Politika

Erdoğan ve Baykal 'Düğün Günü'nde buluştu

Erdoğan ve Deniz Baykal, Mevlana'nın 736'ncı ölüm yıl dönümü törenlerinde Konya'da buluştu.

18 Aralık 2009 02:00
Meclis'teki bütçe görüşmelerinden üç gün sonra Başbakan Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Mevlana'nın 736'ncı ölüm yıl dönümü törenlerinde Konya'da buluştu.

Gerilim Konya'ya da taşındı.

İki lider tokalaştı ancak açılım gerilimi liderlerin konuşmaları sırasında da su yüzüne çıktı. Mesajlar, Mevlana'nın sözleri üzerinden verildi.



Erdoğan'dan Ferhet Şirin'li örnek

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kimsenin başkasına zulüm ederek adaleti tesis edemeyeceğini belirterek, "Biz, bu anlayışla ülkemiz için de bölgemiz için de insanlık için de barış, huzur ve adalet istiyoruz. Diyoruz ki Türk milleti hiç kimsenin hukukunu çiğnememiştir, bundan sonra da çiğnemeyecektir, ama kimse de bizim hukukumuzu çiğnemesin, buna da müsaade edemeyiz" dedi.

Başbakan Erdoğan, Mevlana'nın 736. Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Etkinlikleri çerçevesinde Mevlana Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen Şeb-i Arus törenindeki konuşmasında, dinleyicilere "Aziz Mevlana dostları" şeklinde hitap etti.

Hazreti Mevlana'nın kitabında kin ve nefrete yer olmadığını, onun mefkuresinin belki de en çok da bugün insanlığın hasretini çektiği mefkure olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Batı dünyasının Ortaçağ'ın zifiri karanlığında olduğu bir dönemde O, insana 'aşkın aynasında kendine bakmayı' ve 'aşkla kölelikten kurtularak' özgürleşmeyi öğretti. Mevlana, 'Hak teala beni aşkın şarabından yarattı' dedi ve insana özündeki ebedi kurtuluş yolunu gösterdi. Ebedi sevgi ve ebedi aşkın dilini onun kadar evrenselleştiren, yaradılmışların en seçkini olan insanı onun kadar yücelten, ümit kapılarını insana onun kadar açan kaç irfan sahibi var?" diye sordu.

Erdoğan, "Ferhat, Şirin için nasıl kazmayı dağa vurduysa, Mevlana da aynı manaya ermek için, aynı kaynaktan su içerek ebedi hasretini dindirmek için insanın derununa, iç alemine, kalbine yöneldi ve bizi de topluca oraya çağırdı. Bu çağrısı yüzünden, yani davet ettiği yeryüzünden geçen yüzyıllar O'nun yaymak istediği ışıktan hiçbir şey eksiltmedi, aksine o ışığı daha da artırdı. Zira, yaradılışı gereği insan ruhunun en büyük özlemi, Mesnevi'nin inleyen ney sesiyle anlattığı gibi ruhun esas sahibine, yaratıcısına duyduğu özlemdir" dedi.


"İslam'ı öyle güzel yaşadı..."

Başbakan Erdoğan, bütün sanatkarlar, bütün metafizik bilginleri, hikmet ve irfan peşinde olan bütün bilge kişilerin bu sırrın peşinde koştuklarını belirterek, "Mevlana işte o aranan sırrı keşfeden, bütün büyük ruhların duyduğu o ezeli hasreti insana duyuran irfanın sahibidir. Maddeciliğin ruhları rehin aldığı çağımızın insanı da Mevlana'nın insan kalbinden çıkardığı irfana ekmek kadar, su kadar muhtaçtır. Bugün bütün dünyada sevgiyle okunmasının, sahiplenilmesinin, milyonlarca insanın Konya'da onun 'gel' çağrısına cevap vermesinin sırrı da buradadır" diye konuştu.

Mevlana'nın, İslam yurdunun en amansız saldırılara maruz kaldığı, Moğol zulmünün Anadolu'yu kasıp kavurduğu, kaosun ümitleri kırdığı, kapıların kapandığı bir zamanda "bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir" diyerek istikbale doğru yeni bir kapı açtığını dile getiren Erdoğan, "O, herkesin, her insanın, her yaradılanın hakikatten nasibi olduğuna inandı ve herkese gönlünü açtı. Gönül kapısını her dem açık tuttu ve kimseyi ama kimseyi o kapıdan kovmadı, uzaklaştırmadı. İslam'ı öyle güzel yaşadı, etrafına öyle çok güzellikler, öyle çok merhamet ve sevgi yaydı ki adeta O'nu öldürmeye gelenler O'nda can buldu, ama İslam'a çeşitlilik katmadı." dedi.

