Eski Sağlık Bakanı ve AKP Erzurum Milletvekili adayı Recep Akdağ , 1 Kasım’da iktidarın AK Parti için ‘bıçak sırtı’ olduğunu belirterek, “Belki de bir oyla hükümeti kurmuş olacağız” yorumu yaptı. "Güneydoğu'da seçmene baskı hemen hemen yok oldu" diyen Akda, "Ama vatandaşın baskı konusundaki algısı tamamen ortadan kalkmış değil" ifadesini kullandı.
Akdağ, "Biz vatandaşa, 'dünyanın hizmetini yaptık, başka ne istiyorsun' diyemeyiz. İktidar olmanın bir bedeli varsa budur" diye konuştu.
Yeni Şafak'tan Esin Çelik'in sorularını yanıtlayan (25 Ekim 2015) Recep Akdağ'ın açıklamaları özetle şöyle:
7 Haziran'da üç dönem kuralı nedeniyle aday olamamıştınız. 1 Kasım seçimlerinde ise Erzurum'da 1. sıradan aday gösterildiniz. Siyasetten ayrı geçirdiğiniz bu 4 aylık sürede neler yaptınız?
7 Haziran'dan sonra AK Parti içinde geliştirilen stratejiye, bize sorulduğu kadarıyla katkılar verdim. Ve çeşitli ülkelere sağladığım danışmanlıklarla ilgili bazı talepler vardı, bu taleplerle ilgili görüşmeler yaptım. 13 yıl boyunca birarada olamadığım çocuklarım ile 3 ay boyunca vakit geçirdim. Fakat 7 Haziran akşamı erken seçime gidileceğini yüzde 95 ihtimal olarak görüyordum.
Koalisyon olamaz mıydı?
Devlet Bahçeli, en başından fikrini söylemişti. Kılıçdaroğlu'nun da terörle böylesine mücadele edildiği bir dönemde taşın altına elini koymayacağını tahmin ediyordum.
Erken seçim kararı alındı ve aday gösterildiniz. Aksi bir hazırlığınız ya da beklentiniz oldu mu?
Koalisyonun kurulamayacağını görünce kendimi bu seçimlere hazırlıyordum açıkçası.
"Biz vatandaşa, 'dünyanın hizmetini yaptık, başka ne istiyorsun' diyemeyiz"
Vatandaşların beklentisi de değişti bu sürede?
İlk geldiğimizde iki yataklı, banyosu, tuvaleti olan odaları çok yüksek standart olarak kabul ediyorduk. Ben şu anda bunu yüksek standart olarak kabul etmiyorum. Bir odada bir yatak olmalı. Biz hükümetler olarak bu ihtiyaçları karşılayacak yeni hamleler yapmak zorundayız. Biz vatandaşa, 'dünyanın hizmetini yaptık, başka ne istiyorsun' diyemeyiz. İktidar olmanın bir bedeli varsa budur.
7 Haziran'da tek başına iktidar olamamanın bedeli neydi?
7 Haziran'da bizim biraz gerilemiş olmamızın altında yatan çok sebep var. Ama önemli olan bu sebeplere odaklanmak yerine, o sebeplerden aldığımız derslerle oluşturduğumuz yeni teminatlara odaklanmak. Mesela biz diyoruz ki; Aile Sosyal Destek Projesi programı uygulayacağız. AK Parti döneminde çok ciddi sosyal destek programları başlattık. Ama bunların birçoğu birbirinden kopuk. Dolayısıyla bütün yaptığımız hizmet ve desteklere rağmen, ciddi bir koordinasyona ihtiyaç var. Bu yeni program bunu yapacak. Yani bir aile, sosyal hizmetler açısından aile hekimiyle sağlığını nasıl izliyorsa, sosyal hizmet uzmanıyla da takip edilecek.
Bahsettiğiniz hizmet standartlarında bir ülke var mı?
Var. Özellikle sosyal hizmetler açısından Kuzey Avrupa ülkeleri böyle. Onların nüfus yoğunluğu çok fazla değil. Ama biz bunu başarabiliriz. Türkiye'de aile hekimliğinin yerleşeceğine kimse inanmıyordu. Sigara mücadelesinde bu kadar başarılı olacağımıza inanmıyorlardı. Ama yaptık. Bunları yapılabileceğini gösterdik. İyi ekipler kurarsanız, inanırsanız, iyi stratejiler oluşturup, bunların uygulama aşamalarını iyi takip ederseniz başarabilirsiniz. Biz bunu sağlık alanında gösterdik.
Ahmet Davutoğlu AK Parti'deki üçüncü Başbakan. Türk siyasetinde çok görülmüş bir durum değil. AK Parti'de değişmeyen ne tam olarak?
İki önemli husus değişmedi: Birincisi, vatandaşı önceleyen prensipler. İkincisi istişare, saha araştırmaları ve kendini yenileme kabiliyeti. 13 yıllık bir iktidar aslında tabii olarak yorulur ve kendini görebilme kabiliyeti azalır. Bunu aşmanın yolu kendini yenileme kabiliyetinin yüksek olması. Bunun için bakışınızı vatandaşa yöneltmelisiniz. Gerçekten inanarak saha araştırması yaparsanız; vatandaşın ne istediğini görebilirsiniz. Biz bunu yapabildik. Yani kendimizi yenileyebildik. AK Parti'nin bir diğer özelliği 'hizip partisi' olmamasıdır. Hizipleşme, samimiyeti yok eder. Bizim partimizin genetiğinde bu yok. Biz milletin ruh köküne saygılı bir partiyiz.
OLMAK ÜZEREYİZ YA DA OLMUŞUZ
Türkiye 2 Kasım'da nasıl bir güne uyanacak?
