Köy Enstitülü öğretmen rolüyle 'Toprağın Çocukları'nda rol alan Erkan Can, kendi babasının da yolunun geçtiği Köy Enstitüleri'nin siyaset yüzünden bittiği kanısında olan usta oyuncu filmin, benzer alternatif bir eğitim modelini gündeme getirmesini diliyor.
Can, Radikal'den İpek İzci'ye konuştu. İşte o söyleşi:
‘‘Çok unutkan bir milletiz biz biliyorsun, işte o yüzden bu filmi yapmakla bu konu tartışılsın, eteğimizdeki taşlar dökülsün istedik” diyor usta oyuncu Erkan Can . Konumuz Köy Enstitüleri, filmimiz dün gösterime giren ‘Toprağın Çocukları.’ Ali Adnan Özgür’ün ilk yönetmenlik deneyimi olan ‘Toprağın Çocukları’, Köy Enstitüleri’nin kapanışını bir aşk hikâyesiyle anlatıyor. Ön hazırlığı iki yılı bulan film için, enstitü mezunlarıyla konuşulmuş, bulunabilen bütün yazılı dokümanlar okunmuş. Erkan Can ’ın başrolle birlikte yapımcılığını da üstlendiği filmde Köy Enstitüleri’nin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç’u, Bahtiyar Engin canlandırıyor. Yönetmen Ali Adnan Özgür’ün “Biz bir efsaneyi anlatıyoruz” dediği ‘Toprağın Çocukları’nı Erkan Can , aynı Köy Enstitüleri’ndeki gibi bir yardımlaşmayla çektiklerini söylüyor. Buyurun enstitülerden eğitim sistemine uzanan sohbetimize…
‘Toprağın Çocukları’nı babanız Cafer Can’a ve filmin yönetmeni Ali Adnan Özgür’ün Köy Enstitüsü mezunu dedesi Kemal Şahingöz’e ithaf etmişsiniz…
Evet, onlara ve bütün Köy Enstitüleri mezunlarına ithaf ettik.
Biraz babanızı anlatsanız bana…
Babam 1927 doğumlu, Arifiye Köy Enstitüsü son dönem mezunu. 30 sene öğretmenlik yaptı, sonra emekli oldu. “Köy Enstitüleri’ne yazık oldu, kapattılar” deyişi hâlâ kulaklarımda durur. Bütün arkadaşları Köy Enstitülüydü ve sohbetlerinde hep memleket meseleleri, hep siyaset konuşulurdu. Babam kayıtsız kalmıyordu hiçbir şeye; 15 günde bir, ayda bir başbakana, cumhurbaşkanına mektup yazardı.
Ne yazarmış?
Memlekete dair “Eksiklerimiz şunlar”, “Bunlar neden böyle, şöyle olması gerekir” gibi şeyler…
Yanıt geldi mi hiç?
Hiç gelmedi.
Peki, mektupların ulaştığından emin miyiz?
Onu bilmiyorum, cevap hiç gelmedi, gelmez. Zor yani…
Filme dönelim… ‘Toprağın Çocukları’nda Köy Enstitüleri’nin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç canlandırılıyor, hatta onun anlatımıyla izliyoruz filmi…
Evet, Bahtiyar Engin oynuyor İsmail Hakkı Tonguç’u… Filmdeki tek gerçek karakter o çünkü bu işin mimarı İsmail Hakkı Tonguç ve arkadaşları. Çok araştırma yapıyor, sıfırdan bu projeyi buluyor bize uygun, hazırlıyor ve uygulamaya konuluyor. Köy Enstitüleri projesi UNICEF’in koruması altında, dünyanın birkaç yerinde mesela Japonya ve Kanada ’nın bir bölümünde uygulanıyor… Bu hakikaten mucize bir proje… Sadece okuma-yazmayı öğretmiyor Köy Enstitüsü öğretmenleri, her konuda bilgi sahibi yapıyor. Hem de ne zorluklara rağmen. Babamın günlüğünde “Çok yokluk, çok zorluk, çok açlık çektik” sözleri var. Savaş yılları… “Yorgandan biti avcuma doldururdum” diyor. Avcu bit dolu… Öyle okumuş bu insanlar.
