Gündem

Erdoğan: Musul operasyonunda koalisyon güçleri içinde olmakta kararlıyız, istemezlerse B ve C planını uygularız

"FETÖ'yle mücadelede birkaç hafta içinde yeni uygulamalar geliyor"

14 Ekim 2016 18:43

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Suriye'deki operasyonlara ilişkin olarak, ABD'nin YPG'ye verdiği desteğe tepki göstererek, "PYD ve YPG'ye silah vermeye devam edeceğiz, diyorlar. Amerika'daki seçimlerde diyorlar. Yazıklar olsun, yazıklar olsun" dedi. ABD'de Demokrat Parti başkan adayı Hillary Clinton seçilmesi halinde YPG'ye silah vermeye devam edeceğini söylemiş, Erdoğan bu açıklamayı 'siyasi acemilik' olarak nitelendirmişti. Erdoğan, Musul'da bu ay içerisinde düzenlenmesi beklenen operasyonla ilgili, "Biz koalisyon güçleri içerisinde yerimizi almakta kararlıyız. Koalisyon güçleri Türkiye'yi istemiyorsa B planımız devreye girer, o da olmazsa C planını uygularız" dedi.

Erdoğan, isim vermeden ABD eski Başkanı George Bush'ın da danışmanlığını yapmış yazar Michael Rubin'e tepki gösterdi. "Şimdi konuşuyorlar, neymiş, efendim birinci darbe 17-25 atlatılmış, 15 Temmuz, atlatılmış... Şimdi üçüncü darbe gelecekmiş" diyen Erdoğan, "Bir tane ukala kendini bilmez köşesinden bir şeyler yazıyor" ifadesini kullandı. Michael Rubin, AEI.org adlı sitedeki köşesinde yayımlanan 12 Ekim 2016 tarihli yazısında "Erdoğan'ın hayatını kaybetmesine sebep olabilecek şiddette üçüncü bir darbenin yaklaşmakta olduğu" iddiasında bulunmuştu.

Cumhurbaşkanı, 'FETÖ' soruşturmalarına ilişkin olarak, "Bu FETO'cularda gerçek anlamda pişmanlık duyan çok az kişi olduğunu görüyorum. Şimdi yeni uygulamalar geliyor, bu yeni uygulamanın adımlarını da atacağız birkaç hafta içinde" diye konuştu. "FETO, PKK'dan daha tehlikelidir" diyen Erdoğan, "Bakın tövbe kapısı herkese açıktır, devletimizin şefkat kapısı da açıktır. Gelsinler bildiklerini anlatsınlar, devlet onlara gerekli kolaylıkları sağlayacak. Daha temizlik şart, görevden almak şart" görüşünü dile getirdi.

Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin çıkışıyla gündeme gelen başkanlık tartışmalarına ilişkin olarak, muhalefet partilerine çağrı yaparak, "Gelin millete götürelim. Eğer milletim bu işe 'Evet' diyorsa 'başkanlık sistemine adım atalım' diyorum" ifadesini kullandı. "Sorun şahsımdan kaynaklanmıyor, şahsımın yönetim anlayışından kaynaklanıyor" diyen Erdoğan, "İstiyorum ki patinaj yapmayalım, hızla yola devam edelim" diye konuştu. 

Konya'da toplu açılış töreninde konuşan Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:

Nice alimlerin, ariflerin yatağı Konya'yı saygıyla selamlıyorum. Konya hep bizimle oldu, biz de hep Konya ile birlikte olduk. Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak bugüne kadar 30 defa Konya'yı ziyaret ettim. Her ziyaretimde gönlüm huzur bularak, ülkemin ve milletimin geleceğiyle ilgili ümitlenerek ayrıldım. Ayrılığımız bu sefer uzun sürdü, yaklaşık 10 aydır sizine görüşemedik. Konya 15 Temmuz'da ahde vefasını, kadir şinaslığını bir kez daha gösterdi. Biz de, ilk fırsatta gidelim hem hasret giderelim hem de kardeşlerimize şükranlarımızı sunalım istedik. Bugün Konya'ya geldik, cuma namazını Konya'da kıldık. Valiliğimizin ziyareti, şimdi toplu açılış töreniyle birlikte sizlerle beraberiz. 

