30 Mart yerel seçimlerinde İstanbul’dan belediye meclisi adayı olan LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks) aktivistleri neler yapmak istediklerini, hayallerini, yaşamak istedikleri şehirleri, arzularını anlattı; “Sevişe sevişe şehirler üretiriz”, ‘'Hesabını o semtin sakinlerine veren bir yönetim’', ‘'Devlet terörünün olmadığı bir şehir’'...
LGBTİ adaylar ‘’Gezi Parkı eylemlerinden sonra bir şehrim nasıl olması gerektiğine dair daha gerçekçi yaklaştıklarını’’ belirtiyor. Yıldız Tar’ın kaosgl.com.’da yer alan haberi şöyle:
'Hayallerim Gezi’ye kadar çok soyut geliyordu'
Şevval Kılıç, HDP Şişli 2. Sıra Belediye Meclis Adayı: Birçok konuda taleplerim var ama birdenbire kafamda belli bir resim yoktu nasıl olması gerektiğine dair. Nasıl olmaması gerektiğine dair birçok şey biliyordum tabi. Ama hayallerim bana çok soyut geliyordu, Gezi direnişine kadar. Biz direnişte bir şehrin nasıl olması gerektiğini bir parkta gösterdik. Sadece Türkiye’ye de değil, bütün dünyaya gösterdik. Farklı yapılardan, kültürlerden, farklı bedenlerden gelen bir sürü insan daracık alanda gül gibi geçinip gittik. Kimse kimsenin kafasını kırmadı, savaş çıkmadı, cinayet işlenmedi. Müzik dinledik, film seyrettik, beraber kol kola girip dans ettik. Politika tartıştık, tartıştık. Hararetli tartıştık. Ama tartışmaydı bu. Kimse kimseyi incitmedi, hakkına alanına müdahale etmedi.
Biz Gezi’de insanları değiştirme işini bir kenara bıraktık. Herkes çok şey biliyor ve birilerini değiştirmeye çalışıyordu. Ama önce kendimizden başlamamız gerektiğini gördük. Siz değişirseniz hayat da değişir, insanlar da değişir, şehir de değişir.
'Sevişe sevişe şehirler üretiriz'
Boysan Yakar, CHP Şişli Belediye Meclis Aday Adayı (aday gösterilmedi, yedek listeye atıldı): Evimden çıkıyorum, sokak boyu kaos var. Her yer gürültü, koyu turuncu renkte makinalar bir oraya bir buraya gidiyor. Saksılardaki çiçekler tozla kaplı; karşı evin kedisi Hülya artık cama yaklaşmıyor. Yol delik deşik; artık inanıyorum insan yürüsün diye yapılmamış, tonluk araçlar ralli yapsın diye yapılmış. Bu ara köşeyi bir tek inşaat sahipleri dönüyor, bense köşeyi dönmek üzere büyük caddeye kavuşmama ramak kala dev bir binanın moloz yağmurundan kaçıyorum: Bir başka turuncu makina üstüne çıktığı moloz yığınıyla sağa sola diş biliyor. Tepeme türlü taş yağıyor! Karşı camdan biri, orta ayar telefonuyla beni ve caddeye çıkma mücadelemi videoya çekse izleyiciler Suriye savaşındayız zannedebilir. Ben de, mahalleli de, işini görmek için buraya gelen de, bu vahşet inşaatında çalışanlar da baret takmıyoruz. Öylesine bir başkaldırı bizimki... Fakirliğe, umarsızlığa, değersiz hayatımıza karşı alelade bir Ortadoğu direnişi. Akciğer kanserine karşı 3 paket sigara içmek gibi...
Bu soruya bugün iyimser bir yanıt veremedim, çünkü ben evden çıkmadan önce camdan dev inşaat kepçesinin geçtiğini gördüm. Şöyle hissettim: Mahalleye dinozor gelmiş. Şöyle diyeyim, ikisi ifade vermek seviyesinde, birisiyle gırtlak gırtlağa olduğum üç inşaatın hukuk savaşıyla yaşıyorum. Oysa ‘içinde her çocuğun özgürce yürüdüğü bir kent hayal ediyorum.’ Sırf evden çıkıp caddeye ulaşmanın kolay olduğu bir semt hayal ediyorum. Gerisini kendimiz, dişimizle tırnağımızla süsleriz. Yeter ki vatandaşın hayali devletin derdi olsun. Seve seve sokak yapar, sevişe sevişe şehirler üretiriz.