Erdoğan, "İslam dünyada tek İslamdır, ikinci bir İslam yoktur, önüne ve arkasına bir başka sıfat yakıştırılamaz. Çünkü bizi yaratan Allah 'inse ve cinne' seslendi. Mevlana insana 'can' diye seslendi ve 'her canın içinde bir can olduğunu' söyledi. Sadece Müslüman müderrisler, muallimler, mutasavvıflar, dervişler, talebeler ona hürmet etmedi, papazlar, hahamlar, keşişler de ona hayranlıklarını gizleyemedi. Renkler, farklar onun cübbesinin içinde kayboldu. Tıpkı Yunus gibi, Yunus da O'nun gibi... 'Dervişlik olaydı tac ile hırka, biz dahi alırdık otuza kırka' dediler. İslam milletinin örnek bir alimi, numune bir arifi oldu" diye konuştu.


"Tarihin en büyük açılımını yaptı"

Başbakan Erdoğan, "Çünkü bilge olmak yetmiyordu. Asıl bilge olmak, bilmediğini bilmekti. İşte Mevlana, bunun çizgilerini ortaya koydu. Hikmet burcunda söylediği ince sözlerle insanı bedenin arzularından kurtulup ruhun yüceliklerine ulaşmaya çağırdı. Öyle çok sevildi, öyle çok hüsnü kabul gördü ki Mevlana Celaleddin-i Rumi, ruhunu Allah'a teslim ettiğinde, vuslata erdiğinde, cenaze merasiminde on binlerce Müslüman'ın yanı sıra on binlerce de gayrı Müslim gözyaşlarıyla katıldı. Çünkü o, büyük aşk adamıydı, çünkü o büyük aşkıyla gönüller fethetmişti ve herkes için kapılar açmış, tarihin en büyük açılımını yapmıştı" ifadelerini kullandı.

Başbakan Erdoğan, Mevlana için "İstikametinden, doğru yoldan, aşkla bağlandığı Hakk'ın yolundan öyle emindi ki kimseyi ötekileştirmemenin en güçlü çağrısını modern zamanlardan tam sekiz yüz yıl önce yaptı ve 'kim olursan ol, gel' diye herkesi hakikate çağırdı" ifadelerini kullandı.

O'nun, hakikati kendi tekelinde zannedenler gibi asabiyete, taassuba, körü körüne inanca karşı çıktığını, gönlünü ve kollarını açabildiği kadar açtığını vurgulayan Erdoğan, "Nefsini çiğneyebilenlerin, ruhunu yüceltebilenlerin mesleği, meşrebi, yolu yordamı hakikatin yolundaki taşları ayıklamaktır. Kendini aşmış, 'ben gelmedim kavga için/ benim işim sevgi için' diyen Yunus Emre gibi... Evet... Hangi etnik yapıdan olursa olsun, hepsine de bakışı 'yaradılanı severiz yaradandan ötürü' anlayışıyla tüm insanları sevdi. Bu yüzden yüreğinin sesi, ses geçirmez duvarları da yüzyılları da aşmış ve bugüne ulaşmıştır" dedi.

Başbakan Erdoğan, "Selçuklu Devleti'nden sonra 600 yıllık Osmanlı Devleti'ne de o sevgi, aşk ve ümit kapısından girilmiş, üç kıtaya yüzyıllar boyu adaletin, medeniyetin kandilleri taşınmıştır. İftiharla söyleyelim ki o kandil bugün de yolumuzu aydınlatıyor. Bugün, bütün dünyada, insanı, insan hayatını hiçe sayan, maddeyi kutsayan, güç ve iktidarı, silahı ve parayı mutlak güç ve iktidar zanneden otoriter felsefeler bir bir insanlığın başına bela olurken Hazreti Mevlana'nın müşfik sesi dünyanın her tarafında yankılanıyor. Bizler de tam buradan, Konya'dan dünyaya sesleniyor, tam buradan insanlığın adalet, barış ve huzur arayışına gece gündüz çalışarak katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Tabii, ülkemizden başlayarak, yüreğimizle, beraberliğimizle, kardeşliğimizi güçlendirerek bunu başlatıyor ve bunu dünyaya yaymaya çalışıyoruz" diye konuştu.


"Birlik, beraberlik ve kardeşlik"

Başbakan Erdoğan, Sadii Şirazi'nin "Mazlumun kurumuş dudağına söyleyin gülsün, zalimin dişleri er geç çürüyecektir" sözlerine atıfta bulunarak, "Öyledir, zira zulüm hiçbir zaman ebedi değildir" diye konuştu.