Toplu açılış törenleri bizim hizmet anlayışımızın adeta alameti farikası haline geldi. Bugün de bu geleneği bozmuyor, çeşitli alanlarda 42 kalemde toplam açılış ve temel atmalarla birlikte 2 milyar liralık bir eseri hizmetle buluşturuyoruz. Bu "Laf ola beri gele" olmaz. Bu yürek işidir yürek, bu icraat ister. 15 Temmuz niye oldu? 15 Temmuz işte bu yatırımı hazmedemeyenlerin bir operasyonudur. 15 Temmuz, Türkiye'yi muhasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarmak istemeyenlerin bir operasyonudur. 15 Temmuz, Türkiye'yi bir vagon olarak görmek isteyenlerin operasyonudur. Kiminle vurdular benim kardeşlerimi? Bizim uçaklarımızla, bizim tanklarımızla, bizim silahlarımızla... 241 şehidimiz var, öyle mi? 2194 gazimiz var. 

 

Bush'un eski danışmanına: Neymiş, 3'üncü darbe olacakmış; ukala, kendini bilmez!

 

 

Görüyorsunuz şehitler başımızın üstünde. Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda, canı cananı bütün varlığı alsın da hüda, etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda... O gece bombalar yağdıranlar zannetti ki "Biz güçlüyüz", bilmiyorlardı ki yeryüzünde güç Allah'ın halifesi olan insandadır. Yeter ki o insanlar şehadet makamına doğru yürüsün. Bu millet gerçekten aziz bir millettir, biz milletimizle iftihar ediyoruz. Ve sizler uçakları da, tankları da susturdunuz ve sonunda 15 Temmuz'un galibi bu aziz millet, Türk milleti oldu.

Duracak mıyız? Durmayacağız. Yola aynı şekilde devam edeceğiz. Ne zamana kadar? Kıyamete dek bu kararlılığımız devam edecektir. Şimdi konuşuyorlar, efendim birinci darbe 17-25 atlatılmış, 15 Temmuz, atlatılmış... Şimdi üçüncü darbe gelecekmiş. Bir tane ukala kendini bilmez köşesinden bir şeyler yazıyor. Ne diyor şair; "Yürüyeceksin millet yürüyecek arkandan!" 15 Temmuz bunun en güzel ifadesi oldu. Birileri farklı şeyler söylediler? Ne dediler "Almanya'ya iltica, İtalya'ya iltica" Ama bilmiyorlar ki biz bu yoldaki terbiyemizi alırken şöyle aldık; eğer bizler taşısın arkasına saklanırsak millet dağın arkasına saklanır. Ve meydanlara dediğimizde, benim aziz milletim şehadete yürüdü. Fakat, sevgili Konya fakat bu Konya bir başka, bir başka şu anda elektrikler kesiliyor yine meydana, su kesiliyor yine meydana yahu komut bekleyin. Evvel Allah biz biliyoruz Konya'nın yüreğinin biz nasıl olduğunu biliyoruz, inşallah Selçuklu'nun başkentinden Kılıçaslan'ın miğferinin yer aldığı bu meydandan başka bir şey çıkmaz. "Herkes meydana" dendiği zaman er meydanına yine koşarız. 

Hatırlarsanız Cumhurbaşkanlığı seçiminden bir gün önce, 2014 yılı 9 Ağustos'unda Konya'ya geldiğimde sizlerin huzurunda şöyle dua etmiştim; Unutmayın biz de sizleri bırakmayız, biraz arkadaşlar dikkatli olalım ezilenler falan olabilir aman dikkat. Ben de sizin yanınızdayım, aman dikkat. Buradayım.