İki gündemden biriyle uyanacak. Birincisi, güçlü AK Parti iktidarıyla huzur ve güvenin kolay tesis edileceği, refah düzeyinin daha da yükseleceği Türkiye. İkincisi de, koalisyon arayışlarıyla vakit kaybedecek geleceği belirsiz bir Türkiye.
Tek başına iktidar mümkün mü?
Bütün anketler bize şunu gösteriyor; biz iktidar olmak üzereyiz ya da olmuşuz. Seçmen bunu söylüyor. Bıçak sırtı denilen nokta yani. 'Çok yüksek bir oy oranıyla, rahat bir şekilde iktidar oluyoruz' diyemeyiz. AK Parti, milletin taleplerini değerlendirdi ve yerine getirmek üzere hazırlandı. Belki de bir oyla hükümeti kurmuş olacağız.
"O makamı hiç kullanmadım"
AK Parti'nin birebir temastan ve vatandaşla iletişim kurmaktan vazgeçtiğine dair eleştiriler var. Katılıyor musunuz?
AK Parti açısından buna çok katılmam doğrusu. Bireyler olarak böyle bir hataya düşen insanlar olmuştur elbette. İktidar olmak aslında kolay bir iş değil, birçok unsuru var. Birçok insan katılıyor. Bir kısım bunu taşıyamayabilir. Parti, yenilenme sürecinde bunu taşıyamayanları diğerleriyle değiştirip yoluna devam eder.
Koruma ordularıyla gezen, halkla arasına insan duvarı örenler, siyah araçlarla sıralı konvoylar yapan AK Partili yöneticiler için neler düşünüyorsunuz?
Kim bunu gerekenden fazla yapmışsa yanlış yapmıştır. Ama bunu sistematik olarak AK Parti'ye yapıştıramayız. Mesela ben size bir örnek vereyim, İçişleri Bakanı iken Beşir Atalay ile sohbet ediyorduk, Beşir bey dedi ki; “Biz Bahçelievler'de hanımla pazara çıkıyoruz.” “Peki korumalar geliyor mu?” dedim, “Bir koruma ve şoförle gidiyoruz” dedi. Beşir Atalay'ın ve eşinin pazara bu şekilde çıkması şık bir davranıştır ama iyi de korunmalıdır. Çünkü terörün olduğu ülkemizde bakanınızı korumazsanız bu sefer terör bundan istifade edebilir.
Siz nasıl bir bakandınız?
Açıkçası ben 10 yıllık bakanlığım boyunca makam koltuğuna çok nadir oturdum. Yabancı bir devlet adamı varsa devletimizin itibarı için kullandım. Ve makam kelimesini de kullandırtmadım. Halka iç içe olmak, kopmamak onlara başka bir gözle bakmamak bakanlık görevini kapsayan bir vazife.
"Seçim şimdi daha güvenli"
7 Haziran'dan sonra Doğu ve Güneydoğu'daki seçmenlere baskı yapılması çok konuşuldu. Blok oylar tartışıldı. Bu baskı 1 Kasım için söz konusu mu?
O baskı hemen hemen yok oldu. Ama vatandaşın baskı konusundaki algısı tamamen ortadan kalkmış değil. Çünkü terörle ciddi mücadele son üç ayda meyvelerini verdi. Terör örgütünün lojistik desteğinin azaldığını görüyoruz. Bu sadece seçim günü için değil sonrası için de tehdit edilen vatandaşlar için önemli. Bu güvenin verildiği seçmen, sandıkta özgür iradesiyle oyunu kullanır. Devlet de o güveni veriyor zaten.
Bu sonuca nereden vardınız?
Terörle mücadelede başarının en büyük göstergesi, Kürt gençlerinin dağa çıkmıyor oluşudur. Kürt gençlerini oraya çıkarabilecek kişiler, yollar ve dağa çıktıklarında eğitilebilecekleri, yaşayabilecekleri ortamlar ortadan kaldırıldı. Bu çok farklı ve daha koordineli bir mücadele tarzı. Onun için de devlet olarak başarılı oluyoruz.
"Diktatör diyenler Suriyelilere sorsun"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik olarak bir kesim tarafından ısrarla sürdürülen 'diktatör' kampanyası için ne diyorsunuz?
Türkiye'de şöyle bir şey var: İnsanların bir kısmı eleştirmeyi hakaret etmekle aynı şey zannediyorlar. Sayın Cumhurbaşkanımızın kıymetini ölçmek açısından bu suçlamaları yapanların, Türkiye'deki Suriyeli mültecilerin yaşadığı kamplara gidip insanların ne düşündüklerini ne hissettiklerini sormalarını öneririm. Ben böyle insanlarla çok karşılaştım. “Aman Cumhurbaşkanınıza sahip çıkın” diyenleri çok duydum.
Adaylığınız açıklandıktan sonra Erzurum'da sizi 'Efsane Bakan' pankartıyla karşılamışlardı. Neler hissettiniz?
Aslında bu karşılama beni biraz mahcup etti. Çünkü bir efsane varsa o da basiret ve feraseti çok yüksek olan Türk milletidir. Erzurumlu bir bakanın efsaneliğinden bahsedeceksek de yine basiret ve feraseti çok yüksek olan Erzurum halkına bakmalıyız. Onların destekleriyle yaptık her şeyi. Ve bu bizim vazifemizdi. Biz, 6 yaşından beri bir ideal besliyoruz koynumuzda.
Neydi o ideal?
Benim bütün gençliğim Necip Fazıl'ı takip etmekle geçti. 12 yaşımdan itibaren 'Büyük Doğucu' olarak yetiştim. Bu idealle yürüdüğümüz için 'efsane' söylemi bizi mahcup ediyor. Ne yapmamız gerekiyorsa onu yapıyoruz. Millet destek verdi, biz de yaptık...