevimay'ın sorularını şöyle yanıtladı:
Sol partilerde genel sekreter güçlüdür ve doğrusu da budur. Bir genel başkan yardımcısı koyarsınız. Titri olan adamlara değil, politika üretecek isimlere ihtiyaç var
Ben diyorum ki Kemal Bey’in “lider” olabilmesi, daha kalıcı olabilmesi, düşüncelerini hayata geçirebilmesi için yeni bir listeyle yeni bir başlangıç yapması gerekiyor
Eşref Erdem 40 yıllık CHP’li idi. Şu anda bağımsız Ankara Milletvekili. Referandumda “evet” diyeceğini açıklamasının ardından partinin disiplin kuruluna sevk edilince 9 Ağustos’ta CHP’den istifa etti. Tabii bu son durum onun “CHP’nin içini en iyi bilen siyasetçilerden biri olma” niteliğini değiştirmiyor. Bu yüzden biz de gittik, sorduk:
Siz de Deniz Baykal gibi “CHP’de genel sekreterlik kalkmalı, sağ partilerdeki gibi uzmanlık alanları belirlenmiş çok sayıda genel başkan yardımcısı olmalı” diye mi düşünüyorsunuz?
Tam tersine ben 2005’teki tüzük değişikliği sırasında genel başkan yardımcılıklarının tümünün kaldırılmasından yanaydım. Nitekim o değişiklik sırasında il başkan yardımcısı, ilçe başkan yardımcısı gibi sıfatları kaldırttım ama genel başkan yardımcılıklarını kaldırtmayı beceremedim. Büyük mücadelelerle sayıyı dörde indirebildim, o kadar.
'Genel sekreter çok önemli'
Genel başkan yardımcılarının yerine siz ne öneriyorsunuz?
Benim dediğim model genel başkan + genel sekreter modelidir ve sol partilerde doğrusu da budur. Bir tane genel başkan yardımcısı koyabilirsiniz, o da gerektiğinde genel başkanı temsil edecek birinin bulunması için. Yoksa sol bir partide bu kadar çok titri olan adama gerek yok. Politika üretecek, güçlü isimlere ihtiyaç var.
Peki o zaman size göre şu an sorun ne, genel sekreterin Önder Sav olması mı?
Şimdi belki genel sekreterin çerçevesi iyi çizilebilir, görevleri iyi değerlendirilebilir, ama bunlar o kadar da tüzükte düzenlenecek şeyler değildir. Biraz kişiseldir, biraz genel başkanın tavrıyla ilgili bir şeydir. Tavırlı, kendini kabul ettirmiş bir genel başkan kolay kolay genel sekreterin istediğini yapmaz. Yaptırmazlar.
'Ben isimlerle ilgili değilim'
Ama Deniz Baykal döneminde de böyle değil miydi?
O zaman her şeye rağmen diğer arkadaşların bir bölümünün de bir payı vardı. Mesela ben de örgütlerden sorumlu bir genel başkan yardımcısı olarak müdahale ediyordum. Bu zaman zaman tek adam gidişatını engelleyici, dengeleyici bir tavırdı. Ben gittikten sonra bu dengede biraz bozulma oldu zannediyorum ve Önder Bey daha çok hâkim oldu.
Peki bu saatten sonra ne yapılabilir, ne öneriyorsunuz siz?
Ben Ali’yle Veli’yle ilgili değilim. Benim için mesele falan genel başkan olsun, falan olmasın meselesi de değil. Belki bana “Sen partiden istifa etmiş bir adamsın, daha ne karışıyorsun CHP’nin işlerine” diyen de çıkar ama 40 yıl bu partiye emek vermiş biri olarak ben o hakkı bir miktar kendimde görüyorum. Kâğıt üzerinde CHP’den ayrılmış olabilirim ama gönlü solda, kalbi solda olan bir insanım. Dolayısıyla Türkiye açısından meseleye baktığımda bir sosyal demokrat partinin ilk genel seçimde iktidar seçeneği haline gelmesi benim için temel hedeftir. Eğer önümüzdeki genel seçimde de yeniden sağın egemenliğinde bir Türkiye görmek istemiyorsak CHP’nin bana göre külahını önüne koyup düşünmesi lazım. Bunu CHP’de yapabilecek en önemli yer de kurultaydır.