Filmin sloganı “Köylü, milletin efendisi olacaktı”… Cümlenin devamını siz getirin: “Köylü, milletin efendisi olamadı çünkü…”
Çünkü siyasete malzeme oldu. Siyaset boğdu bitirdi.
Köy Enstitüleri denince hep aynı beylik laflar konuşuluyor: “Komünist yetiştiriyor” ve “Toprak ağaları rahatsız oldu”…
Dediğim gibi siyasete meze olmuş. Bu filmi yapmakla biraz bu konu tartışılsın, eteğimizdeki taşlar dökülsün bir daha bakılsın istedik. Aynısını kuramayız belki ama iyi niyetli düşünülürse yapılmayacak bir şey yok. Büyük bir sorun eğitim meselesi ve o zamanlar biz bu meseleyi çözmüşüz. Her Köy Enstitülü bir enstrüman çalıyor mesela. Bilgi donanımları da muhteşem ama Avrupa savaşı bitirince, bir bakıyor Türkiye ’ye bir proje var, uygulanıyor ve çok iyiye gidecek; bozuyorlar.
Onlar mı bozuyor?
E tabii. Dış ve iç unsurlar birlikte bozuyorlar diyelim… Birileri istememiş Köy Enstitüleri’ni… Kapanışının bile üstü örtülmüş. Ve bu konudan hiç bahsedilmez de... Her sene ufak bir yazı çıkar gazetelerde, o kadar. Günümüzde hâlâ en önemli mesele eğitim. 4+4+4 diyorlar! Biraz geriye dönüp bakmak lazım.
4+4+4 ’e ne diyorsunuz?
Pedagojik değil gibi geliyor bana, daha beş yaşında çocuk bunlar… Bu uygulamayı yapanların çocukları yok herhalde ya da çocuklarını mı sevmiyorlar, bilmiyorum.
Eğitim sistemi hep değişiyor bizde.
Sistem değişiyor ve o arada büyüyen çocuklar hep travmalar yaşadılar. Sonuçta başarısız oldular.
Sınavlarda da şaibeli durumlar var…
Evet, ülkede olan her kötü şey gibi bu da beni rahatsız ediyor. Hile yapıyorlar, sorular çalınıyor, gitgide bu işler daha da artıyor. Ahlakımız mı bozuluyor, n’oluyor! Erozyon var, çoğu insan işin kolayına kaçıyor, nereden çabuk yolumuzu buluruz da köşeyi döneriz mantığı taşıyorlar. Biz böyle olmasını istemediğimiz için böyle filmler yapmaya çalışıyoruz. İşte harçlar da kaldırıldı mesela...
Ama sadece birinci öğretimde... Ve harçları protesto ettiği için hapse atılmış bir sürü öğrenci var.
Evet, durup dururken keyfe keder bağırıp çağırmadı ki çocuklar, bir problem var! Gençleri dinlemiyorlar. Söylüyorlar, protesto ediyorlar ve tutuklanıyorlar. Kapitalizm…
Şu an en çok ne sıkıyor canınızı?
Her şey. Savaş var, oysa ki barış olmalı… Biz bugün varız, yarın yokuz. Size çok iş düşüyor. Mücadele şart! Okuyacak, donanımlı olacaksınız! Burası Anadolu , burada herkes bir şeyini bırakmış gitmiş bin yıllardır, burada kimi kimden ayırırsın! Ama tabii emperyalist ülkeler buna izin vermiyor.
Sadece dış mihraklara mı bağlayacağız bunu, iç dinamikler ne olacak?
Tabii onlar da var, beraber çalışıyorlar.
Farklı bir şey sorayım, ‘Evrimi savunuyorum’ adlı bir videoda siz de yer aldınız.
Evet, o bir bilimdir, ispatlana ispatlana gider, bir varsayımdır eyvallah! Bir kısım bir yoldan gidiyor, bir kısım da diğer yoldan... Sonuçta nereden gidersen git, ilimden giden dine, dinden giden ilme varır. Aynı yere çıkıyor mesele. “Olabilir” diyorum ben de, “Olabilir!” Kesin diye bir şey yoktur ya bilimde, kesin ispatlanmadığı sürece bir varsayımdır. “Olabilir” diyoruz, daha bilmiyoruz ki...