‘Hesabını o semtin sakinlerine veren bir yönetim’
Sedef Çakmak, CHP Beşiktaş 27. Sıra Belediye Meclis Adayı: Hayal bu ya, ben de realist yanımın beni sınırlamasına izin vermeden, gerçekten olabilir mi olamaz mı mevzusunu düşünmeden cevapladım bu soruyu. Öncelikle, herkesin ama herkesin huzurlu, mutlu ve güvende olduğu bir kentte yaşamak istiyorum. Sokaktaki karton toplayan işçilerden, para istermiş gibi gözüküp aslında muhabbet etmek isteyen selpakçı çocuklardan, seks işçisi translardan, evsiz teyzelerden-amcalardan, kendi halinde takılan köpeklerden “aman aman!” diye kaçışmayan; bu canları kovmak, aşağılamak, öldürmek yerine, bilakis, onların hayatlarını korumasının en temel görevi olduğunun farkına varabilmiş yöneticilerin yaşadığı bir kent istiyorum.
Evimi bekara vermem, öğrenci olmasın, eşcinsel hele hiç olmasın diyen ev sahiplerinin, buna aracılık eden emlakçıların; yurtlarda kızlı erkekli kaldırmam diyen ahlakı kendinden menkul yöneticilerin insafına kalmadığımız bir kentte yaşamak istiyorum. Yaşam alanlarının ortasına ‘’lönk’’ diye koyduğumuz otobanlarda karşıdan karşıya geçerken can veren hayvanların, tek çare olarak kendilerini boğaza atıp bir gıdım kalmış ormanlara gitmeye çalışan yaban domuzlarının olmadığı, “daha insanların yaşam hakkına saygı duyulmuyor” cümlesini kurmanın akla bile gelmediği bir kentte yaşamak istiyorum. TOMA’ların ve kasklı silahlı polislerin cirit atmadığı, her köşe başından polis telsizi sesinin duyulmadığı, biber gazına bağışıklık geliştirmek durumunda bırakılmadığımız bir kentte yaşamak istiyorum.
Kahvehanede otururken, sokakta yürürken silahlarla taranan insanların; siyasi partilerin ve derneklerin eli sopalı kişilerce basıldığı haberlerini duymadığım bir kentte yaşamak istiyorum. Benim için dünyanın en değerli varlıklarından biri olan kız arkadaşımın elini İstanbul’un her sokağında tutmak, para vermeden deniz kıyısında oturup, insanın içinde mutluluk hissi uyandıran bu şehirde “Acaba dayak yer miyiz, biri laf atar da sinirlerimiz bozulur mu” korkusunu yaşamadan, mutluluğumu ‘’sevdiceğime’’ sarılarak paylaşabildiğim bir kentte yaşamak istiyorum. Tarihi ve doğal dokusuyla fütursuzca oynanamadığı, büyük büyük projelerin "oldu da bitti maşallah"a getirilemediği bir kentte yaşamak istiyorum.
Tarihi binaların parasız, herkese açık kültür alanları olarak kullanıldığı, “elektrik kaçağı” sebebiyle küle dönen bilmem kaç yıllık güzelim binaların yerine otoparkların yapılmadığı bir kentte yaşamak istiyorum. Otobüs duraklarında banklar yerine salıncakların olduğu, capcanlı renklerle gökkuşağına boyanmış merdivenlerden inerken karşımda gökdelen çakması fallik objelerin, devasa turist gemilerinin çıkmadığı bir kentte yaşamak istiyorum. Yerinden oynayıp içine su dolan bubi tuzağı kaldırım taşlarının olmadığı, tekerlekli sandalyeler, bastonlar, topuklu ayakkabılar için uygun olan kaldırımların Antik Romalıları kıskandıracak derecede zamana karşı koyduğu, sürekli sökülüp yeniden yapılmadığı bir kent istiyorum.
Önümde birisi düşüp bayıldığında, yavru bir kedi yaralandığında aradığım anda yardımın geleceğini bildiğim bir kentte yaşamak istiyorum. Bakıma muhtaç yaşlı bir trans kadına, doğum yapmak üzere olan AIDS hastası bir mülteciye, lezbiyen olduğu için ailesinden şiddet görmüş bir kadına yönelik hizmetlerin, hiçbir gereksiz soru ve sorunla boğuşmadan, verileceğini bildiğim bir kentte yaşamak istiyorum. "Hele de bi arkadaş, elimizde böyle bir bütçe var, senin yaşadığın bu semtte önceliğimiz ne olmalı, neye ihtiyacımız var, nasıl harcamalıyız bu parayı?" diye soran ve gelen önerileri değerlendirip buna göre hizmetlerini yapan, hesabını da o semtin sakinlerine veren bir yönetimin olduğu kent istiyorum. Daha da uzar bu liste, hayallerin ve isteklerin sonu yok sonuçta!"
‘Devlet terörünün olmadığı bir şehir’
Ebru Kırancı, HDP Beyoğlu 4. Sıra Belediye Meclis Adayı: Herkesin artık yüzünün güldüğü bir şehir istiyorum ben. Başka ne isteyebilirim ki? İnsanların birbirlerine baktıklarında “Neden bana baktı” gibi korkularının olmadığı bir şehir hayal ediyorum. Transların daha özgür olduğu, sürgünlere yollanmadığı, polisi görünce kenarlara kaçmadığı, devlet terörünün olmadığı bir şehir hayal ediyorum. Beyoğlu çok önemli bir yer. 30 senem geçti burada. Kazancı, Sormagil ve en son Ülker Sokak deneyimlerim var. Buralardan sürgün edildik biliyorsunuz. Bu şehirden translar Eskişehir’e trenlerle sürgün edildi. Artık bırakın da bu şehrin yöneticisi biz olalım yahu!