'Kurultay üç şekilde toplanır'
İl başkanları kurultaya gerek yok diyorlar ama?
Öyle demek durumundalar. Hatırlarsanız o il başkanı arkadaşlarımızın bir bölümü Deniz Baykal’ın kapısında da ağlıyorlardı. Ama ben il başkanlarına bir kabahat bulmuyorum, partideki sistem onları buna mecbur ediyor. Kim milletvekili yapacak bu arkadaşları; Kemal Bey, Önder Bey, PM, değil mi? Kimsenin bu noktada başka türlü davranması beklenemez maalesef.
Kılıçdaroğlu da “Kurultay, delege isterse toplanır” diyor?
Ben delege isterse demiyorum. Bizim tüzüğümüze göre kurultay üç şekilde toplantıya çağrılır:
1-Delegelerin 5’te biri imza toplar, olağanüstü kurultay toplanır.
2- PM yetkili organdır, toplantıya çağırır.
3- Genel başkanın tek başına partiyi çağırma yetkisi vardır. Benim söylemeye çalıştığım bu yetkisini Kemal Bey’in kullanmasıdır. Ayrıca sadece kurultay toplayıp sonuçları değerlendirmek de yetmez. Kemal Bey’in PM’deki bu çizgiden kurtulması, partiyi de kurtarması gerekir.
Siz genel başkan değişsin demiyorsunuz yani?
Hayır, yeni bir genel başkanlık tartışmasının şu aşamadan sonra bir anlamı da yok, gereği de yok. Ama genel başkanın kadrosunun değişmesi şart.
İyi ama öyle bir kurultay toplanacak olsa kaşla göz arasında bir genel başkan adayı da çıkmaz mı?
Hayır, çıkmaz, çünkü bir kere kamuoyunun algısında da sorun Kemal Bey değil. Yaygın kanı kadronun Kemal Bey’e destek veremediği yönünde. Dolayısıyla ben diyorum ki Kemal Beyin “lider” olabilmesi, daha kalıcı olabilmesi, kafasındaki düşüncelerini hayata geçirebilmesi için yeni bir listeyle yeni başlangıç yapması gerekiyor. Bunu yapsın, emin olun herkes Kemal Bey’e destek olur.
Peki ama bunu yapacak olsa bu sefer de “Demek ki mayıs ayında yanlış yapmış” lafı çıkarılmaz mı?
Hayır, toplum ve CHP tabanı bunu kavrayacak kadar olgundur. Yani “O şartlarda öyle bir seçim gerekiyordu, şimdi yeni bir noktaya geldik, yeni bir noktada biraz daha rahatlamak, biraz daha tazelenmek ve biraz daha genel başkana güç katmak lazım” diye değerlendirebilir taban.
'Altı ayda çok şey değişir'
Seçime 10 ay kala böyle bir değişime vakit var mı?
Tabii, kurultay dediğinizi bir ay önce ilan edeceksiniz, sonra delegeler gelecek, başka bir şeyi yok ki...
Diyelim ki kadro değişti, PM değişti, genel sekreter değişti; siz CHP’nin bu 10 ay içinde gerçekten atağa kalkabileceğine inanıyor musunuz?
Elbette inanıyorum. Toplum kulağı açık sizi dinliyor. Böyle bir değişim görsün, CHP’nin tek başına iktidar olma şansı bile var. Bir kadro getirin, gerçekten topluma yön veren, ciddi projeler koyan, toplumun karşısında bütün bu önyargılardan kurtulmuş, zincirlerden kurtulmuş bir tavır sergileyen, altı ayda çok şey değişir Türkiye’de. Yeter ki lafı eveleyip geveleyip durmayın, yeter ki vatandaş sizin gözünüzün içine baktığında samimi olduğunuzu anlasın.
