Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın başbakanlık görevini üstlendiği dönemdeki ilk Başbakanlık Müsteşarı olan ve daha sonra Milli Eğitim ile Çalışma bakanlıkları görevini üstlenen Ömer Dinçer, "Nitekim ekonomik büyümede özel tüketimin payı çok yüksek çıktı. Teşvikler beklenen rolü oynadı, şimdi uygun bir stratejiyle çıkmak gerekiyor. Aksi halde sürekli marşa basmak motoru yakar" dedi.
"Büyümede en büyük payı kamu harcamaları alırken, özel sektör yatırımları negatif çıktı" hatırlatmasında bulunan Dinçer, sözlerine şöyle devam etti:
"Bilindiği gibi, kamu harcaması ve inşaat sektörü, üretim ekonomisi ve sermaye devri yaratmaz. Üstelik bu arada üretim ekonomisi geliştirilmezse uzun vadede sorun olur. Dolayısıyla, kalıcı katma değer ve istihdam yaratmak özel sektör yatırımlarıyla mümkündür."
Dinçer'in "Ekonomide iyileşme sürer mi?" başlığıyla Habertürk'te yayımlanan yazısı şöyle:
Son zamanlarda açıklanan veriler ekonomide olumlu gelişmeleri gösteriyor. Doğrusu ekonomideki iyileşme dış politikadaki gerginlik ve iç siyasetteki tartışmalar arasında umut ışığı oldu. Önce bu gelişmeleri tespit edelim:
- Yılın ilk yarısında ekonomi beklentilerin üzerinde (% 5) büyüdü.
- İşsizlik son 3 aydır, ciddi oranda düşüyor (Nisan ayında % 10.5’e geriledi) ve istihdam artıyor.
- İhracat arttı, üstelik ihracat artarken (% 2) ithalat azaldı (% 1.5).
- Turizm sektöründe tatmin edici seviyede olmasa da hareketlenmeler var.
- Borsa İstanbul’da Hisse Senedi Endeksi 20 yıl aradan sonra bayram öncesi 100 bini geçmişti, şimdilerde 106 bin civarında seyrediyor.
- Kamu alacaklarının yeniden yapılandırmasında ilk verilere göre elde edilen kaynak 5.6 milyar TL üzerinde gerçekleşti.
Bu gelişmelerde hem hükümetin yılın ilk yarısında aldığı teşvik ve tedbirler hem de Avrupa’da ekonominin yukarı yönlü seyri etkili oldu. Çoğu yorumcunun gözünden kaçsa da Euro Bölgesi’nde güçlenme ve toparlanma genişlemesi görülüyor.
Geçen yıl ekonomi sıkışmış ve kriz sinyalleri vermeye başlamıştı. 15 Temmuz’dan sonra da güven sorunu ortaya çıkmıştı. Hükümet ekonomi için bir itici güce ihtiyacı olduğunu gördü ve uygun teşvik tedbirleri aldı.
Ancak, bu teşviklerin hepsi tüketime yönelik oldu. Ertelenen SGK primleri, bazı ürünlerde ÖTV ve KDV gelirlerinin kısa süreli kaldırılması tüketimi artırdı.
Büyümede kalite sorunu
Nitekim ekonomik büyümede özel tüketimin payı çok yüksek çıktı. Teşvikler beklenen rolü oynadı, şimdi uygun bir stratejiyle çıkmak gerekiyor. Aksi halde sürekli marşa basmak motoru yakar.
Büyümede en büyük payı kamu harcamaları alırken, özel sektör yatırımları negatif çıktı. Bilindiği gibi, kamu harcaması ve inşaat sektörü, üretim ekonomisi ve sermaye devri yaratmaz. Üstelik bu arada üretim ekonomisi geliştirilmezse uzun vadede sorun olur. Dolayısıyla, kalıcı katma değer ve istihdam yaratmak özel sektör yatırımlarıyla mümkündür.
Geçen hafta açıklanan bütçe rakamları da bu durumu teyit ediyor. Bütçede gelirler % 13.6 artarken, faiz hariç giderler % 20.2 oranında yükseldi. Ayrıca cari transferlerde dikkat çekici artış oldu (% 30’a yakın).
Azalan dış ticaret açığı ekonomi için güzel bir işaret olsa da yatırım için gerekli makine ve teçhizat, bilgisayar gibi sermaye mallarında önemli bir düşüş gözleniyor (% 35). Yılın ilk 6 ayında da sermaye malı ithalatı düşüş yaşadı (% 21.2). Bu, üretime yönelik yatırımın yapılmadığı anlamına geliyor. Nitekim aramalı ithalatının artması (% 19.8) bu durumu teyit ediyor. İhracatın ve sanayi üretiminin artması, kısmen verimlilik kısmen de ithalat kaynaklı gerçekleşti.
İşsizlik oranlarındaki iyileşme geçen aylara göre oldukça iyi. Ancak mevsimsellikten arındırılması ve geçen yılla karşılaştırılması durumunda, işsizlikte yıllara göre giderek yükselen bir eğilim görülüyor.
Diğer taraftan, BİST 100’deki yükselme, dolar endeksine göre hâlâ yatırım yapılabilir seviyenin altında kalıyor. 2010 yılındaki endeks 5.10 ilken, 2017 yılı başından beri sürekli yükselmesine rağmen 2.85 seviyelerinde duruyor. Bu durum yabancı yatırımcılar için cazip değil.
Faiz siyaseten düşsün derken, iktisaden arttı. Bütçedeki yüksek kamu harcamaları ve oluşan açık nedeniyle artan kaynak ihtiyacı ile yıl sonuna kadar 40 milyar dolara yakın borçlanma gereği hem bütçe açığının hem de faizlerin artması yönünde baskı oluşturacaktır.
KGF nasıl ve nerede bitecek henüz belli değil. KGF’de bankalar kredi alacaklarını tahsil etti, özel bankalar özellikle. Reel sektör de memnun, borçları kamu garantisinde. Sonuçta, KGF ile hem bankalar riskini Hazine’ye devretti hem de kamunun borçlanma ihtiyacı arttı.
Rasyonalite ve koordinasyon şart
Kısaca, geçen hafta yapılan kabine değişikliğiyle yeniden oluşan ekonomi yönetimini ciddi bir sorun bekliyor: Ekonomide rasyonalite ve koordinasyon zorunluluğu.
Ayrıca ekonomide güven ve öngörülebilirlik çok önemlidir. Hatırlanacağı gibi, Avrupa 2009’da krize girince piyasayı paraya boğdu. Ancak ekonomi büyümedi, çünkü güven yoktu. OHAL’ın vatandaşların günlük hayatını etkilemediği doğru, ancak ekonomiye olan güvenin ve adalet duygusunun zedelenmemesi için gerekli tedbirleri de almak gerekiyor.
Ekonomik büyümenin niteliğinin artırılması, hukukun üstün kılınması ve adalet mekanizmasına güven sağlanması, ulusal tasarrufun yükseltilmesi, istihdam dostu üretim ekonomisinin büyütülmesi, uzun vadeli kaynak girişinin teminiyle mümkündür.
Bu konularda, 2010 öncesi olumlu gelişmelerde AB uyum çerçevesinde yapılan reformların önemli bir çıpa oluşturduğu hatırlanmalıdır. Maalesef ülkemizde AB çıpası olmadan reform yapılamıyor, yapılsa bile muteber olmuyor.