T24- Akşam yazarı Nagehan Alçı, eski Hürriyet yazarı Emin Çölaşanı o zamanki partronu Aydın Doğan’ı “Uzan’ın adamı olur, senin aleyhine yazarım” diye tehdit ettiğini iddia etti.
NagehanAlçı’nın bugün (28 Şubat 2012) “Yolsuzluk, hırsızlık ve Çölaşan” başlıklı yazısı şöyle:
Cumartesi günkü yazımda hayatı boyunca kendini 'namus timsali' olarak sunan Emin Çölaşan'ın nasıl 'ahlaklı' işler yaptığını yazdım. Şunları sordum: 'Uzan-Doğan kavgasının en keskin günlerinde patronu Aydın Doğan'a gidip 'Uzan, 500 bin dolar öneriyor, n'apayım?' diyen, adeta kendi patronuna 'Bana bu kadar parayı vermezsen Uzan'ın adamı olur, senin aleyhine yazarım' diye şantaj yapan bu 'namus timsali' Çölaşan değil miydi?
'Bana şu kadar yüz bin dolar vermezsen Uzan'a gider, onun adamı olurum' diye kaç defa Aydın Doğan'ı şantajla tehdit etti?
'Her türlü yolsuzluğu cesurca yazarım' deyip de, Uzan'a dair eline gelen onlarca yolsuzluk belgesini masa altına sakladı mı, saklamadı mı? Niye kalem oynatmadı o konuda?
Bu soruları yönelttim ve 'Namustan, şereften, haysiyetten en son söz etmesi gereken insanların 'namus timsali' diye kendilerini pazarlaması karşısında insanın kahkaha atası geliyor' dedim.
Çölaşan bu yazdıklarımla ilgili tek şey yazamaz ya da bu yazdıklarıma dair tek dava açamaz. Açsın da görelim... Açarsa mahkemenin talebiyle banka dekontları, şahitler, belgeler önüne çıkar ve daha çok rezil olur. Haydi bakalım, Çölaşan şantaj yapmadığını, böyle tehditlerle Aydın Doğan'dan -kendi tabiriyle- para cukkalamadığını söylesin... Tek laf edemez bu konuda! Ama darbecilerin emriyle, Özel Harp Dairesi yöntemleriyle saldırmayı ve birilerine organize saldırtmayı bilir...
***
Bu 'namus abidesi'nin pek 'ahlaklı' işlerinden biri de 12 Eylül darbesi zamanında işkence merkezi olan Mamak Askeri Cezaevi'ne düzdüğü övgülerdi. Darbecilerin talimatıyla Mamak'a gitti ve o işkencehaneyi yere göğe sığdıramadı bu 'gazeteci'. 6 Aralık 1980 tarihinde Mamak Askeri işkencehanesine girip, mahkumlarla konuştuktan sonra onların ağzından, yapılan o iğrenç işkenceleri bizzat duyduğu halde yazdıkları aynen şöyle Çölaşan'ın:
'Mahkumlar nedamet (pişmanlık) getiriyorlar; Atatürk'ün sözlerini ezberliyorlar; büyük bir huzur ve vatan sevgisi içinde cezalarını yatıyorlar... Mamak Cezaevi, devletin devlet olduğunu kanıtladığı ilk kuruluşlardan ve bunların başta gelenlerinden biri. Devletin devlet olduğu zaman neler yapabileceğini Mamak Cezaevi'nde yaşadık. Son dönemlerde toplumu içinden kemiren, kardeşi birbirine düşüren terör olaylarının sanıkları ya da bu olaylara karıştıkları iddia edilenlerin büyük bir bölümü burada. Sağcı, solcu, devrimci, ülkücü, akıncı aynı koğuşta aynı ortamda yaşıyor hem de kavgasız dövüşsüz... Mamak Cezaevi anlatmakla bitecek gibi değil. İdamlık mahkumların eğitimlerine, yemeğin dağılımına, beden eğitimi saatlerine ve sigara içilmesine kadar her şey ayrı ve yabancısı olduğumuz bir olay... Yepyeni disiplin anlayışıyla bizlerin aklının alamayacağı ya da düşünemeyeceği yeni uygulamalarla özellikle 12 Eylül'den sonra durum tümüyle değişmiş. Bu yeni düzende disiplinsizliğe, laçkalığa, kaytarmaya yer yok...'
***
Evet, baştan sona yalanlarla dolu bu metni yazabilen biri maalesef Çölaşan. Darbeciler emredince yalan yazmak mubah ona göre. Daha evvel bu köşede alıntıladığım Dev-Yol lideri Oğuzhan Müftüoğlu'nun anılarında da yer alıyor marifetleri. O dönem mahkumlarla konuşur gibi fotoğraflar çektiriyor, mahkumlar gördükleri korkunç işkenceleri anlatıyor. O ise hiç tınmadan yukarıdaki satırları yazıyor!
Çölaşan'ın 'namus'unu sergilediği böyle çok örnek var. Hepsine yerim yetmez ama yeri gelmişken bir tanesini daha hatırlatayım: 80'lerin ortaları. Milliyet'te koskoca bir röportaj. 'Hayali ihracatçıyla söyleşi' başlıklı. Çölaşan oturmuş, karşısında yüzüne battaniye sarılmış 'hayali ihracatçı'. İşin esası başka oysa. Çölaşan soruyor, Çölaşan yanıtlıyor. Hayali ihracat değil, 'hayali röportaj' anlayacağınız!
***
Bunun gibi daha neler var neler... Yıllarca ulusalcı ve Kemalist okurları sonuna kadar sömüren bir zihniyetten bahsediyorum. O nedenle şimdi de bizim gazetenin ulusalcı ve Kemalist okurlarına sesleniyorum: Hala bu zihniyetin yanında mısınız? Yukarıda saydığım yasadışı eylemler 'ulusalcılığın' sınırlarına girer mi? Yapılanları lanetlemiyor musunuz? 'Artık yeter' demiyor musunuz?