Eğer bunu yaparsanız şu anda seçim kazanmak için aslında son derece uygun bir zemin var.
Hatalar yapan, yıpranmış, sorgulanan bir iktidar... Gelir düzeyi çarpıklaşan geniş kesimler... Demokrasiye ve uzlaşmaya susamış bir toplum... Bundan daha elverişli bir ortam olamaz.
Düşünün, şu anda AKP’ye oy vermiş insanların bile bir bölümü oy verecek yeni bir yer arıyor ama güvenecek parti bulamıyor.
CHP tek başına iktidar olabilir
Oysa CHP’ye “En fazla MHP’yle koalisyon yaparsa iktidar olabilir, yoksa imkânı yok” gözüyle bakılıyor?
Ne münasebet, güçlü bir CHP elbette tek başına iktidar olabilir. Ayrıca toplum mühendisleri yedi sekiz yıldır bunun üzerinde çalıştılar, ama o projeyi hayata geçiremediler, o proje bitmiş bir projedir.
Kadro değişirse CHP tek başına iktidar olabilir diyorsunuz; peki değişmezse?
O zaman şimdiden üçüncü AK Parti iktidarı hayırlı uğurlu olsun demek lazım. Kimse de sonra bu topluma kızmasın. Eğer toplum, karşısında ciddi bir seçenek göremiyorsa ne yapacak, yapacağı başka bir şey yok.
Biraz özeleştiri, itiraf ve hakikat
Yönetici olduğunuz dönemde siz de hatalar yapmış olabilir misiniz?
Ben yedi yılı genel sekreter yardımcılığı, sekiz yıla yakını da genel başkan yardımcılığı olmak üzere 15 yıl CHP’de üst görevde bulundum. Şimdi dışarıdan insan daha rahat bakıyor ve görüyorum ki hakikaten biz de zaman zaman özellikle parti içi demokrasi konusunda yanlışlar yapmışız. Daha hoşgörülü davranabilirdik.
Yani, ben de antidemokratik kararlara imza atmışım, diyor musunuz?
Evet, tabii ben de o heyetin bir parçasıydım ve o heyetin yaptığı her icraattan ben de sorumluydum. Elbette bana düşen payı üzerime alıyorum, bundan kaçmıyorum. Ama şuna da bakmak lazım: Bir bilerek yapmak var, bir de farkında olmayarak yapmak var.
Siz?
Biz kaptırmıştık kendimizi. Neye kaptırmıştık; biz Deniz Bey’e çok güvendik. Deniz Bey’in çevresindeyken “Onun dediği her şey doğrudur, o doğrultuda götürelim” anlayışı bizi artık geri dönülemez bir noktaya getirmişti. Onun sonucunda da katı, tartışmayan, demokratik yarışa izin vermeyen bir yapı ortaya çıktı.
Hâlbuki şimdi dönüp bakıyorum daha rahat davranabilmek ve aşağıda insanları yarıştırmak lazımdı. Örgütlerin öyle oluşması lazımdı. Siz yukarıdan onu seçmeyeceksiniz, aşağıdan o seçilerek gelecek ve güçlü olacak.
Ama ne zaman dara düşülse üyeliklerle oynayıp yukarıdan örgüt organize edilir, değil mi?
Biz çok yaptık onu. Mesela kongreye üç beş gün kala A ilçesinde iki aday var, yarışıyorlar, biri bize yakın diyelim. Onun yaptığı 300-500 üyeyi bir gecede genel merkez kararıyla kaydedip, devreye soktuk. Bana göre doğru değil, doğru yapmamışız. Ama bu tür şeyler oldu. Biz kendi aday yoklamasına dayanan, ön seçimli modelimizi Türkiye’de herkesin özendiği, uyguladığı bir model yapacağımıza sağ partilerin uyguladığı merkez yoklaması modeline öykünerek bu hale geldik. Özal da yapıyor, Ali de yapıyor, Veli de yapıyor dedik.