Cumhurbaşkanlığı seçiminden bir gün önce, duamız neydi şöyle bir hatırlayın; "Bizim Resulümün izinden ayırma Rabbim, bize Kılıçaslan cesareti ver Yarabbim, Allah'ım bizi kıyamet gününde onlara mahçup etme, bize takatimizi aşacak yük yükleme. Kardeşliğimizi, birliğimizi, dirliğimizi bozma. Bozmak isteyenlere fırsat verme Yarabbim" Evet, aradan geçen 2 yıl sonra bu duaya ne kadar ihtiyacımızın olduğunu birçok kez sınanarak gördük. Milyonlarca mazlumun desteği ile bugünlere geldiğimizi çok iyi biliyorum. 2002 yılından bu yana Türkiye'nin yaşadağı badireleri şöyle bir gözden geçirelim; Bismillah deyip Irak kriziyle başlayan dönemin Cumhurbaşkanı'nın önümüze çıkardığı engeller, Danıştay saldırısı gibi provakasyonlarla devam eden bir süreçle karşı karşıya kaldık. 28 Nisan süreciyle devam etti. Anafartalar bombası, Güngören patlaması, Aktütün saldırısı, partimize kapatma davası açılması gibi birçok olay arka arkaya geldi. Davos'u hatırlarsınız dimi, Mavi Marmara gemisinin saldırıya uğraması. Daha sonra TSK'nın CHP ve MHP'yi dizayn etmesine yönelik hadiseler yaşadık. Bir kuşatma ile dışarıdan çok fazla dillendirmesek de ciddi bir mücadele başladı. Ama bunu açıklayamıyorduk, karşımızdaki güçleri tam olarak tanımlamakta güçlük çekiyorduk. 2013 yılına geldiğimizde önce Gezi olaylarıyla, daha sonra 17-25 Aralık darbe girişimiyle, MİT TIR'larının durdurulmasıyla yer yerine oturmaya başladı her şey. Daha sonra yapılan seçimler bu mücadelenin hep birer aşamasıydı. 2015 Haziran'da ortaya çıkan belirsizlik sonucu üslupların nasıl değiştiğini hatırlıyorsunuz değil mi? Çukur eylemleriyle terör örgütünün nasıl bize saldırdığını hatırladınız değil mi? Yasin Börü'yü üçüncü kattan nasıl atıp şehit ettiklerini unutmadık değil mi? DEAŞ da bu kervana katıldı. 

 

"PYD'ye silah vermeye devam
edeceğiz" diyorlar; yazıklar olsun!

 

Gaziantep'te 14 yaşında bir yavruya Messi forması giydirip onu canlı bomba olarak kına törenine gönderip orada patlattılar ve 56 kardeşimizi şehit ettiler ve 100 kadar vatandaşımız orada yaralandı. Kimdi bu operasyonun sahibi? DEAŞ. O güne kadar sustuk, sabrettik. Ama artık "Son" dedik, Cerablus'a girdik. Şu an Cerablus halkı oraya yerleşmeye başladık. Arkadan Rai'ye girdik, ılımlı muhaliflerle ilerliyoruz. Bu ülkenin güvenlik güçlerini herkes bilecek. Koalisyon güçleri niçin PYD ile hareket ediyor, niçin PYD ile hareket ediyor. İşte bu muhalif güçlerin tamamına yakını bize dost, 63 ülke var koalisyon içinde. Hele hele NATO ülkeleri var ki bunların stratejik ortağı biziz. Bunların teröristleri eğitmesini anlamakta zorlanıyorum. Koalisyon güçlerinin içinde yer alanlar lütfen daha önce ifade ettiğimiz gibi siz DEAŞ'la mücadeleyi YPG ile PYD ile değil, gelin 63 ülke, bakın 63 ülkeden bahsediyorum. 63 ülke DEAŞ'ı halledemiyorsak biz bu işi bırakalım. Bakın tuzak başka, oyun bizim üzerimizde oynanıyor. Biz bu oyuna ne Suriye'de ne Irak'ta prim vermeyeceğiz. PYD ve YPG'ye silah vermeye devam edeceğiz diyorlar. Amerika'daki seçimlerde diyorlar. Yazıklar olsun, yazıklar olsun. Senin müttefikin biziz, adımını bizimle beraber atacağız. Eğer biz size "Yanlış yapıyorsunuz" diyoruz. Şu an çok ciddi bir mücadele yürütüyoruz. Biz her terör örgütünden her kahpeliği bekliyoruz, ona göre hazırlığımızı yapıyoruz. 