Amerikan Biliminin İlerlemesi Başkanı Stephen Gould diyor ki “Evrim teorisinin anlatılmadığı biyoloji dersi, dil bilgisiz anadil dersine benzer”. Biliyorsunuz, evrim teorisi bizde ders kitaplarından çıkarıldı.
Doğrudur. (Eliyle çiziyor) Buradan veya oradan gidersen aynı yere varırsın.
Neresi o yer?Bilmiyoruz, insanoğlu araştırıyor işte. Daha kıyamet kopacak vs… İnsanoğlu uzayda yer araştırıyor. Bu da belki bir Tanrı arayışı değil midir? Öyledir bence. Merak edersin, ararsın. “Merak et, ara beni, bul beni” diyor!
(Tam o esnada filmin yönetmeni Ali Adnan Özgür geliyor yanımıza ve söz alıyor.)
Ali Adnan Özgür: Baba ( Erkan Can ’a böyle hitap ediyor), “Eğitimi, bilimi, sanatı o işin adamları yapsın. Siyasetçiler bilime, eğitime karıştıkları zaman çorbanın tadı bozuluyor” der. 4+4+4 üzerinden konuşursak, dünyada şöyle uygulanmıyor mu: Eğitim sistemine karar veriliyor, 10 sene, 15 sene sonra yavaş yavaş geçici olarak sistem haline getiriliyor ama bizde 1950’lerden beri bir akşam bir siyasetçi karar verip eğitim sistemini değiştiriyor. Nasıl ki önceki iktidarın kararıyla bir sürü imam hatip mezunu öğrenciler üniversiteleri kazanamadılarsa bugün yapılan sistem de yanlış. Eğitimciliğin eğitimini almış insanların vermesi gereken kararları bizim gibi gelişmemiş ülkelerde siyasetçiler verdikleri için bu hale geliyoruz. Eğitim meselesi hiç siyasi bir mesele değil, evrim teorisi de değil. Neden belli gruplar bu işi siyasete karıştırmaya çalışıyor? “Evrim teorisi açık bir şekilde Allahsızlıktır” diyerek prim yapmaya çalışıyorlar. Ben bilim adamı değilim, Baba da değil, yanlış bir şey söylüyor olabiliriz şu anda ama evrim teorisinin içine baktığınız zaman belki de Allah’ın sistemi bu. Belki Allah diyor ki ben sizi bu şekilde yarattım en başında ve yavaş yavaş geliştiniz. Hakikaten de gelişmediğimizi düşünmek ahmaklık. Çünkü kendi vücudumuzda bile eskiden ne olduğunu bilmediğimiz organlarımız var. Apandisit diye bir organ var, bilim adamları hâlâ ne işe yaradığını bilmiyor. Belli ki bu bin veya 5 bin yıl önce bir işe yarıyormuş. Kısacası bizim konuşmamız nasıl kahve konuşmasıysa siyasetçilerin konuşması da kahve konuşması. Biz kahve konuşması yapıp kendi aramızda uyuyakalıyoruz ama onlar ülkelerin kaderleriyle oynuyor.
‘Slogan tiyatrosu geçmişte kaldı’
Çok dert var kafama takılan, ben sahneden, sinemadan, söylemek istediğimi söylüyorum. Mesela Alevli Günler diye bir oyun yapıyoruz, her şeyi söylüyoruz ama kimseyi kırmadan. Her kesimden insan geliyor ve seyrediyor. Çünkü estetik yapıyoruz işimizi, kimseyi incitmiyoruz. Zaten böyle yapmak lazım. Öbür türlü o keskin, o slogan tiyatrosu geçmişte kaldı. Onu ben sevmem zaten. O tiyatrolarda da oynadım eskiden ama o zamanın tiyatrosu oydu. Ama şimdi estetik olmak durumundayız. Öbür türlü kavga çıkıyor ve biz kavga çıkmasın istiyoruz. Sanat, barıştan yanadır, birleştiricidir, barışı savunur.