Eşref Erdem’le Meclis açılmadan önce son bir kez eşiyle birlikte yazlık toparlamaya gittiği Bodrum’da görüştük.
Baykal kurultay öncesi tartışma istemiyordu
Baykal şimdi “Tüzük uygulanmalı” diyor, ama Sav da “Niye kendisi 2008’den 2010’a kadar uygulamadı?” diye soruyor. O sırada partideydiniz, niye uygulanmadı sizce?
Zannediyorum Sayın Baykal bir kurultay öncesinde var olan yönetimi kırmak dökmek istememiştir. Çünkü bunu yürürlüğe koymak demek 20’den 13’e inmek demekti, ki bu bir kurultay öncesi biraz sıkıntılı olabilirdi. Baykal samimiyetle bu tüzüğün uygulanmasına, genel sekreterliğin kalkması gerektiğine inanıyordu, ancak tartışmalı bir kurultay da istemiyordu. Bence sebep budur.
'Mustafa Kemal’e nasip olmayan bir şans Kemal Bey’e nasip oldu'
Neden sürekli kadro değişmeli diyorsunuz, nesi yanlış bu kadronun sizce?
Çünkü bu yönetim kadrosu Kemal Bey’in kendisinin dışında yapılan kadrodur. O yapılan 80 kişilik Parti Meclisi (PM) listesiyle birkaç yıldır Kemal Bey’in seslendirdiği değişim talebi örtüşmüyor. Tamamını suçlamıyorum tabii, ama çalıştığı kadro daha tutucu, daha statükocu, muhafazakâr, ulusalcı bir kadro. Kemal Bey ise kendine göre daha değişimden yana bir anlayışta.
Zaten bu örtüşememe nedeniyledir ki, “genel başkan” oldu Kemal Bey ama henüz CHP’nin “lideri” konumuna yükselemedi. Çünkü bu tek kişinin yapabileceği bir şey değildir. Eğer kadronuzla uyumlu değilseniz peygamber gelse siyasette çok fazla bir şey olamazsınız. Kemal Bey’in en büyük handikapı bu; kendisine uygun bir kadroyla çalışmıyor.
Genel başkanlıkla aniden karşılaşmış birinin tam olarak kendi istediği gibi bir kadro oluşturma şansı var mıydı sizce?
Kurultayın yapıldığı ilk cumartesi günü Kemal Bey’in böyle bir şansı vardı. Sayın Kılıçdaroğlu bence Mustafa Kemal Atatürk’e bile nasip olmamış bin 200 delegenin imzasıyla genel başkanlığa önerildi. Bu çok müthiş bir ittifaktır ve ilk defa olmuştur.
Ne yapmalıydı o cumartesi günü?
O cumartesi günü çıkıp, “Evet, beni buraya getirdiniz, seçime katkıda bulundunuz, teşekkür ederim. Ancak genel başkanınız olarak ben birkaç yıldır değişimden söz ediyorum, dolayısıyla benim bu gece bu değişim mesajını kitlelere ulaştıracak bir liste yapmam lazım” demeliydi.
İhanet gibi olmaz mıydı peki; 15 gündür birlikte bir genel başkanlığı kotarıyorsunuz, sonra teşekkür ediyorsunuz?
Mesele eğer sadece Kılıçdaroğlu’nun genel başkan yapılması idiyse o zaman evet, bir şey denmez. Ama genel başkan olmanın ötesinde ileriye dönük bir iddia taşıyacaksanız işte o iddia kadroyla taşınır ve o zaman bu da yapılır. Yoksa aksi takdirde tam da Sayın Baykal’ın “çift anahtarlı kasa” dediği gibi bir yönetim oluşur. Yani gerçekte dizginler kimin elinde, belli olmaz. Ki en azından şu anda kamuoyunun yaygın algısı da dizginlerin Kemal Bey’in elinde olmadığı yönünde.
Sizce Sav olmasaydı Kılıçdaroğlu yine de bin 200 delegenin desteğiyle genel başkan olabilir miydi?