 

"FETÖ'yle mücadelede birkaç
hafta içinde yeni uygulamalar geliyor"

 

Allah bizlere akıl, irade verdi değil mi? Rabbim birçok yerde yüzlerce yerde ne buyuruyor biliyor musunuz? "Akledenler için ayetlerimizde büyük hikmet vardır" diyor, işte Konya'daki kardeşlerimi ben o "akledenler" olarak görüyorum. Sizin bu kararlılığınızla beraber geleceğe yürüyoruz. Bu FETO'cularda gerçek anlamda pişmanlık duyan çok az kişi olduğunu görüyorum. Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanettir. Aynen böyle oldu mu? Oldu. Bir şey daha diyordum, "İnlerine gireceğiz inlerine" girdik mi? Ama daha bitmedi, devam ediyoruz. Şimdi yeni uygulamalar geliyor, bu yeni uygulamanın adımlarını da atacağız birkaç hafta içinde yeni uygulamaları da göreceksiniz. Bu milletin evladı değillerse gereğini biz yapacağız. Hala bir kısmı 15 Temmuz'u FETÖ denen bu ihanet çetesinin gerçekleştiğine inanmak istemiyor. Bir kısmı da 15 Temmuz'la ilgili tek pişmanlığı darbenin başarıya ulaşamamış olmasıdır. Hakikat güneş gibi ortada. Artık bunlara üzülmüyoruz. Artık FETO, PKK'dan daha tehlikelidir. Bizim artık bu görüşe bakışımız MGK kararında diğer terör örgütlerinden geri değildir. PKK'ya DEAŞ'a bakışımız neyse bunlara da bakışımız odur. Bakın tövbe kapısı herkese açıktır, devletimizin şefkat kapısı da açıktır. Gelsinler bildiklerini anlatsınlar, devlet onlara gerekli kolaylıkları sağlayacak. 

 

"FETÖ, PKK'dan tehlikeli;
daha temizlik şart, görevden almak şart"

 

İdam diyorlar, kardeşlerim Batı ne derse desin haklı bir taleptir. Beni milletim ilgilendiriyor, dünyanın büyük bir çoğunluğunda idam var mı? Var. Kardeşlerim bunun kararını parlamento verir. Milletim şu an parlamentoya teklif yapıyor, idam istiyor. Parlamento o zaman nasıl idamı kaldırdıysa yine tartışmalı, kararını vermelidir. İdam kararını veriyorsa kardeşlerim, icra gereğini yapmalıdır. Kanaatimi bu kadar erken açıklıyorum. Niye? Ben 241 şehidimizi, terörde mehmetlerimizi şehit edenleri, katilleri unutamam. Onlar bunun bedelini ödemelidir ve bunların af yetkisi bize ait değildir. Bunların af yetkileri annelerine, babalarına aittir. Bu konuda biz konuşamayız. Batı konuşamaz. Yasalarımız teklifi parlamentoya vermiş, parlamento ne karar verirse o olur.

Bazıları diyor ki 15 Temmuz operasyonlarında çok mağdur var deniyor. Kimse mağdur edebiyatı yapmasın. Asıl mağdur kim biliyor musunuz? 241 şehidimizin yakınları, 2194 gazimizin yakınları mağdur. Bu ülkeyi bu hale sokanların yakınları mı mağdur? Şu anda yapılan işlemler 15 Temmuz gibi bir ihanet girişimi karşısında yapılacak en asgari işlemdir. Demin söyledim ya; bu kardeşinizi öldürmeye gelenler yakalanıyor, ama onları öldürmüyorlar yargıya teslim ediyorlar. Yüzlerce masumu katleden kardeşlerimizi milletimiz, birkaç taşkınlık dışında götürmüş güvenlik güçlerimize teslim etmişlerdir. Güvenlik güçlerimiz de bütün gece kendilerini bombalayan bu kişileri götürüp adalete teslim edilmiştir.

