Gündem

Devlet, Demirtaş'a suikast ihbarını bildiren HDP'ye ne yanıt verdi?

HDP'li İdris Baluken: Demirtaş'a kendi korumaları ve şehir dışına çıktığında bir emniyet aracı dışında kimse eşlik etmiyor

15 Ekim 2015 18:56

HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş'a suikast düzenleneceğine yönelik iddiaları sözlü ve yazılı olarak devlet yetkililerine ilettiklerini, ancak hiçbir geri dönüş alamadıklarını belirtti. Baluken, Demirtaş'ın kendi korumaları ve şehir dışına gittiğinde aracını takip eden bir emniyet otomobili dışında hiçbir önlemin alınmadığını söyledi.

Radikal'den Ezgi Başaran'a konuşan İdris Baluken, PYD'den gelen istihbaratta Suriye'den 100 kişilik bir grubun Türkiye'ye girdiğini ve 20'sinin Demirtaş ve üst düzey HDP yetkililerini hedef alacağının iddia edildiğini ifade etti.

Ezgi Başaran'ın Radikal'de yayımlanan yazısı şöyle:

Yazıklar olsun.

Diyarbakır’daki bombayı koyan da, Suruç’taki canlı bomba da, Ankara’daki iki canlı bomba da iki yıldır Radikal’de hikayelerini yazdığımız, Suriye’ye cihatçı olmak için giden Adıyamanlı gençler çıktı.

Ve, gayet doğal olarak, bu kişiler devletin de intihar bombacıları listesindeydi.

Her şey ne kadar ortadaydı, her şey nasıl göz göre göre geldi hafta başından beri yazıyorum.

Suruç katliamından sonra, 23 Temmuz 2015’te yazdığım “Yeni bombalı saldırı tahmin ettiğimizden yakın” başlıklı yazının (http://goo.gl/84Tt9O) sonunda diyeceğimi demişim: “İslam çay ocağını kim işletiyordu? Suruç katliamını yapan Ş.A.A’nın ağabeyi Y.E.A. Hadi buyrun bakalım. Nerede bu ağabey? Kayıp. Kuvvetle muhtemel Suriye’de ya da başka bir saldırıyı örgütlüyor… Yani yeni bir bombalı saldırı tahmin ettiğimizden daha yakın olabilir. Ağzımızdan, aklımızdan, topraklarımızdan yel alsın. Lakin hakikat böyle.

Bu kadar tabelaya rağmen yolunu bulamıyorsa bir istihbarat teşkilatı, bundan sonra başımıza gelecek her türlü bu nevi belanın sorumluluğunu boynunda asmış sayılmalıdır.”

Bu konuya dair tek söz daha etmeye takatim yok artık. Öfkem büyük.

O nedenle farklı gibi görünen ama aslında aynı meselenin başka bir koluna dikkat çekmek istiyorum.

**

İki gün önce Fırat Haber Ajansı’nda (ANF) Amed Dicle imzalı bir yazı yayınlandı. Yazı HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a yönelik bir suikast ihtimalinden söz ediyordu.

İddiaya göre geçtiğimiz Temmuz ayında Suriye’deki Rojava yönetiminden HDP’ye bir bilgi gelmiş, Suriye’den bir grubun Demirtaş’a suikast yapmak üzere Türkiye’ye girdiği uyarısı yapılmıştı.

Demirtaş dün bu iddiayı doğruladı, “Evet” dedi, “Bize böyle bir istihbarat geldi.”

Anlaşıldı ki bu devlete önce sözlü, sonra da İdris Baluken imzasıyla yazılı olarak (İçişleri Bakanlığı’na) bildirilmiş: “Tarafımıza ulaşan kesine yakın bilgilere göre, Suriye’den IŞİD’e bağlı bir timin Eş Genel Başkanımız Sn. Selahattin Demirtaş’a suikast için Türkiye’ye giriş yaptığı öğrenilmiştir. Kişilerin eşkalleriyle ilgili bilgimiz bulunmamaktadır. Bu hususta gereğinin yapılmasını arz ve rica ederiz.”