Kaçla olurdu bilemem ama Kemal Bey, Önder Sav olmasaydı da genel başkan olabilirdi. Ve eğer buna inanmış olsaydı zannediyorum ki Kemal Bey daha rahat davranabilir, daha farklı bir liste yapabilirdi.
Şu anki PM’nin kaçta kaçı Sav’ın, kaçta kaçı Kılıçdaroğlu’nun belirlediği bir listedir sizce?
Bana göre 80 kişinin dörtte üçe yakını Genel Sekreter’in kontrol edebileceği bir liste.
Genel başkan yardımcılarına baktığınızda yine profili böyle mi görüyorsunuz?
Yani iş o hale geldi ki, Genel Sekreter’le iyi geçinmezsen bir şey olamazsın. Bu çok üzücü bir durum. Sadece bir yöneticiye bağlı olarak politika saptamak, geleceğini ona göre ayarlamak tehlikeli bir şeydir ve CHP’deki sıkıntılı nokta da budur.
'Benim derdim Önder Sav değil biz 50 yıldır niye iktidar olamıyoruz'
Siz Deniz Baykal’ın samimiyetine inanıyor musunuz? Sizce de gizli bir genel başkanlık planı yok, sadece partinin önü açılsın diye mi bu kurultay önerisini getirdi?
Son yıllarda zaman zaman eleştirdiğim, bazı politikalarda katılmadığım tarafları vardı, ama Deniz Bey hâlâ Türk siyasetinde önemli bir figürdür ve saygın, ahlâklı bir siyasetçidir. Ben Deniz Bey’in çok iyi bir niyetle bunu söylediğine inanıyorum ve bir genel başkanlık planı olduğunu da sanmıyorum.
Bir kurultay olsa “Halk beni istiyor, delege beni istiyor” diye aday olma ihtimali hiç mi yok sizce?
Ben bunu bilemem, yani taban “Devrim Hanım seni seçiyoruz” derse de kimsenin buna bir itirazı olmaz, ama şu anda öyle şartlar var mı, onu da zannetmiyorum.
Siz, Deniz Baykal, Mustafa Sarıgül... Hakkınızda “Birlikte hareket ediyorlar” diyenler var?
Deniz Bey’in dışında hiç kimseyle bir bağım yok. Deniz Bey’le bağım da zaman zaman telefon edip bayram kutlamak, nasılsınız demekten ibaret. Son iki üç aydır bir araya bile gelmiş değilim. Mustafa ise belki bana küstür bile, bilmiyorum da, hiç konuşmadım.
Peki Dengir Mir Mehmet Fırat’la, Ertuğrul Günay’la çok yakın görüşmenizin farklı bir anlamı var mı; size bir teklif geldi mi?
Dengir de Ertuğrul da benim yakın arkadaşım. Ama ne onlar bana bir şey teklif etti, ne de ben buna müsaade ederim. Ben onların yanlışlarını yine onların yüzüne çatır çatır söyleyen insanlardan biriyim. Yanlarında otururken ağam, paşam diyen biri de değilim. Dolayısıyla bu kişilerle benim hiçbir ilgim yok.
Ama Önder Sav’la bir husumetinizin olduğu malum... Acaba bu eleştirileri sırf bu yüzden mi yapıyorsunuz diye de düşünülebilir?
Önder Bey de beni çok iyi tanır, ben de onu çok iyi tanırım. Önder Bey’in arkasından hiçbir gün bir şey söylemedim, ne söylediysem yüzüne söyledim, bunu kendisi de bilir. Ayrıca ben Önder Bey kötü insandır vesaire demiyorum, götürülen politikalar yanlış diyorum. Dolayısıyla benim Önder Bey’e ne özel bir kinim var, ne bir düşmanlığım. Benim derdim onunla değil, benim derdim 50 yıldır niye biz iktidar olamıyoruz? Kilit soru budur.
(Devrim Sevimay/ Milliyet/ 20 Eylül 2010)