Cezaevindeki işkence iddiaları zinhar yalandır. Diğer mahkumlar hangi şartlarda cezaevinde kalıyorsa onlar da aynı şekilde barındırılıyor. Elbette eksikler olabilir, yanlışlar çıkabilir, tespit edilir edilmez bunlar konusunda da gereken yapılıyor, yapılacaktır. Ama mağduriyet edebiyatıyla 15 Temmuz operasyonlarının önüne geçmeye çalışıyorlarsa beyhude yere çaba sarf ediyorlar. 15 Temmuz uygulamasında yapılanlar, yapılabileceklerin en asgarisidir. Eğer 15 Temmuz'da milletimizin asil duruşu olmasaydı Suriye gibi, Irak gibi iç savaş ateşiyle yanan bir ülke haline gelmiş olacaktı. Görevden alınmış, tutuklanmış, finansman kaynaklarına el konmuş çok mu? Bugün Türkiye güven içindeyse, bugün sizlerle buluşabiliyorsam, Suriye'de, Irak'ta bekamıza karşı güvenli bir mücadele yürütebiliyorsak FETO alçaklarından temizlendiğimiz içindir. Temizlik şart, görevden almak şart. Dünyayı onlara dar ediyorsak bunu önce Rabbimin hidayetiyle, milletimizin 15 Temmuz'da gösterdiği gayrete borçluyuz. Bu hainliğin hakkını sormamak milletime haksızlık olur, hatta ihanet olur. Ülkemizin ve milletimizin düşmanı kim varsa onların da kökünü kurutmadan bu mücadele bitmeyecek. Şimdi hazır mısınız? Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet.

 

"Musul'da koalisyon güçleri
içinde olmakta kararlıyız"

 

Varsa başka iddiası, başka niyeti olan mertçe ortaya çıksın kozlarımızı paylaşalım. Terör örgütlerini maşa olarak kullanarak üzerimize gelenler bilsinler ki bu maşalar kendilerini de yakacak. Bu bir tehdit değil, ikazdır. 1984'ten beri yaşıyoruz, terör örgütlerinin kanlı pençelerinin nereye kadar uzanabileceğini biliyoruz. Her kim FETO'yu, DEAŞ'ı, PKK'yı kucağında taşıyorsa bu örgütün eninde sonunda zehrini oraya akıtacağını bilmelidirler. Türkiye'nin kimsenin toprağında gözü yoktur. Kimsenin egemenliğinde gözü yoktur. Kendi geleceğimizi, bölgedeki kardeşlerimizin geleceğini güvence altına almak için yapmamız gerekeni yapıyorsak. Bölge ile ilgili hesapları bozmazsak yarın bunun bedelini ödeyeceğimizi biliyoruz

Ya biz elimizi kolumuzu sallaya sallaya gelmedik ki, bizi davet eden sizsiniz. Şimdi de buradan çıkın diyorsunuz, bizim soydaşlarımız var orada. Ve sayın Abadi, gelmemizi istemediğini söylüyor. Az önce sevgili Davutoğlu söyledi, geldiğinde bizzat kendisi bu talebi yaptı. Biz de onun üzerine oraya gittik. Şu anda biz koalisyon güçlerine talebimizi ileteceğiz. Biz Irak'ta, koalisyon güçleri içerisinde yerimizi almakta kararlıyız. Koalisyon güçleri Türkiye'yi istemiyorsa B planımız devreye girer, o da olmazsa C planını uygularız. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir kabile devleti değildir, bunu böyle bilsinler. Kimse bizi içişlerine karışmakla itham etmesin, biz kimsenin içişlerine karışmıyoruz. Biz kendi güvenliğimizi sağlamaya çalışıyoruz. Türkiye güvendeyse bölgedeki herkes için bir umut vardır. Türkiye güvende değilse zaten kimse bölgede güvende değildir. Yaşadıklarımızdan ders alarak daha güçlü, daha büyük bir Türkiye için çalışmak, sorumluluk üstlenen herkesin sorumluluğudur. 