Mevlana'nın yaşadığı dönemde İslam yurdunu çiğneyen Haçlı ve Moğol hükümdarlarının adlarıyla tarih sahnesinden silindiğini vurgulayan Erdoğan, "Ama insanı yücelten Mevlana'nın sesi bütün dünyada yankılanıyor. Herkese çağrımız; hak ve hakkaniyetten ayrılmamasıdır. Kimse başkasına zulüm ederek adaleti tesis edemez. Biz, bu anlayışla ülkemiz için de bölgemiz için de insanlık için de barış, huzur ve adalet istiyoruz. Diyoruz ki Türk milleti hiç kimsenin hukukunu çiğnememiştir, bundan sonra da çiğnemeyecektir, ama kimse de bizim hukukumuzu çiğnemesin, buna da müsaade edemeyiz" dedi.

Erdoğan, "Kimsenin yaradılıştan sahip olduğu haklara kavuşması, bizim adalet anlayışımızı yaralamaz, aksine bizi memnun eder. Şiddet, öfke, nefret, kin, husumet, tarih boyunca insanlığa keder ve gözyaşından başka bir şey getirmemiştir. Birbirimizi duymak, birbirimizi dinlemek, kelimelerimizden, kavramlarımızdan ayrıştırıcı ve tahrip edici üslubu uzak tutmak zorundayız. Buna bugün her zamankinden daha fazla muhtacız. Birlik, beraberlik ve kardeşlik değirmemine su taşımak zorundayız. Biz, Mevlana'nın evrensel mesajını dünya üzerinde egemen kılmaya, evrensel barış ve kardeşliği tesis etmeye çalışırken kendi evimizde, kendi ocağımızda da da bunu başarmak, Mevlana yurdurdana ete kemiğe bürünmüş müşahhas mesajları dünyaya iletmek durumundayız" ifadelerini kullandı.

Medeniyet tasavvurlarının; "İnsanın hukukunu korumak" olduğunu vurgulayan Erdoğan, bunun için de kendileri için neyi istiyorlarsa insanlık için de onu istediklerini dile getirdi.

Bu taleplerinin adının "adalet" olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan,  "Son zamanlarda Türkiye'nin sesinin bütün dünyada yankı bulması tam da bu evrensel anlayışı dile getirdiğimiz içindir. Biz, zaten yanan, zaten bizi aydınlatan kandilimizle bir başka kandil yaktığımızda bizim ışığımızdan bir şeyin eksilmeyeceğine inanıyoruz. Bunun için zulme boyun eğmiyoruz, hak ve adaletin sesini yükseltiyoruz. 'Kuru duayı bırak. Ağaç isteyen tohum eker' diyor Hazreti Mevlana. Bir ağaç diktiğimizde o ağacın yeni binlerce meyve ve binlerce ağaç tohumu vereceğini biliyoruz. Bu inançla, bu anlayışla, yüreklere sevginin, barışın, kardeşliğin tohumlarını ekmeye çalışıyor, gönlümüzü açıyoruz ve herkesin açmasını istiyoruz" dedi.


"İnsanı yaşat ki devlet yaşasın"

Anadolu'nun devlet felsefesinin insandan bağımsız bir felsefe olmadığını ve olamayacağını belirten Başbakan Erdoğan, insanı yaratılmışların en şereflisi, en seçkini sayan inancın gereği olarak "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" dediklerini ifade etti.

Başbakan Erdoğan, "Biz, 'Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol' diyen Mevlana gibi, merhum Akif gibi, çiğnenmek pahasına 'Hakkı tutup kaldırma' sevdasındayız. Yine Hazreti Mevlana'ya kulak veriyoruz. Diyor ki 'şu toprağa, şu tertemiz sevgiden başka bir şey ekmeyiz. Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz.' Bizim de bütün derdimiz, bütün meselemiz bu topraklara ve hiçbir toprağa sevgiden başka bir tohum ekmemektir. Biliyoruz ki bu alemde ve öte alemde herkes ektiğini biçer. Biz bu yüzden adaletin, merhametin, sevginin, kardeşliğin tohumlarını ekmeye çalışıyoruz" diye konuştu.


Baykal'dan etnik kimlik vurgusu

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Milli kimliği etnik kimliğe indirgeyip milleti yok saymaktan vazgeçmeliyiz" dedi.



Baykal, Mevlana'nın 736. Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Etkinlikleri kapsamında düzenlenen Şeb-i Arus programında, İran Edebiyatının önemli isimlerinden Molla Cami'nin Mevlana hakkında "Peygamber değildir ancak kitabı vardır" dediğini anımsattı.