Öğrendiğim kadarıyla, bu yazılı uyarıdan önce İmralı sürecini de yöneten devlet yetkilisi Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu’na da sözlü olarak bildirilmişti durum.

HDP yöneticilerini arayıp bu dilekçeye nasıl bir yanıt aldıklarını sordum. “Hiç” dediler. Ne üstün körü bir “İlgileniyoruz”, ne “İstihbaratınızın kaynağı nedir” sorusu, ne de “Tüm birimlerimizi araştırmak üzere görevlendirdik, bu süre zarfında da Sn. Demirtaş’ın korunması için azami özen göstereceğiz”…

Hiç. Sıfır. Günde 4-5 noktada programı olan Demirtaş’ın kendi korumaları ve farklı şehirlere gittiğinde –o da bazen- aracını arkadan takip eden bir emniyet otomobili dışında devletten yana kimsesi yokmuş.

Gideceği yerlerin önceden araştırılması, kontrol edilmesi gibi standart lider korunması protokollerini zaten ara ki bulasın.

**

Görüştüğüm İdris Baluken başka önemli bilgiler daha verdi: “Biz sözlü olarak PYD’nin bize verdiği bilgileri devlet yetkilileri ile paylaştık. PYD bize 100 kişilik bir timden söz etti. 20 kişinin Demirtaş ve üst düzey HDP yetkililerini hedef alacağını söyledi. Bunların hepsini ilettik. Devlet bu konudan haberdar olmasına rağmen hiçbir adım atmadı, daha da fenası bizlere karşı hedef göstermeyi en üst düzeyde devam ettirdi. Bunun anlamı şuydu: Muhtemel bir saldırıya meşru zemin oluşturmak.”

Seçimlerden önce de aslında Demirtaş’ın hedefte olduğunu gösteren alametler çoktu. Örneğin Mayıs 2015’te Mersin HDP merkezine saksı içinde gönderilen bomba… O sabah Demirtaş’ın orada toplantı yapacağı biliniyordu. Şans eseri bomba o henüz gelmeden patlamıştı.

Eski AKP milletvekili şimdinin HDP milletvekili Mir Dengir Fırat da 1 Haziran’da şunu demişti: “Demirtaş'ın evine polis baskını çok tehlikeliydi, Demirtaş infaz edilecekti, dikkatli davranmasa, kapıları açsa infaz edilecekti. İnfaz edilseydi birilerinin üzerine atılacaktı. 'Demirtaş'tan hazzetmeyen Öcalan'ın işi' diyeceklerdi. Demirtaş'ın ve benim telefonum dinleniyor.”

Hepimizin bildiği üzere 5 Haziran’da da Demirtaş’ın konuşacağı Diyarbakır mitinginde IŞİD’e katılmış Adıyamanlı Orhan Gönder’in koyduğu bomba patlamış, 5 kişi hayatını kaybetmişti.

Diyarbakır, Suruç ve Ankara saldırılarının hedef olarak HDP ve “HDP’nin yanında duranlar” olduğunu görmemek de en hafifinden saflıktır.

O nedenle Demirtaş’ın ve HDP yöneticilerinin bir suikast timinin hedefinde olması da katiyen ‘uçuk’ bir istihbarat sayılamaz. Herhalde bugün itibariyle bunu acı biçimde gördük.

Bu durumda ne yapmak lazım, inanın bilemiyorum.

Seçim öncesi oylarına kilitlenmiş, Makyevelizm barometresi her geçen gün yükselen kıymetli yöneticilerimize yalvarma noktasına geldik.

Tüm iyi niyetlilere tercüman olmak amacıyla bir kez daha söyleyelim: Lütfen ama lütfen halkınızın can güvenliğini sağlayın.