2007'de hukuken, 2014'ten itibaren fiilen bizatihi kendisi siyasi konumda olan Cumhurbaşkanlığı uygulaması sistemin restorasyonunu zorunlu hale getiriyor. Esasen 2011'den itibaren bu sorunun çözümünü de içeren yeni bir anayasa yapılmasını söylüyoruz, nihai sözü ise millet söyleyecektir. Buna hazır mıyız? Hazır mıyız? Eyvallah. Millet hazırsa mesele yok. Siyaset kurumunun yeni anayasa ve başkanlık sistemi konusunda inisiyatif olması partilerimizi zayıflatmaz, aksine güç verir. 

 

"Milletim 'Evet' derse, başkanlık
sistemine adım atalım ve bu iş bitsin"

 

Marmaray'dan üç yılda geçen insan sayısı 160 milyon oldu. Şimdi Avrasya Tüneli bitiyor, oradan da çift katlı otomobiller geçecek. Geçen gün kontrole gittik, hamd olsun bitiyor. Bu tabii 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nün yükünü azaltacak. Yavuz Sultan Köprüsü'nü yaptık, dünyanın en geniş köprüsü. Ortasından yüksek hızlı tren geçecek. Nereden nereye. İstanbul'u da İzmir'e bağlıyoruz, hamd olsun onun açılışını da yaptık. Artık sizi denizden geçirmeyeceğiz, 18 Mart'ta Çanakkale Köprüsü'nü yapacağız, sonra Kanal İstanbul ile taçlandıracağız. Bu millet engel tanımayacak. İnşallah bizim için engel yok. Yeter ki inan, inandığın zaman tekeden bile süt çıkartırsın. 

Ve fiili bir durumla karşı karşıyayız. Bu durumun zemini 2007'de oluşturulmuştu. Şimdi milletim "Başkanlık sistemi" istiyor. Milletim diyor. Ben demiyorum ki. Parlamentodaki siyasi partilerimize "egemenlik kayıtsız şartsız milletin değil mi, gelin millete götürelim. Eğer milletim bu işe 'evet' diyorsa Başkanlık sistemine adım atalım" diyorum. Sorun şahsımdan kaynaklanmıyor, şahsımın yönetim anlayışından kaynaklanıyor. İstiyorum ki patinaj yapmayalım, hızla yola devam edelim. Çünkü yapacağımız çok iş var, milletimiz söz konusu olduğunda aktif bir rol oynamaya mecburuz ve zaman kaybına da tahammülümüz yok. Verilen sözü yerine getirmek siyasi partilerin görevidir diye düşünüyorum. O yüzden bir sonraki seçimde siyasi partiler milletin karşısına çıktığında yaptıklarını ve yapamadıklarını hesabını vermelidir.

2007'de hukuken, 2014'ten itibaren fiilen bizatihi kendisi siyasi konumda olan Cumhurbaşkanlığı uygulaması sistemin restorasyonunu zorunlu hale getiriyor. Esasen 2011'den itibaren bu sorunun çözümünü de içeren yeni bir anayasa yapılmasını söylüyoruz, nihai sözü ise millet söyleyecektir. Buna hazır mıyız? Hazır mıyız? Eyvallah. Millet hazırsa mesele yok. Siyaset kurumunun yeni anayasa ve başkanlık sistemi konusunda inisiyatif olması partilerimizi zayıflatmaz, aksine güç verir. 

Yeni Büyükşehir kanunuyla Konya 42 bin kilometrelik hizmet alanıyla Avrupa'daki pek çok ülkeden daha büyük bir şehir haline geldi. İzleyenler "Maşallah" diyorlar ya, çok da çevreci diyorlar. Ve burada yapılan müsabakalar da Konyaspor'da başarılarına devam edecektir. Konya her zaman Türkiye'ye öncü olmuş, Türkiye'nin önünde gitmiş bir şehirdir. İnşallah bu kadim şehir layık olduğu hizmetlere de kavuşacaktır.