Filozof Hegel'in Mevlana için "Gelmiş geçmiş en büyük filozoflardan biridir" dediğini anlatan Baykal, Alman şair Goethe'den ve Nazım Hikmet'in "Ben de müridinim işte Mevlana" dizeleriyle biten şiirinden örnekler verdi.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Mevlana Dergahı'nı ilk kez 3 Ağustos 1920'de ziyaret ettiğini ve buradan çok etkilendiğini anlatan Baykal, "Atatürk, daha sonra da pek çok kez bu dergahı ziyaret etmiş, 1923'te yaptığı ziyarette ise dergahta yemek yemiş, Mevlana'nın büyüklüğü üzerine hayranlık dolu sözler söylemiştir" dedi.

Mevlana'nın İslamı hoşgörü temelinde yansıtan anlayışının bugünkü Anadolu insanının anlayışı olduğunu vurgulayan Baykal, "Mevlana büyük bir filozoftur, kainat ve insan arasında, hakiki ile zahiri arasında, varlık ile hiçlik arasında bütünselliği anlayan insandır. 'Sarığım, cübbem, başım on para etmez, ben kimse değilim ben yokluğum' demiştir. Mevlana görünenin ötesindeki yokluktur. Buraya 'fenafillah' ile ulaşılır, yoklukta bitmekle ulaşılır, parlamakla değil yanmakla ulaşılır. Mevlana ölmeden önce nasıl ölünür bize bunları öğretiyor. Mevlana Hümanizm anlayışına Avrupa'dan 200 yıl önce ulaşmıştır" dedi.


"8 asır önce Türk olduğunu söylediyse..."

Mevlana'nın 72 milleti farklı inancıyla eşit bildiğini, sanatı, müziği, raksı ibadetin temeli yaptığını vurgulayan Baykal,  "Mevlana bu alanda çok büyük bir örnek oluşturmuştur, bu nedenle Mevlana hakkında farklı inançlarda olan kişilerin tümü aynı değerlendirmeleri yapma durumunda olmuştur. Bunun için Mevlana'nın daha iyi anlaşılması amacıyla çalışmalıyız. Tarihte Kerbela'nın yaşandığı, onca insanın öldüğü Irak'ın bulunduğu bölgede yaşıyoruz. Bu bölgede barışı ve huzuru koruyabilmenin 2 anlamı vardır. Biri sevgi ve hoşgörü temelinde birleşmektir, bir diğeri siyasi anlayışımızın Türk Devleti anlayışı içinde olmasıdır" diye konuştu.

Baykal, "Milli kimliği etnik kimliğe indirgeyip milleti yok saymaktan vazgeçmeliyiz. 'Türkiye toprakları üzerinde yaşayan millete Türk Milleti denir' diyebilmeliyiz, etnik kimliğin ne olursa olsun bütünün eşit parçası olduğunu söylemeliyiz. Bir milletin içinden yeni bir millet çıkarılmasını teşvik etmemeliyiz. Bakınız Mevlana ne diyor; 'düşman gibi görünüyorsam da değilim, Farsça söylüyorum ancak aslım Türk'tür.' Mevlana 8 asır önce nasıl Türk olduğunu söylediyse, bugün biz de Türk Milleti kimliğimize sahip çıkacağız" ifadelerini kullandı.


Anadolu İslamiyeti

Baykal, "Hacı Bektaşi Veli '72 Millet birdir' derken nasıl olur biz bir olan milletin parçalanmasına izin verebiliriz" dedi.

Mevlana'nın yaşadığı asra ve Konya'ya sığmadığını, düşüncesinin tüm dünyaya yayıldığını, evrenselleştiğini dile getiren Baykal, "Anadolu İslamiyeti, insan, akıl ve hoşgörü üzerine gelişmiştir. Türkiye, İslamiyetin en akılcı yaşandığı yerdir. Bunun için Türkiye, İslamiyet ile laikliği, özgür kadın anlayışı gibi değerleri bağdaştırabilmiştir. Bizim İslam anlayışımız Bin Ladinleri yetiştiren değil Mevlanaları, Hacı Bektaşı Velileri yetiştiren İslam anlayışı olmuştur. Bunun kıymetini iyi bilmeliyiz, ne mutlu kültürümüzde Mevlana gibi büyük bir isim var. Mevlana'yı anlatma konusundaki eksiklerimizi tamamlamalıyız, öğretilerini temel dayanakları olarak anlatmayı başarmalıyız. İslamiyeti Mevlana'nın objektifinden takdim etmenin yolunu bulmalıyız" sözleriyle konuşmasını noktaladı.