‘Sevgi, saygı, dünya barışı...’
Çelik Özdemir, CHP Beyoğlu 12. Sıra Belediye Meclis Adayı: Hayal ettiğiniz bir şeyi tanımlarken belli zorluklar yaşıyor insan. Sonra kağıda dökmeye başlayınca hayal ettiğin şeylerin aslında ne kadar yakın, kolay erişilebilir olduğunu görüyorsun. Çok da temel taleplerle bugüne kadar sokağa döküldüğümüz üzere ‘’sosyal devlet’’ olma kriterlerinin sağlandığı bir kent istiyorum diyebilirim çok genel bir anlatımla. Herkesin sosyal hizmetlerden eşitçe faydalandığı; ulaşım,sağlık,eğitim gibi hizmetlerinin tamamının erişilebilir olduğu ve bireylerin, yaşadıkları kentin geleceği/ kararları hakkında söz sahibi olduğu bir kentte yaşamak istiyorum. Öte yandan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi 3.Maddesi; Yaşamak, Özgürlük ve Kişi Güvenliği herkesin hakkıdır der. Buna göre herkesin özgürce yaşadığı bir kentte, tüm bireylerin kişisel güvenliklerinin devlet tarafından karşılandığı bir kent/ülke hayal etmek çok mu zor, çok mu uzak?
Yayalaştırma Projesi diyerek Taksim Meydanı’nın beton tarlasına çevrildiği bir kent meydanı hayal etmiyorum örneğin. O gri’likleri renk renk boyamak ile başlayabiliriz mesela. Kentin meydanlarının, parklarının, caddelerinin onların gerçek sahiplerine emanet edildiği rengarenk bir kent istiyorum.İstanbul’un bütün dokularının korunduğu bir kent olarak kalması için mücadele vermemiz gereken bütün alanları bundan sonar da kullanmalı ve bu kentin dokusunu o kentin gerçek sahiplerine yani bizlere,sokak hayvanlarına,ağaçlara,yeşile emanet edecek bir anlayışla yönetilmeyi istemek büyük bir lüks müdür? Bir yoldaşımın sık sık kullandığı bir vedalaşma cümlesiyle bitirelim: Sevgi, saygı, dünya barışı...
‘Belediye çalışanlarının trans olduğu bir şehir’
Asya Elmas, HDP Kadıköy 2. Sıra Belediye Meclis Adayı: Lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks dostu bir kent istiyorum, hayal ediyorum. Kimsenin kimseye haksızlık yapmadığı, ayrımcılığın olmadığı bir yer var hayalimde... Çevre düzenlemesinin ekolojik bir şekilde yapıldığı, her tarafı yeşillerle dolu, parkların, spor alanlarının, ağaçların, piknik alanlarının bol olduğu bir yer istiyorum. Nefes alabileceğimiz bir şehir var düşlerimde...
Kaldırımları düzgün, trafik çilesinin olmadığı, komşuluk ilişkilerinin olduğu bir mahalle, ilçe, şehir istiyorum. Ve tabi ki LGBTİ’lerin baskıya, zulme, ayrımcılığa maruz kalmadığı bir dünya, şehir, mahalle düşlerimi süslüyor.
Hayalimdeki kentte belediye başkanı trans olacak. Yine belediye çalışanlarının çoğunlukla trans olduğu, transların istihdam edildiği bir şehir... Ve tabi ki şehirde yaşayan herkesin; memur, işçi, esnaf, işportacı, seyyar satıcı, pazar esnafı ve sayamadığım herkesin ekonomik, kültürel ve sosyal anlamda mutlu olacağı bir şehir... Ayrımcılık, dışlama, ötekileştirme ve birbirinden nefret etmenin olmadığı bir hayat...
*Bu söyleşi gerçekleştirildiği sırada CHP’den aday adayı olan aktivistlerin durumu netleşmemişti. CHP Şişli’den adaylığını koyan Boysan Yakar’ı aday göstermezken; diğer aktivistleri de geri sıralardan aday gösterdi. Aday gösterilmemesine rağmen Yakar’ın hayallerini bu haberden çıkarmayı uygun bulmadık.
Yine bu söyleşi gerçekleştiği sırada trans aktivist Niler Albayrak HDP’den Avcılar Belediye Meclis adaylığını açıklamamıştı. Avcılar Meis sitesine dönük linç girişimlerini yaşayan Niler Albayrak HDP Avcılar 2. sıra belediye meclis adayı oldu.